Türkiye birinci derecede deprem kuşağının üzerindedir. O nedenle sık sık rastlanan arçı depremler ve fay kırılmaları binaların derhal terkedilmesi gereğini doğurdu.
Gündüzün vuku bulan 6-7 şiddetindeki İstanbul depremi, bereket versin daha büyük çapta meydana gelmedi. Deprem gece olsaydı herhalde can kayıpları olurdu. Gerçi yıkım olmaldı ama binalarda yine çatlarlar oluştu.
Televizyon kanallarının sokaklara dökülmüş insanlarla yaptığı röportajlar onu gösteriyor ki, “her deprem anında başımıza herşey gelebilir” düşüncesi ile şekilleniyor.
O görüntüler esasında ibret vericidir, depreme yakalanmama adına.
Bereberidir, manavıdır, hırdavatçısı ve pek çok işyerindeki insanıdır tümü sokaklara dökülmüştü. Bazı insanlar da minicik naylondan barınma ve korunma çadırları kurmuşlar. Henüz yaz gelmedi ama kış da gitmedi. Bu gibi durumlarda geceyi sokakta geçirenler soğuktan tirtir titrerler.
Malum henüz kış bölgeyi terketmedi dedik ya... O çadırlara yerleşen insanların battaniyelere sarılmış halleri bir çaresizliğin ve korkunun görüntüsüdür.
6 Şubat’te Hatay ve bölgesinde meydana gelen depremden sonra yıkıma sebebiyet verecek sarsıntılar meydana gelmedi. Sadece üç-beş gün önce İstanbul’da meydana gelen deprem “geliyorum” dercesine insanları şöyle bir yokladı.
Herkesin korkulu rüyası olan İstanbul’da olası deprem, meydana gelmiş gibi birçok manzaraları da ortaya koyuyor.
İstanbul’a ilk gidişimde gözüme çarpan manzaralar, gecekondular, ahşap evler ve yer yer çatlamış binalardı.
Hala düşünüyorum...
“İstanbul’da çok büyük bir deprem olursa İstanbul ne hallere gelir?”
Hatay depreminde devlet bir gerçekle buluştu. O buluşmada, pek çok işletmeci ve hırsız müteahhitlerin insan hayatını nasıl bitirdiğini gösterdi.
İnşa halindeki bazı binaların eksik malzeme ile yapılması, yüzlerce binanın çökme ve yıkılmasına vesile oldu.
Depremin İstanbul’la anılması ve ifade edilmesi, bize İstanbul’da olası büyük bir depremde taşın taş üstünde kalmayacağını çağrıştırıyor.
70 etmiş yıl önce yapılan evler neden yıkılır?
Eski siyasilerin idari mekanizmadaki partizanca tutumları.
Deprem profesörü Naci Görür, ileride olacak depremin, son depremle daha bir ön tarihe geldiğini söylüyor. Yani bundan sonra herkes olası bir İstanbul depreminde çok kötü şeylerin olacağını ifade ediyor.
İşi uzmanından öğrenmelisiniz.
Sismolojik harita bize çok şeyler öğretiyor. Bu haritayı incelediğinizde, bütün kara ve kıta parçalarının aşına aşına son duruma geldiğini görürsünüz. Kaç asır geçmiş kara coğrafyasının üzerinden? Bunu bilim adamları çok güzel analiz eder.
Sadece bizim Kıbrıs’ın aşına aşına ne hale geldiğinden bir fikir sahibi olabilirsiniz. Kıbrıs’ın Karpaz burnu ile Türkiye’nin İskenderun körfezindeki fiziki görüntüsü, o gerçeği ortaya koyar.
İstanbul ve Marmara boğazı da aynı pozisyonda. Zaten Akdeniz’e sahili olan ülkeler, her zaman nasiplerini depremden alırlar.
Sadece İtalya’nın Etna Yanardağı, indifa edince tarih insanların yanardağdan püsküren lavlardan nasıl kaçtıklarını dehşet içinde izleriz.
Uzak doğudaki depremler can kaybede kaybede depreme dayalı evler yapılmaya başlandı. Herhalde artık Türkiye de kendi gerçekleri ile yüzleştikçe, bundan sonra meydana gelecek depremlerden az zarar görecek.
Lakin yine de hazırlıklı olmak lazım depreme karşı. Özellikle bilim adamlarının ifadeleri ile gelecek olan büyük yıkım ve fay hattının adresi İstanbul olacak.