Özel Haber

"Toplum, fabrika ayarlarına geri dönmeli"

HALKIN SESİ yazarı Dilek Orhan'a konuşan Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik, "Toplumun fabrika ayarlarına geri dönmesi gerekiyor" dedi Şefik: "Dışarıdan gelen nüfus artışı artık kontrol edilmeli. Her isteyen bu ülkeye girememeli. İstenileni elde etmek için her yol mübahtır görüşü düzeltilmeli"

Abone Ol

 
43 yıllık çalışma hayatını noktalayarak, emekliye ayrılan ülkenin ilk kadın Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Ferdi Şefik, toplumun hareket tarzının değişmesi gerektiğini söyledi ve "Toplumun fabrika ayarlarına geri dönmesi gerekiyor" dedi.
Artık kişilerin kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmeyi tercih ettiğine dikkat çeken Narin Ferdi Şefik, "Sorulduğu zaman herkes kurallara uyulması gerektiğini kabul ediyor ancak bir nedenle kendini istisna görüyor. Kurallar herkese uygulanmalı ama bana değil diye bir düşünce çok yaygın" diye konuştu. 
HALKIN SESİ yazarı Dilek Orhan'ın sorularını yanıtlayan Narin Ferdi Şefik,
dışarıdan gelen nüfus artışının da artık kontrol edilmesi gerektiğini vurguladı ve
Her isteyen bu ülkeye girememeli" ifadelerini kullandı.
 
Dilek Orhan'ın, Narin Ferdi Şefik ile yaptığı röportaj şöyle:
 
 
 
Dilek Orhan: Devlet kişilerle kaim değildir. Bazı kişilerin yeri dolmuyor. 22 yıldır adadayım, figür hukuk nosyonu giyindiğini her haliyle belli eden güçlü bir kadın gördüm ben. Bunu nasıl başardınız?
 
 
Narin Ferdi Şefik: “Bunu bilinçli bir şekilde başardığımı düşünmüyorum. Belirli karakteristiklerimin neticesi olmuştur.”
 
 
Dilek Orhan: Babam da hukukçu. Büyük davalara bakmak için Türkiye’de de KKTC’de de bayağı kıdemli olmak  gerekiyordu. Şimdi çok genç yargıç ve savcılar görev yapıyor. Bu size doğal geliyor mu?
 
 
Narin Ferdi Şefik: “Normal olarak daha deneyimli kişilerin böyle ciddi konumlarda bulunması beklenebilinir, ancak her ülkenin koşulları kendine göre de değişkendir... Ülkemizdeki koşullara bakınca kişilerin emekli olma olanakları göze alındığında erken yaşta bu göreve başlamaları gerekir. Mevzuat değişikliğiyle savcı veya yargıç olmanın daha ileriki yaşlarda cazip gelebileceğini söyleyebilirim ancak mevzuatın neticesi bu. Yasalarımız 5 yıl avukatlık yapan kişilerin savcılık veya yargıçlık münhallerine baş vurabileceğini gösteriyor. Savcı yardımcılığı için  daha kısa süre yeterlidir. Yargıda belirli dönemlerde bu süre 3 veya bir yıla da indirilmiştir. Yani ülkemizdeki  yasalar genç yaşta savcı veya yargıç olunmasına imkan tanıyor. Kişilerin karakterleri de bu yaşta bu görevi yapıp yapamayacağını  gösterir. Her iki kuruma yapılan başvurular ile ilgili seçim yapılırken değerlendirme esnasında tüm bu hususlara  bakılıyor. Gerek savcılar kurulu gerekse adliye kurulunun gerekli değerlendirmeleri yapıp yaşı çok gençtir, hazır değil deme olanakları da vardır. Ve bu yapılmaktadır da.
 
 Daha ileri yaşta hukukçuların yargıç olabilmesi arzu ediliyorsa, maaşların gözden geçirilmesi gerekir. Yargıda ilke, bu savcılar ve yargıçlar için de geçerlidir. Rahat bir yaşam standardına sahip olunması, hiçbir koşulda rüşvete açık olamayacak kadar düzgün maaş sahibi olunmasıdır. Yargı bağımsızlığının koşulsuz kabul gördüğü ülkelerde yargıç ve savcı maaşları tüm bürokratların çok üzerinde olmaktadır ve bu durum koşulsuz kabul görmektedir. Bu düzen olunca, çok tecrübeli hukukçular, bir yaştan sonra deneyim ve birikim sahibi olduktan sonra, daha huzurlu bir kariyeri tercih ederek, yıllar içerisinde edindikleri tecrübelerini yargıç sıfatı ile toplumun hizmetine sunmaktadırlar. Bu bir ülkenin kültürü ile bağlantılı bir bakış açısının neticesidir.
 
