1968 yılında başlayan ve aralıklarla bugüne kadar devam eden Kıbrıs müzakere sürecinde Rum-Yunan ikilisinin tutumunu bilmeyen yok. O günden bu güne Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs konusundaki tutum ve zihniyetinde en küçük bir değişiklik yoktur.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf R. Denktaş’ın 1968’den beri devam eden müzakerelerdeki tutumları ve stratejileriyle ilgili olarak çok önemli değerlendirmeleri vardır. Rauf R. Denktaş: “ Rumlar görüşme masasına çözüm için değil, çözümsüzlüğü devam ettirmek için oturmaktadırlar” diyordu.
Günümüze gelene kadar değişmeyen Rum zihniyetinin hedefi zamana oynamak, Türk tarafını masada tutmak , Kıbrıs Türk halkına hak ettiği en küçük bir hakkı dahi tanımamak, Kıbrıs Türk halkını ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yama yapmaktır. Çok iyi bilmeliyiz ki Rum liderliği Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm istemiyor.
Kıbrıs Türk halkının self-determinasyon hakkını kullanarak 15 Kasım 1983’te KKTC’ni ilan etmesinin ardından BM Güvenlik Konseyinin 541(1983) ve 550(1984) sayılı kararlarıyla Kıbrıs’ta tek meşru hükümet ve devlet olarak tanınmaları yanında Rumların 1 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla AB’ne kabul edilmeleriyle birlikte Rum liderliği için Kıbrıs sorunu bitmiştir..
Rum-Yunan ikilisine göre “Kıbrıs bir Helen adasıdır ve de Türk milletinin Kıbrıs’taki uzantısı olan Kıbrıs Türkleri de Kıbrıs’ta küçük bir azınlıktır”. Her nedense Rum liderliği Kıbrıs Türk halkının siyasi eşitliğini, egemenliğini self-determinasyon haklarını ve Kıbrıs’taki gerçekleri ve de 34 yıllık bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni görmezden geliyor.
Crans Montana Kıbrıs Konferansı geride kalırken Rum liderliği son 2 yılda aldığı tüm tavizlere rağmen hala daha Kıbrıs Türk halkına siyasi eşitlik verilemez, dönüşümlü başkanlık verilemez, Kıbrıs’taki Türk azınlığı devlet yönetimine ortak edilemez düşüncesi içindedir.
Rum-Yunan ikilisi Crans Montana Kıbrıs Konferansına “Sıfır garanti, sıfır asker” zihniyeti ile gitti, ayni zihniyetle masadan kaçtı!..
GKRY Başkanı Anastasiadis, Grans Montana’da gerçekleştirilen ve başarısızlıkla sonuçlanan Kıbrıs Konferansının ardından Cumartesi günü gerçekleştirilen bir anma töreninde okunan konuşmasında “Türk tarafının tutumunu eleştirdi ve “Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını da gözeten açılımlar yaptığını” iddia etti ve de “garantiler ve asker-ordu” konularının eksik olacağı bir anlaşmayı kabul etmeyeceğini dile getirdi.
Anastasiadis’in Sözcüsü Nikos Hristodulidis de ilk değerlendirmesinde “Kabul edilemez bugünkü durum Kıbrıs’ın geleceği olamaz” dedi.
Konferans çerçevesinde ortaya çıkan tıkanıklık ortamının Türkiye’nin tavrından kaynaklandığını ifade eden Rum Jeostratejik Araştırmalar Konseyi Başkanı Attalisdis: BM ve AB üyesi bir ülkenin garantiler ve garantörlere tabi olmasının mümkün olmadığını dile getirerek “Kıbrıs’ta Garantiler Kabul Edilemez” dedi. Diğer yandan yaptığı açıklamada Rum Vatandaşlar İttifakı Başkanı ve Başkanlık seçimleri adaylarından Yorgos Lilligas : “Konferansın başarısızlığının tüm sorumluluğu Türkiye’dedir” dedi.
Sonuç olarak; Kendilerinin de defalarca belirttiği gibi sayın Akıncı Crans Montana’ya gidilmeden önce GKRY Başkanı Anastasiadis’e “Sıfır asker, sıfır garanti” derseniz bu mümkün değil demişti.
Sayın Akıncı 5’li Konferansın toplanmasının en büyük mimarı Kıbrıs Türk tarafıdır diyor. Madem ki Rum tarafı garantileri kabullenmeye hazır değildi, peki o zaman neden Crans Montana’ya gidilmesine neden ısrar edildi? Toprak ve Mülkiyette, dönüşümlü başkanlıkta, siyasi eşitlikte bir anlaşma sağlanmadan Crans Montana’ya neden gidildi? Anastasiadis alacağı tavizleri zaten aldı bu saatten sonra garantilerde istediğini almadan Anastasiadis’in diğer konulara değinmeyeceği belli idi. Demek ki ne kadar iyi niyetli olursak olalım, tüm konular sıfırlanmadan Garanti ve İttifak Anlaşmaları hiçbir şekilde gündeme gelmemeliydi ve en sonunda da Garanti ve İttifak Anlaşmaları aynen kalacak deyip noktayı koyacaktık!...
Neticede Anastasiadis bir şekilde Garanti ve İttifak Anlaşmalarının son 6 ay içerisinde 2 kez görüşme masasına yatırılmasının ve Türkiye’nin bu konuda ne düşündüğünü birebir görmenin mutluluğunu yaşadı. Kim ne derse desin Anastasiadis istediğini başardı!.. Ancak tarih, “Garantiler Tabu Değildir” diyenleri affetmeyecektir...
İyi ki Rum, kendi bildiğini okudu ve masadan kaçtı yoksa son 2 yılda verilen tavizlerle gelecek olası bir siyasi çözüm Kıbrıs Türk halkını sonunu da getirecekti!...