Kıbrıs Türk  ve Rum halklarının siyasi eşitliğine ve egemenliğine dayalı olarak, 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarının imzalanmasının ardından Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin  garantörlüğünde 16 Ağustos 1960  Lefkoşa Antlaşmaları ile  Kıbrıs Cumhuriyeti ilan ediliyordu.
Ancak, Rum-Yunan ikilisinin bu antlaşmaları  Enosis’e sıçrama tahtası olarak görmeleri nedeniyle 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti uzun ömürlü olmayacak ve 21 Aralık 1963 Kanlı Noel silahlı saldırıları ile yıkılacaktı. O günde  Yunan Alayı desteğinde gerçekleştirilen silahlı saldırıların hedefi 8 saat içerisinde Lefkoşa’da Türkleri teslim almak ve 24 saat içerisinde de ada genelinde etkisiz hale getirmekti. Bu gelişmelerle birlikte Kıbrıs Türk Halkı,  adadaki varlığını korumak ve de Enosis’in gerçekleşmesini önlemek adına, bu vatan topraklarına sahip çıkma adına   Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafında bütünleşerek yıllarca sürecek direnişe geçiyordu.
25 Aralık 1963’te Ankara’ya gönderdiği mesajında  Rauf R. Denktaş:  “Son Mermilerimizi Atıyoruz. Vatan Sağ Olsun” diyordu.  Rauf R. Denktaş’ın bu çağrısının ardından Türk Savaş Uçaklarının gerçekleştirdiği ihtar uçuşları ile birlikte  Rum-Yunan silahlı saldırıları çok kısa bir süre için de olsa duracak ve de Kıbrıs sorunu önce Londra’ya ardından da BM’e taşınacaktı.
15 Ocak 1964’te Londra’da Marlbourg House’da düzenlenen Konferansta yapmış olduğu konuşmada  “19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ile elde edilen hak ve garantiler Kıbrıs Türk Halkını koruyamadı. 1960 Garanti Antlaşmaları daha da güçlendirilmelidir. Biz buraya halkımızın güven ve hürriyet içinde yaşayabileceği bir siyasi çözüm için geldik” diyen Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş:  “..Kıbrıs’ta Rumlarla iç içe  yaşamak artık imkansızdır. Bu nedenle  iki halkın  yan yana yaşayabileceği  bir formül bulmalıyız. Bir başka çare yoktur, nüfus aktarması yapılmalı ve terör  durmalıdır” demişti.
Yine o günde  1960  Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides: “Adada yaşanan olaylar bir iç meseledir. Anayasa demokratikleştirilmeli ve çoğunluğun iradesine dayalı yeni bir sistem oluşturulması gerekir. Kıbrıs’ın egemenliği ve bütünlüğü korunmalı, Garanti Antlaşmaları iptal edilmeli, Türk Askeri adadan çıkmalı” demişti.
..Londra Konferansının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından anavatanımız Türkiye’nin de istekleri doğrultusunda İngiltere,  Kıbrıs sorununu  BM Güvenlik Konseyine taşıyacaktı. O günde ABD ve İngiltere BM Güvenlik  Konseyi’nde kabul edilmesi için hazırladıkları karar taslağında, Kıbrıs’ın bağımsızlığını sağlayan belgelerin 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarının olduğu ve garantör devletlerin her birinin ayrı ayrı müdahale hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Yine o günde alınan kararda Kıbrıs Türk Halkı adada meşru hükümetin  dışında tutulmuş ve Rumların diğer devletler tarafından Kıbrıs Temsilcisi olarak tanınmasına  neden olacaklardı. Kaynak: Soyalp Tamçelik, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili Aldığı Kararların Özellikleri ve Analitik Değerlendirilmesi, s.1245, (1964-1992
O günde 4 Mart 1964 tarih  ve 186 sayılı kararında BM Güvenlik Konseyi,  Garanti Antlaşmasının 4. Maddesinde yer alan  Türkiye’nin müdahale hakkını ortadan  kaldırmadığı için Anavatanımız  Türkiye, göre gerekli gördüğünde  müdahale hakkına sahip olması nedeniyle memnundu.