 
 
Dilek Orhan: Müfettişlik gibi bir sistem var ve denetleniyorlar diyebilir miyiz?
 
Narin Ferdi Şefik: “Böyle bir sistem yoktur ancak yargıç veya savcı olduktan sonra, kendilerinden daha kıdemli olanların, daha gençlerin yaptıklarını denetleme olanakları vardır. Fiilen gidip duruşma yapılırken izlemiyorlar ancak burası küçük bir ülke ve kişilerin yeteneği, yaşı, iş deneyimi biliniyor ve tüm yapılanları kayıt altında tutan ve değerlendirmeye katkı sağlayacak, tüm  salonlarda kayıt sistemlerimiz de mevcuttur. Her şey CD’lerde ve dosyalarda kayıt altında. Yazılı şikayet yapılabilir. Sözlü yapılan şikayet dahi değerlendirilir ve şikayete konu davanın ses kayıt CD’si izlendikten sonra şikayet edene sözlü cevap verilerek, görüş olumsuz dahi olsa,  yazılı şikayet etmekte serbest olduğu bildirilir. Yazılı ve imzalı şikayet yapılırsa Yüksek Adliye Kurulu tarafından muhakkak değerlendirilir.  Davaya taraf olanlar da, yargıçlar da, duruşma kayıtlarına ulaşabiliyorlar.  Taraflara yazılı tutanak veriliyor, yargıçlar  Mahkemenin sisteminden dinleyebiliyorlar.  Tabii bu idari denetimdir. Konuşmaya fırsat verilmeme, hakaret etme vb konular içerir. Esas denetim, alt mahkeme kararlarının İstinaf Mahkemesi tarafından denetlenmesidir. Bu hukuki denetimdir. Kararın içeriğinde veya şahadet sunulma sürecinde hata yapılıp yapılmadığı 3 Yüksek Mahkeme yargıcı tarafından istinaf dinlenerek denetlenir.
 
Dilek Orhan: Bu kayıtlarda zaman aşımı var mı?
 
Narin Ferdi Şefik: “Hayır, tüm kayıtlara bilgi işlem bölümümüz kanalı ile ulaşılabiliniyor. Avukatlara dışarıya verilme noktasında sorunumuz var ve dışarıya CD vermiyoruz, sadece   yazılı tutanak veriyoruz.”
 
 
Dilek Orhan: Yüksek Mahkeme Başkanlığına gelene dek nasıl bir yol geride bıraktınız? Mesleğinizde nasıl bir yol aldığınızı dinlemek isteriz...
 
 
Narin Ferdi Şefik “1980 yılının Ağustos ayında ülkeye döndüm ve Mahkemenin karşısında Eski Başsavcılardan merhum Oktay Feridun beyin yazıhanesinde staja başladım. 1981 yılı Kasım ayında Baro sınavlarını tamamladıktan sonra, avukat olarak kayıt oldum. Önce Oktay beyin ofisinde çalıştım. Bir süre sonra kendi bağımsız yazıhanemi açtım ancak belirli davalarda mesleğe adım attığım ofis ile istişarelerim devam etti. 1987 yılı başında yargıç münhaline müracaat ettim ve yargıç olarak atandım. İlk önce ağır ceza mahkemesine üçüncü üye yani en kıdemsiz üye olarak atandım. O dönemde Lefkoşa, Girne, Mağusa, her üç büyük kaza dolaşılırdı, gezici bir Ağır Ceza heyeti idi. Birer aylık dönemlerle  3 büyük kaza dolaşılırdı. Benim atanmamdan önce 2 yargıç gezici heyeti oluşturur ve gidilen kazadan bir yargıç alınırdı. Dava sayıları arttıkça, işler arttıkça üçüncü yargıç atandı  ve bu da  ben oldum.  Bir gün öncesi avukat, bir gün sonra yargıç olmak değişik bir duygu. Ancak atandığım heyet benim için büyük deneyim ve avantajdı... 1987 yılındaki Ağır Ceza Heyeti'nde bana yol gösteren kıdemli meslektaşlarımla  daha sonra da birlikte çalıştık ve en son  sırası ile üçümüz de Yüksek Mahkeme Başkanlığı görevini yaptık.  İlk tayin olduğum Ağır Ceza’da çok güzel deneyimler elde ettim, ilk tecrübenizi bir heyette çalışarak elde etmek büyük bir şanstır....İnsan gençken daha heyecanlıdır, tecrübesizdir , güvendiği meslek büyükleri ile çalışma imkanı yol göstericidir, büyük bir avantajdır.
 
