Rum liderliğinin manevralarına ve olumsuz yaklaşımlarına rağmen, 49 yıldır gerçekleşmeyen çözümü iyi niyetlerle gerçekleştireceğiz diyerek çıkılan yolda stratejik hatalar yapılırken gelinen aşamada Türk tarafı olarak hareket imkanlarımız bugüne kadar verilen tavizler nedeniyle çok kısıtlanmıştır…
Mont Pelerin’deki görüşmelerde Rum tarafının ısrarla 2 kez kaçması sonucu meydana gelen süreçte Eide’nin 1 Aralık 2016 akşamında Lefkoşa’da ara bölgede düzenlediği yemekte varılan mutabakatta olanlar oldu. Türk tarafı o güne kadar hiçbir şey almaz ve de devamlı surette taviz veren taraf iken yine varılan mutabakat sonucu bu kez yine İsviçre’de ama Cenevre’de 9-10-11 Ocak’ta görüşmelerin yapılması, 12 Ocak’ta ise garantör ülkelerin de katılımı ile 5’li Cenevre Konferansı düzenlenmesi kararlaştırılıyordu…
9-10-11 Ocak 2017’de Cenevre’de yapılan görüşmelerde de lehimize bir ilerleme olmadığı halde stratejik bir hata yapılarak önceden varılan mutabakat nedeniyle ‘harita’ vermemiz bir yana bir de 12 Ocak’ta garantör ülkelerin Dışişleri Bakanlarının da katılımıyla gerçekleşen Cenevre Konferansı ile kazanan Rum-Yunan ikilisi oldu…
Öyle ki; Cenevre Konferansı’nın ardından yakın geçmişte yaptığı açıklamada GKRY Başkanı Nikos Anastasiadis, müzakerelerde elde ettiği başarılardan dolayı büyük bir memnuniyet duyduğunu belirterek “43 yıl sonra Türkiye’yi, BM Genel Sekreteri’nin önünde 43 yıldır hatta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beridir kimsenin müzakere masasına geleceğini aklına getirmediği konuyu, yani vatanımızı özgür ve işgal askerlerinden kurtulmuş şekilde yeniden birleştirmenin tek yolu ve yönetimi olan garantileri, işgal askerlerinin çekilmesini görüşmek zorunda kaldığı, Kıbrıs’la ilgili bir konferansa getirmeyi başardık. İlk kez Türkiye tarafından, işgal kuvvetleri tarafından iade edilecek toprağı gösteren haritaların sunulması da başarıldı. Harita bizim beklentilerimize uymayabilir ancak bunun başlangıç olduğuna inanıyorum. Çünkü bizi ayıran fark yüzde 1’i geçmiyor” dedi.
Türkiye’nin ilk defa Birleşmiş Milletler huzurunda garantileri ve ‘işgal askerlerinin çekilmesini’ görüşmek zorunda kaldığını söyleyen Anastasiadis; ayrıca Türk tarafının ilk defa ‘harita’ sunduğunu belirterek bunun başlangıç olduğunu ifade etti…
Esasında Mont Pelerin’de görüşmelerden Rum tarafının 2 kez kaçmasının ardından gidilmemesi gereken Cenevre görüşmelerine ve de Cenevre Konferansına gidilmesi hatalar zincirini de beraberinde getiriyordu. 1 Aralık akşamı varılan mutabakata bağlı olarak ‘harita’ sunulması büyük bir olaydı ve de 49 yıllık görüşme sürecinde ilk kez gerçekleşiyordu. Bu yetmiyormuş gibi bir de Rumların hayal bile edemeyeceği 5’li Konferans düzenlendi. Rum-Yunan ikilisi öyle veya böyle bu Konferans’tan kaçmalarına rağmen hayatta beklemedikleri bu gelişmelerin ardından bayram ediyorlar, bayram…
‘Harita’ vermek hataların en büyüğü oldu. Öncelikle verilen ‘harita’ ile kendimizi bağladık ve elimizde koz kalmadı. Taraflar kozlarını sona saklar. Ama biz ne yaptık? 4 temel özgürlüğün ve de AB normlarının uygulanmasını, Mülkiyette ilk söz sahibinin 1974’teki tapu sahibinde olmasını, nüfus oranın 4 Rum’a karşı 1 Türk olmasını kabul etmemiz yetmezmiş gibi 49 yıldan beri süregelen görüşme sürecinde sanki çok önemli bir hedefe ulaşılacakmış gibi ‘harita’ verme konusunda varılan mutabakata bağlı kalarak 11 Ocak itibarıyla ‘harita’yı da verdik. Sanki tüm sorunlar halledilmiş ve de sadece toprak sorunu kalmış gibi...
Mont Pelerin’de Mülkiyet, Ekonomi, AB ile İlişkiler, Yönetim ve Güç Paylaşımı, Toprak konularıyla ilgili görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanmışken sonrasında ne oldu da Cenevre’de ‘harita’ ortaya konuldu? İşte şimdi Rum ‘harita’yı aldı, cebine koydu ve bununla da övünüyor ve de toprak konusunu bu noktadan başlatacağım diyerek hedefini açıklayan Anastasiadis: “Türkiye bu toprak tavizi ile Kıbrıs’ta işgalci olduğunu kabul etti” diyor…
Hani dönüşümlü başkanlık , siyasi eşitlik, egemenlik, iki bölgelilik, anlaşmaların AB’nin Birincil Hukuku olması ve diğer konular nerede? Türk tarafı olarak alacağımızı almadan ‘harita’ verdik. Bundan sonra almak istediklerimizi sıraladığımızda da karşılığında ‘garantiler’ konusunda taviz istenecektir...
Gelinen aşmada Cenevre Konferansı yeniden canlandırılmaya çalışılıyor ve 6 Mart gibi bir tarih üzerinde anlaşmaya çalışılıyor. Rum-Yunan ikilisi anavatanımız Türkiye’de Nisan ayında gerçekleşecek referandum öncesi Türkiye’yi sıkıştırmak düşüncesi içine girmişlerdir. Hedefleri ‘garantiler’ konusunda Türkiye’nin esneklik göstermeyeceği düşüncesinden hareketle “Türkiye’de yakında referandum var” diyerek 2’nci Cenevre Konferansı’nda olası başarısızlığın faturasını Türkiye’ye çıkarmaktır.
Rum’un diğer bir stratejik hedefi de yakın gelecekte başlayacak olan “Doğalgaz kazıları”dır. Rum öyle veya böyle görüşmeleri şimdilik o güne kadar taşımaya çalışacaktır. O gün geldiğinde anavatanımız Türkiye mutlaka doğalgaz kazıları konusunda bir tepki gösterecek, Rum konunun üzerine gidecek ve de Türk-Yunan ilişkileri yeniden gerilecek ve Rum hedeflerine ulaşırken görüşmeler çıkmaza girecek ve bundan da Türkiye sorumlu tutulmak istenecektir.…