Ateşli silahlar konusu yeniden gündeme geldi. Tabanca, el bombası, sten veya daha bir sürü silah...
1974 Harekatına kadar ülkemizde tabanca veya ateşli silah taşıyamazdınız. Veya belirli kişilere ateşli silah veriliyordu bakanlar kurulu kararı ile. Harekat’tan sonra Kıbrıs’a Özel Göçmen ve TC Sivil statüsünde yerleşen kardeşlerimizin çoğunun evinde tabanca ve canlı mermiler vardı.
Harekat öncesi silah taşıma izni, genellikle dövizcilere, gece kulüplerine veya önemli bankacılara verilirdi. Tabanca tasarruf edecek kişinin de o silahı kullanacağı anlamı olsa da, çok mecbur olmayınca kullanmazlardı ki, şimdiye kadar ateşli silah taşıyıcılar edinmiş oldukları silahları kullanmamışlardır.
Ülkemizde bozulan sosyolojik dengeler, artık silahsız insan yok gibi dercesine bozuldu.
Hatırlıyorum... 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında Türkiye’den getirilip burasını kendine vatan olarak kabul edenler, parti parti Rumlardan boşalan evlere ve iş yerlerine yerleştirmeleri gerçekleşiyordu. Tabii ki sahipsiz kalan bağlar bahçeler ve narenciye bahçeleri.
O program çerçevesinde toplu yerleşim için gidilen bir köyde olaylar olmuştu. O köye yerleşecek olan kişiler havaya kurşun sıkarak şöyle demişlerdi.
“Biz Kıbrıs’a bu köye yerleşmek için gelmedik. Buraya yerleşme niyetinde de değiliz. Bizi Maraş’a yerleştireceksiniz.”
Mesle o an anlaşılmıştı. Bütün mesele Maraş’ın ganimetinden nemalanmaktı.
O günlerde de, şimdi olduğu gibi Türkiyeli vatandaşları üzmemek ve Türkiye’yi gücendirmemek için kabul edilmez talepler yerine getirmek adına istekleri doğrultusunda hareket ediliyordu. Bu duruma en çok prim veren de rahmetlik Denktaş’tı.
Denktaş hiç bu gibi olayların üzerinde durmaz, hep geleceğe bakardı. Yani KKTC’yi yaratmak ve vatandaşlarının refahını sağlamak. O nedenle bu konularda kendisine gereken bilgiler verilir ve bir şekilde o sorun çözümlanirdi.
Türkiyeli vatandaşların silah getirdiklerini de biliyor ama üzerinde durmazdı. Polis gereğini yapar derdi. Bu da Denktaş’ın Türk polisine olan güvenini gösteriyordu.
Bir Kıbrıslının haddinemiydi silah taşımak veya havaya silah sıkmak. Türkiye’de ne kadar olay olmuş ve ne kadar masum insan ölmüştü havaya sıkılan silahlardan. Özellikle düğünlerde havaya silah sıkmayı kabadayılıktan sayan insanlar vardır.
Yavaştan yavaştan bizim kanunlarımız ve kurallarımız işlemeye başlamıştı ama, hala evlerden silahlar çıkıyordu.
Bazen husumetli insanlar birbirlerine tabanca sıkarlar. Biz böyle şeylere alışık değiliz. Ama artık kaçamayacağımız bir ortamı ve zamanı yaşarken, olabildiğince bunun önüne geçmeye çalışıyoruz.
Tabii ki ateşli silahlar kanunu mucibince herşey kontrola ve araştırmalara kalıyor. Silah konusu gündeme geldi mi, polisimiz aklıma geliyor. Zaman zaman da acıyorum polislerimize. Çünkü karşılaştıkları durumlar onları çok zor durumda bırakıyor. Hatta gizli düşman ediniyorlar.
Geçen gün vapurdan çıkan bir vatandaşımızın üzerinde şarjürlü beş tane tabanca çıktı. Bu silahlar kimin için? Bir mafianın mı, bir kan davalının mı, yoksa eski bir kinin tortuları mı?
Bu tabancaları getiren genç, ya kar etmek ve meraklısına satmak için Kıbrıs’a getirdi, ya da bazı kişilerden sipariş aldı. Kaldı ki Türkiye’de silah edinmek daha kolaydır anladığımız kadarı ile.
İnsanın kafasından türlü sorular geçiyor. Elbette polis o silahlara el koyacak ve memlekete silah sokmaya çalışan kişiyi tutuklayacaktı.
Bu şahsın bu silahları kimin için Kıbrıs’a getirdiğini mutlaka polisimiz meydana çıkaracaktır. Lakin gelin görün ki, polisimiz bu kirli işlerle uğraşmak zorunda kalıyor. Narkotik şubenin uyuşturucu ile uğraşması cabası.
Falyalı cinayeti hala daha tazeliğini koruyor. Çok büyük bir hesaplaşmanın sonucudur o cinayet anladığımız kadarı ile. Hatta Falyalı’nın koruması da o çatışmada hayatını kaybetmiştir.
O çirkin saldırıda organize işe karışanların da silah kullandıkları anlaşıldı.
Bir de Vedat Kaner vakası geliyor aklıma. Dışarıya sızan haberler, ganimet paylaşması nedeniyle meydana gelen zıtlıktandı. O olayın detaylarını öğrenememiştik. Lakin o olayda el bombası kullanılmış ve Vedat Kaner’le bir başka kişinin vücudu ikiye ayrılmıştı.
Kıbrıs Ordusundan emekli bazı subayların da silah taşıma izni vardı. Bunlardan birisi de rahmetlik Vural Binbaşınındı.
Kimi kim yüreklendiriyor?
Kim kimden intikam alacak veya bir kan davasında kimin hayatı bitecek?
Bütün bunlar kocaman bir soru işaretinin göstergesidir.
Uyuşturucu ile silah kardeştirler. Birbirini tamamlayan unsurlardır bana göre. Yani pis işlere bulaşan kişiler mutlaka silah edinirler.
Av tüfeği edinmek bile izne tabidir. Bütün avcılar tüfeklerini av için hazırlarlar veya yeni tüfek edinirler.
Kadına şiddet konusu gündeme gelince, akla silah geliyor. Türkiye’de ayrılmak isteyen eşini vuran az mı insan hapse girdi ve hüküm giydi.
Kadının zayıflığından yararlanan eski eş, çatır çatır çocuklarının annesini çocuklarının gözleri önünde öldürüyor. Sonra da eşi toprağa, çocukları Sosyal Yardım Dairesi’ne ve kendisi da yıllarca sürecek bir hapis cezasına.
Kısacası yine soruyorum. KKTC’ye sokulmak istenen beş tabanca kimin içindi?