Dilek Orhan: Ne kadar sürdü Ağır Ceza?
 
Narin Ferdi Şefik: “Şubat’ta başlamıştım, yeni adli yıla kadar ağır cezadaydım. Eylülden itibaren Girne’de ceza mahkemesinde görev yaptım. Kaza Mahkemesindeki görev süremden  daha sonra tekrar Ağır Ceza heyetinde kıdemli üye olarak da yer aldım, bilahare ağır ceza reisi olarak da görev yaptım, çeşitli mahkemelerde farklı görevlerde bulundum. Benim ilk üye, en son da heyet başkanlığı yaptığım Ağır Ceza Mahkemesi gezici Ağır Ceza Mahkemesinin  son zamanlarıydı.  Gezici heyetlerden davalar arttık sonra vazgeçildi. Tek bir heyetin , gittiği her kazadaki davaları 1 ay içerisinde neticelendirmesi imkansızlaştı. Gezici heyetten vazgeçildikten sonra Lefkoşa ve Mağusa’ya  sabit 2 ağır ceza mahkemesi kuruldu , yıllarca bu sistem  devam etti, ceza davalarının sayısı arttık sonra  2 heyet yeterli olmadı ve şu anda 3 kazada sabit Ağır Ceza Mahkemesi vardır  ve onlar da çok ağır koşullarda çalışıyorlar. Yıllar içerisinde Ceza Davalarında çok artış ve yoğunluk oldu. Bu konuda erken bir zamanda  çözüm yöntemi muhakkak düşünülecektir...”
 
 
Dilek Orhan: KKTC’nin İlk kadın Mahkeme Başkanı ve ikinci kadın Yargıcısınız...
 
 
Narin Ferdi Şefik: “2008 yılında Yüksek Mahkeme Yargıcı olarak atandım. Benden 7 tane kıdemli büyüğüm vardı ve yaşları birbirine yakındı. En genç üye bendim. 2008-2015 arası 7 Yüksek Mahkeme  yargıcı da yaş haddinden emekli oldu, en genç girip kısa sürede en kıdemli ben oldum. Çok çabuk bir el değiştirme olmuştu. Eylül 2015’te Yüksek Mahkeme Başkanı oldum.
 
 
Dilek Orhan: Yüksek Mahkeme Başkanı olmanın yüklediği sorumluluk nasıl?
 
Narin Ferdi Şefik: “Yüksek Mahkeme Başkanı olmanın yüklediği sorumluluk çok başka... Hem çok güzel hem de büyük sorumluluk gerektiren, sorumluluğun boyutunu size hissettiren bir pozisyon. Ancak mesleğini seven, tüm kademelerde aynı heyecan ve tutkuyla çalışır. 1987’de girdiğim bu mesleğe, bir buçuk yıl ara verip geri dönerek 2024’e kadar devam ettim. İlk kadın Mahkeme Başkanı olmak da bana büyük bir gurur veriyor. Aynı zamanda Sayın Gönül Erören’den sonra ülkemizde atanan İkinci Kadın Yargıcım... Emekli olmak, bu sorumluluklardan ayrılmak da farklı ancak güzel bir duygu. Yıllardır yapmaya fırsat bulamadığım, yapamadığım aktivitelere doğru yol açıyorum, çok mutlu ve heyecanlıyım.”
 
Dilek Orhan: Bir hukukçuyla evliydiniz, iki hukukçunun aynı evde olması ve hayatı paylaşması kolay mıydı zor muydu?
 
