Biz yine oyun dışı. Biz yine Kırmızı Kartlı:
Bu yetmedi! Artık kadro dışıyız !
" 2021 yılında Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) üyesi Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Macaristan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın Futbol Federasyonları arasında iş birliği anlaşması imzalamıştı! Biz kırmızı katlıydık.
Dört yıl sonra Türkiye'nin büyük önem verdiği Türk Devletleri Teşkilatı'nın (TDT) üç önemli üyesinin Kıbrıs Cumhuriyeti ile diplomatik ilişki tesis edip büyükelçi atadı…
Ankara'nın Kıbrıs politikasını etkileyecek önemli bir adım olarak görülüyor.
Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Avrupa Birliği (AB) ile 4 Nisan'da gerçekleştirdikleri zirvede, yalnızca Türkiye'nin tanıdığı "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"nin kurulmasını kınayan ve devletlere tanımama çağrısı yapan BM Güvenlik Konseyi'nin 541 ve 550 sayılı kararlarına da bağlı kalacaklarını açıkladılar.
Kısaca;
Önce kırmızı kart sonrada ebedi boykot yedik soydaşlarımızdan.
Günümüzün Tanrısı olan parayı, bize tercih ettiler.
Ne çektin ve ne çeken be Kıbrıslı Türk.
Daha ne kadar darbe yeycen?
Ama ne olursa olsun;
Umudunu kesme yurdundan . Bu vatan bizim.
(Eralp Şerifoğlu)
Doktordan Maliye bakanı olursa, çözüm bu şekilde olur!!! Dön Doktor bey sen Kliniğine!
Arabamın seyrüseferine bakayım dedim, Şubat ayında bitmiş, ödemek için girdim 22000₺ seyrüsefer, 1980₺ da gecikme zammı. Bu arada arabam 2013 model Mercedes E serisi, Araç kayıttan sordum, zamlı rakamlar belli bir tarihe kadar sistemde sabit kalmış, siz ödeyin, maliye farkı size iade edecek diyorlar. Sistemde bu sorunu çözemiyorlar!
Bu ülkede maliyeye giren paranın geri çıktığını ben hiç görmedim. Yazılım dünyasının bu kadar geliştiği dönemde, bunu çözememek acizliktir, kimse kusura bakmasın!!!
Mahkeme sana bu rakamı benden alamazsın dedi! Sen çözecen ben değil!
(Hasan Gazioğlu)
Kıbrıs’taki siyasal tansiyonun neden sürekli yüksek seyrettiğini anlamak için yalnızca güncel çıkışlara değil, bu topraklarda kurumsallaşmış suskunluk biçimlerine de bakmak gerekiyor. Özellikle de Türkiye’yle kurulan ilişkide... Bu ilişkinin taşıdığı yapısal asimetri, yalnızca Ankara’nın adadaki ekonomik ve siyasi etkisiyle sınırlı değil; aynı zamanda toplumsal örgütlerin reflekslerini de biçimlendiriyor. Özellikle bazı göçmen dernekleri ve partisi, neredeyse otomatiğe bağlanmış bir sadakat diliyle hareket ediyor.
Türkiye’de hangi siyasi iktidar görevde olursa olsun, bu kesimin çoğunluğu aynı çizgide hizalanıyor. Ekonomik bağımlılık ya da politik aidiyet değil yalnızca; sanki varlıklarını sürdürebilmeleri için sadakati tek seçenek olarak görüyorlar. Bu nedenle, Türkiye kaynaklı baskıcı ya da dayatmacı uygulamalar dahi nadiren eleştiri konusu oluyor. Aksine, bu politikaların savunusu, yer yer Türkiye’nin kendisinden bile daha hararetli şekilde yapılıyor.
Bu durum, adada gerçek anlamda çoğulcu bir tartışma zemini kurmayı da zorlaştırıyor. Çünkü eleştirinin alanı, daha baştan daraltılmış durumda. Türkiye’ye yönelik en hafif itiraz bile “nankörlük” ya da “hainlik” olarak yaftalanırken, esas sorgulanması gereken —yani bu tek yönlü sadakat ilişkisi— gündeme bile gelmiyor. Özellikle göçmenlerden oluşan YDP kimliğini ve toplumsal meşruiyetlerini adeta Ankara’nın çizdiği çerçevenin içinde tanımlamayı içselleştirmiş durumda.
Bu tablo, Kıbrıs’taki muhaliflerin pozisyonunu da etkiliyor. Tahakküme karşı çıkma refleksi, zaman zaman öfkeye ve dışlayıcılığa dönüşüyor; yer yer de kimlikçi bir savunmacılıkla sınırlı kalıyor. Ancak bu denklemin en sıkıştığı yer, ortada bir "üçüncü yol"un, yani ne sadakatin ne de öfkenin diliyle konuşan bağımsız bir çizginin oluşamaması. Çünkü bu asimetrik ilişki, yalnızca siyaseti değil, dili de belirliyor.
Adada gerçek bir özgürlük ve özneleşme iddiası olacaksa, önce bu sadakat zorunluluğunun sorgulanması gerekiyor. Aksi halde Kıbrıs, kendi kendini konuşamayan, yalnızca başkalarının adına konuşan kurumlarla yoluna devam etmek zorunda kalacak.
(Mete Hatay)
Bu arada memleketin First Ladysine Laiklik konusunda Anayasada da yer alan düşüncesini söyledi diye demediğini bırakmayıp çemkirenler, yarın 18 yaşından küçük bir çocuk başımı örtmem dediği zaman çocuğun "Özgür" iradesine saygı gösterecekmiş. Anladım. Eskiden bir laf vardı "Gandır çocuğu taksim istesin." Şimdilerde "Gandır çocuğu özgürlük istesin" oldu.
(Mehmet Ekin Vaiz)