Rauf R. Denktaş ise Anavatanımız Türkiye’nin bu kararı olumlu karşılamasının son derece yanlış olduğunu düşünüyordu. Çünkü konu kararda silahlı saldırıları düzenleyen Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti olarak kabul edilmişlerdi.  Ne yazık ki bu karara itiraz ettiği için, Makarios;  Rauf R. Denktaş’a adaya giriş yasağı koyacak ve de Rauf R. Denktaş yıllarca Anavatanımız Türkiye’de Ankara’da ikamet etmek durumunda kalacaktı.
Netice itibarı ile BM Güvenlik Konseyi’nin; 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı ile  Kıbrıs’a Barış Gücü Askeri gönderilirken,  Kıbrıs Türk halkı ortağı olduğu  1960 Kıbrıs Cumhuriyetinden dışlanmış olmasına karşın;  Rumlar 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınıyordu!. Neticede  bu kararla  birlikte  Rumlar Kıbrıs’ta siyasi çözüme ihtiyaç duymayacak ve de zamana oynayacak, dahası Rum-Yunan silahlı saldırıları  ve katliamları tüm adaya yayılacaktı.
Konu BM Güvenlik Konseyi kararı ile Kıbrıs’a Barış Gücü Askeri gelecek ancak Rum-Yunan silahlı saldırıları ve katliamları  ada geneline yayılırken BM Barış Gücü   beklenen etkin bir görev yapamayacak ve  de Rum-Yunan silahlı saldırıları ada geneline yayılacaktı.
11 yıl boyunca Kıbrıs Türk halkı Lefkoşa’da,  Beşparmak dağlarında, Snt. Hilarion’da,  Mağusa’da, Limasol’da, Larnaka’da, Baf’ta, Lefke’de, Erenköy’de diğer kent ve köylerde  Direndi. Direndi! Ay Yıldızlı Bayrağı için..  Direndi!..  İstiklal Marşını okuyabilmek İçin.. Direndi!. Atatürk İlke ve Devrimleri yolunda ilerleyebilmek için.
Yunan Cuntasının 21 Nisan 1967’de Yunanistan’da iktidarı ele geçirmesinin ardından , 15 Kasım 1967’de Geçitkale ve Boğaziçi köylerine binlerce Yunan askeri desteğinde gerçekleşen silahlı saldırıların ardından Türk Savaş Uçaklarının gerçekleştirdiği ihtar uçuşları sonrası gerçekleşen antlaşmalar sonunda 12000 Yunan Askeri ve Grivas’ın adadan çıkması sağlanırken,  adaya giriş yasağı kaldırılan Rauf R. Denktaş 13 Nisan 1968’de adaya dönecek ve toplumlararası görüşmeler Ağustos 1968’de Rauf R. Denktaş ve Glafkos Klerides arasında başlayacaktı..
15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası’nın Kıbrıs’ta  Makarios’a karşı gerçekleştirmiş olduğu darbenin ardından Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson, 17 Temmuz 1974’te  Kıbrıs Helen Devletini ilan etmişti. Anavatanımız Türkiye’nin bu gelişmelere seyirci kalması mümkün değildi. Nitekim gerçekleştirilen 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu, Kıbrıs’a barış ve huzur geldi.
Yıllarca devam eden görüşme sürecinde olumlu bir sonuca ulaşılamamasının ardından Kıbrıs Türk Halkı, Rum-Yunan ikilisinin Megali-İdea hayallerine karşı  yıllarca süren mücadelesini 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile taçlandırmıştır. Kıbrıs Türk halkı, KKTC olgusundan  asla vazgeçemez ve de vazgeçmeyecektir.
Biz anne-babalara, öğretmenlere çok büyük görevler düşmektedir.  Milli Mücadelemizin gerektirdiği  heyecanı sürekli kılmak ve gençlerimizin bu bilinç altında yetişmesini sağlamak en büyük görevimiz olmalıdır.   Bizler bunu başarabildiğimiz oranda  hem adadaki kalıcılığımıza katkı sağlamış olacağız, hem de genç kuşaklara izleyecekleri yolu göstermiş olacağız.