Narin Ferdi Şefik: “Çok kolaydı, maalesef çok kısa bir birlikteliğimiz oldu...Çok mutlu ancak kısa bir  dönemdi. Eşimi evlendikten 10 yıl sonra kaybettim. Mehmet de mesleğine çok aşıktı. Alanlarımız çok farklıydı, o kendi alanında müthiş iyiydi. Çoğu geceler yemek masasının bir ucunda o, bir ucunda ben çalışırdık... Hiçbir zaman ‘ne konuşacağız’ derdimiz olmadı. Uyumlu ve mutlu bir süreç kısa geçti.  İki hukukçunun birlikteliğinin sonucu olarak küçük oğlumuz da hukukçu oldu. Çok net hatırlıyorum, liseden mezun olacağında ona mühendis olmasını ve hangi üniversiteye gitmesi gerektiğini de önerdim Bana cevaben ‘ben niçin mühendis olacakmışım anlamadım. Ben doğdum doğalı bu evde hukuk konuşuluyor, ev hep hukukçular ile doluyor, siz, arkadaşlarınız, bu evde hep hukukçular var, ben de hukuk okuyacağım’ demişti. Tersini ikna etmeye çalıştım, kabul etmedi, hakim kimliğim ile biraz yönlendirmeye çalıştım. Israrlı olduğunu görünce, belki hayatımda ilk kez  geri durmam gerektiğini düşündüm. Hayat oğlumun hayatıydı, onun seçimini kabullenmem gerektiğini idrak ettim. Evde anne ve babanın çalışma aşkı ve uyumunu gören oğlumuz da  hukuk okumaya karar vermişti. “
 
 
Dilek Orhan: Geriye dönseniz bu kararım doğruydu der misiniz?
 
Narin Ferdi Şefik: “Bu kararımdan hiç pişman olmadım. Yine aynı şeyi söylerdim. İnsan olgunlaştık sonra nasıl hareket etmesi gerektiğini daha da iyi değerlendirebiliyor.”
 
 
Dilek Orhan: Hukukçu ana-oğul ilişkisi nasıl oluyor? Oğlunuzla aynı meslekte olmanız anne – oğul ilişkisini nasıl etkiledi?
 
 
Narin Ferdi Şefik: “Hukukçu anne – oğul ilişkisi çok güzel bir ilişki. Erkek çocukları bir yaşa kadar anneyle çok yakın oluyorlar, ondan  sonra sizden uzaklaşıyorlar, kültürümüz de böyle. Ancak aynı meslekten olunca kaçınılmaz olarak çok ortak konularımız oldu. Oğlum  başka meslekte olsaydı iletişimimizin çok daha az olacağını düşünürüm. Aynı mesleği paylaşmamızın benim için büyük bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan bir yargıç olarak avukat oğlum olmasının sıkıntılarını da maalesef kimi zaman bu küçük toplumda yaşadık.”
 
 
Dilek Orhan: Babanız nasıl biriydi? Onunla olan ilişkiniz nasıldı?
 
Narin Ferdi Şefik: “Mükemmel ötesiydi, tek çocuktum... Babamla benim karakterlerimiz, beynimizin çalışma şekli, düşünce şekli çok benziyordu. Çok güzel bir uyumumuz vardı. Benim taleplerime ‘hayır’ dediğini çok hatırlamıyorum...Doktora konusu buna tek örnek olabilir...”
 
Dilek Orhan: Babasını çok iyi tanıyan biri olarak hayır cevabı alacağınız soruları sormuyor oluşunuzdan kaynaklanıyor olabilir mi?
 
Narin Ferdi Şefik: “Makul taleplerim vardı ve asla bana hayır demedi. Taleplerimiz de o dönemde daha kısıtlıydı. Olanaklar, şimdiki gençlerin taleplerinden çok farklıydı. Dış dünya ile bağımız kopuktu, ülke koşullarına uygun olarak beklentilerimiz  daha kısıtlıydı. Şimdi gençlerin ufukları çok açık, bizim de giderek açıldı, açılıyor... Yurt dışında okudum ancak okul sınırlarının dışına çıkmam ailem tarafından yasaklanmıştı, tatil olunca direk Kıbrıs’a dönüyordum. Şimdi gençler yurt dışında okurken çok güzel geziyorlar. Bizim özenti denecek taleplerimiz yoktu.  Mezuniyet hediyesi ailenin seçimi olurdu, çocuğun değil... Gençler şu anda daha lüks eşyalara ve olanaklara meraklı çünkü günümüzde  lükse  erişim daha kolay oldu...”
 
Dilek Orhan: Anne hayatınızda nasıl bir figür?
 
Narin Ferdi Şefik: “Çok önemli bir figür. Tek çocuktum, kendi yapmak isteyip de yapamadıklarınızı çocuklarınıza yaptırmak istemeniz durumu sanırım birçok annede olduğu gibi benim annemde de vardı. Çocukluğum boyunca  annem  bana kendi çevresinden yaşanmış örnekler vererek, okumam ve bu hayatta kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerektiğini anlattı ve hep bu örneklerle büyüdüm. 1950’li yıllarda KKTC’den ilk kez Ankara’ya enstitüye giden 5 kız çocuğu arasındaydı. Maalesef eğitimini bitirmeden Kıbrıs’a dönerek evlendi. Eğitimini tamamlayamamış olmak onu hep üzmüştür. Annem ona tanınmayan olanakların bana tanınmasını hep istedi. Sadece lise tahsili için yurt dışına gitmek istediğimde ilk önce karşı çıktı, ancak babam sayesinde geri vites attı ve kabul etti. Hayatımın her aşamasında annem bana destek oldu. Eşimi genç yaşta kaybettikten sonra annem hep hayatımızda oldu, olmaya da devam ediyor.”
 
 
 
Dilek Orhan: Annenizle birlikte yaşamaya nasıl karar verdiniz?
 
Narin Ferdi Şefik: “Evlendikten sonra annem ve babamın sevgiyle inşa ettiği bu evden ayrıldım ve burada yıllarca  annem yalnız yaşadı. Yakın bir arkadaşının evde kaza geçirmesi neticesinde oğlumun da anneannesinin yalnız yaşaması neticesinde bir sorun yaşamasından rahatsızlığını dile getirmesinden sonra, anne evine geri döndüm ve tekrar birlikte yaşamaya başladık. Yıllardır annemle aynı evde yaşıyorum. Çocuklar bazı değerleri onlara söylediğiniz için değil gördükleri neticesinde öğreniyorlar. Çocuklar , söylediklerinizden fazla davranış şekillerinizi görüp kendilerine göre eleyerek benimsiyorlar.”
 
 
Dilek Orhan: Günümüze gelince, 22 yıl önce adaya geldiğimiz zaman evlerin kapısı açık, arabaların anahtarı üzerinde, para günü restoranlar açık... Fakat yıllar geçince şu an görülen tabloda; artan nüfus, bozulan sosyoloji, bozulan has Kıbrıs kültürü ve buna paralel artan suç oranları ve seyirci kalmak zorunda kalan bir halk var...
 
 
Narin Ferdi Şefik: “O kendi tercihleri... Sessiz kalmak kendi tercihleri. Bence rahatsız olanın daha fazla sesini çıkarması ve toplumsal menfaati düşünmesi gerekir. Sessiz kalmamak lazım. Kişiler düşündüklerini paylaşmaktan geri durmamalı.”
 
Dilek Orhan: Cezaevi dolup taştı, yenisi yapıldı, mahkeme avluları kalabalık, aynı gün birçok davaya bakmak zorunda kalan yargıç ve savcılar... Bu bağlamda ne eksiğimiz var?
 
 
Narin Ferdi Şefik: “Yıllardır birçok eksikliği dile getiriyoruz ama bu eksikliklerin olmaması için, bu ortamın düzelmesi için toplumun hareket tarzının değişmesi gerekiyor. Toplumun fabrika ayarlarına geri dönmesi gerekiyor. Eskiden herkes kurallara uyulması gerektiğini biliyordu ve bunu özümsemişti. Bu bilinçle yetiştirildi ve öyle hareket etti. Ne oldu da bu değerler değişti bilmiyorum.  Artık kişiler kendi menfaatlerini düşünerek hareket etmeyi tercih ediyorlar. Sorulduğu zaman herkes kurallara uyulması gerektiğini kabul ediyor ancak bir nedenle kendini istisna görüyor. Kurallar herkese uygulanmalı ama bana değil diye bir düşünce çok yaygın!  Bu yapıya nasıl ulaşıldığını bilmiyorum. Bu konuda sosyolojik araştırma yapılmalı ve sorun tamir edilmeli. Aksi halde bugünkü yapının düzeleceğine inanmıyorum.
Bence şu anda yetişkinler değil, gençler ve özellikle çocukların eğitilmesi gerekir. Çocuklarımıza doğru normları sağlarsak ancak toplum eski fabrika ayarlarına dönebiliriz. O zaman suç oranı da düşer. Bunun yanında dışarıdan gelen nüfus artışının da artık kontrol edilmesi gerek. Her isteyen bu ülkeye girememeli... İstenileni elde etmek için her yol mübahtır görüşünün de düzeltilmesi gerek.  Bir değişimin olması için  çocukların eğitilmesi,  ülkeye gelen herkesin bilhassa tüm öğrencilerin sıkı denetim altında tutulması gerekir olmalı.  Bir şey yapılmak istenilirse nasıl yapılacağının yöntemi bulunur. Nasıl yapılacağı  noktası tabii ki idarenin tercihine kalmıştır ancak halk olarak da ne  istediğimizi  açıkça ifade edecek cesareti bulmamız, sessiz kalma yöntemini tercih etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Tüm istediğimiz değişimlerin olabilmesi için en önemli husus, bu  ülkede yaşayan  tüm çocuklara doğru eğitimin  verilmesi ile mümkün olabilecektir.”
 
 
 
 
Dilek Orhan: Seçim dönemi kırgınlıklarınız oldu mu?
 
Narin Ferdi Şefik: “Seçim dönemi her zaman çok hassas bir dönem olur. Seçimlerde herkes arasında  kutuplaşma yaşanır. Yıllardır bu süreçlerde görev alıyorum. Masaların birleştirilerek çarşaf gibi  büyük kağıtların üzerine verilerin saatlerce sadece elde yazıldığı yıllardan, verileri bilgisayara girdikten sonra   bir düğmeye basılarak netice çıktığı günlere geldik. Değişmeyen tek husus, şikayeti neticesinde istediğini elde edemeyenlerin İlçe seçim kurullarını veya Yüksek Seçim Kurulu’nu veya üyelerini hedef yapmak dürtüsüdür. Maalesef her seçimde farklı bir parti sempatizanı olmakla  suçlanırız. Seçim süreçlerinde  karşılaştığım en ağır itham tarafsızlığınızı yitirdiniz ithamı oldu. Bir yargıca söylenecek en ağır söz.  Bunu sindirebilmem ve affetmem için yıllar gerekti... Bunun dışında seçimler çok zevkli ve keyifli geçer. Herkesin, tüm personelin, yargıçların istek ve heyecanla çalışması çok keyiflidir. Birlikte çalışma ortamı çok keyifli olur. Kaç seçim yaptım bilmiyorum, başkan olarak 6 seçim yönettiğim bana söylendi.  Seçim neticelendirildikten  sonra ve seçim neticeleri açıklandıktan sonra sorumlu pozisyonunda yaşadığınız tatmin olma hissi bambaşka bir histir.. ‘Bu da başarı ile geçti ve sorun çıkmadı’ rahatlığı bambaşka bir his... Seçimleri zorlaştıran bir husus da mevcut propaganda kurallarından doğan sorunlardır.  Seçim ve Halkoylaması yasasında yer alan propaganda kuralları çağ dışı kalmıştır ve bunlar seçim süreçlerini gerginleştirmektedir.  Bu kuralların günün koşullarına göre değiştirilmesi gereklidir. Bu konuda öneriler yetkililere sunulmuştur. Bu konuda bir değişiklik  yapılırsa seçim dönemleri daha rahat geçebilir diye düşünmekteyim.
 
 
Dilek Orhan: 60 veya 65 yaşı çok erken bir emeklilik yaşı olarak görüyorum... İnsanların en verimli olabileceği çağda sistemin dışında kalmaması gereken görüşündeyim, sizce?
 
 
Narin Ferdi Şefik: “Belirli meslek dallarında size katılıyorum ama yargı konusunda yorum yapmak istemiyorum. Arzuya bağlı olarak belli bir yaştan sonra da mesleğe devam etme olanağı tanınması yanlış olmaz. Bizde Yüksek Mahkeme yargıçlarının emekli olma  yaşı 65 yaştır. Bu kural Anayasamızda yer alır.  Uyulması şart olan bir kural. Herhalükarda, bazı mesleklerde bazı  makamların uzun yıllar devam etmesi yorucu olabiliyor. Bilhassa makam sahibini yıpratma çabaları devreye girince. Ve de bu gayret içerisinde yapılanlardan sorumlu kişilerin  yetkili merciiler tarafından tespit edilmesi mümkün olmayınca ..
Ben 65 yaşında emekli olmaktan mutluyum. 10 yıl önce sorsanız, emekli olunca ne yapacağım, bu çok zor olmalı derdim ama şimdi öyle düşünmüyorum. Yıllardır devam eden yaşam tarzından farklı bir yaşam tarzına  ve değişik  ilgi alanlarına yönelme heyecanı ağır basıyor.  Herkese sağlıklı,  huzur içerisinde ve vicdan rahatlığıyla emekli olmasının kısmet olmasını dilerim.”