Rum-Yunan ikilisi dünden bugüne Kıbrıs’ta  çocuklarını Türk düşmanı olarak yetiştirmektedirler.   Kıbrıs Türk halkı olarak bizler çocuklarımızın Rum düşmanı olarak yetişmesini istemiyoruz, ama  Rum-Yunan ikilisinin tarihin derinliklerinden gelen Megali-İdea  hayalleri çerçevesinde   Türklük dünyasına karşı girişmiş oldukları barbarlık metotlarının da her Kıbrıs Türkü tarafından iyice bilinmesini ve örnekleriyle anlatılmasını istiyoruz.
Dünden bugüne yer alan  Kıbrıs sorununun bugünlere taşınmasında, bugüne kadar yaşanan silahlı çarpışmalarda ve dökülen her damla kandan  Rum-Yunan ikilisi sorumludur.  11 yıl boyunca  Kıbrıs Türk Halkı , silahlı saldırılara ve katliamlara uğradı.   Kıbrıs Türk halkı  şehitler verdi, gaziler verdi. Tüm bu yaşananlara rağmen  dün olduğu gibi bugün de   hala daha yüzleri kızarmadan  Rum-Yunan ikilisi  “ Kıbrıs sorunu  1974’te başlayan  bir işgal ve istila sorunudur” demeye devam etmektedirler.
Keza, dün olduğu gibi bugün de  batılı büyük devletlerin yardımlarıyla hala daha   Enosis’i gerçekleştireceklerine  inanan  Rum-Yunan  ikilisi günümüzde ısrarla  başlatmayı hedefledikleri yeni görüşme sürecinde  hedefleri, Kıbrıs’ta  adil ve kalıcı bir siyasi çözüm değil, Enosis’e zemin hazırlayacak zamanı kazanmaktır, bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  ortadan kalkmasını sağlamaktır.  Keza,  Garanti ve İttifak Antlaşmalarının iptalini  sağlamak, Kıbrıs’ta konuşlanan     Türk askerinin  adadan  çıkmasını sağlamak ve olası bir siyasi çözümde   tüm Rum göçmenlerin  evlerine dönmelerini sağlamaktır.
Gelinen noktada  Rum-Yunan ikilisinin  hedefleri,   Kıbrıs Türk halkının Anavatanımız Türkiye ile olan bağlarını kopartmaktır,  anavatanımız Türkiye’nin  Kıbrıs üzerindeki etkin ve fiili nüfuzunu  sonlandırmaktır, tüm Kıbrıs’ı  AB  vesayeti altına sokmaktır ve de  AB desteği ile  AB  şemsiyesi altında  Enosis’i gerçekleştirmektir.
Sonuç olarak; 21 Aralık 1963’te gerçekleşen Rum-Yunan silahlı saldırıları ve katliamları,  Kıbrıs’ın  ve Kıbrıs Türk halkının kaderinde bir dönüm noktasıdır. Kıbrıs Türk Halkını topluca imha etmek için hazırlanan Akritas Planı böyle bir günde hayata geçirilmiştir. Tek amaç vardır!.. Megali-İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’i gerçekleştirmek!.. Tıpkı Girit örneğinde  olduğu gibi,  tek hedef vardı, Kıbrıs’ı  Yunan adası yapmaktır!.
Kıbrıs Türk Halkı 11 yıl boyunca Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafında bütünleşerek verdiği mücadelenin sonunda gerçekleşen 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu. Yıllarca devam eden görüşme sürecinde olumlu bir sonuca varılamamasının ardından 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti  bir haktır, üzerinde binlerce aziz şehidimizin canı,  kanı ve hakkı vardır. Çok iyi bilinmelidir ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türklük dünyasının ileri bir mevzisidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilelebet yaşayacak ve Yavru Vatan Kıbrıs’ın  Anavatanımız Türkiye’yi arkadan vuran bir düşman hançeri olmasını  daima önleyecektir. Kıbrıs Türk Halkına düşen görev; Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde  bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır.
21 Aralık 1963 Kanlı Noel silahlı  saldırılarının 59. Yıl dönümünde bir kez daha canları ve kanları pahasına  bu yavru vatan  topraklarına özgürlük ve barış getiren Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) mensuplarını, Mücahit halkımızı, kahraman Mehmetçiklerimizi minnet ve  şükranla anıyoruz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa...