Yıllardan beridir Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak devam eden görüşmelere artık nokta koyma zamanı gelmiştir. Rumların Megali İdea hayalleri devam ederken;  Kıbrıs’ta Türk ve Rum  tarafları arasında   eşit koşullarda, adil ve  kalıcı bir barışın  gerçekleşemeyeceği çok açık bir şekilde ortadadır… Rumların iki yüzlü ve zamana oynayan tavırları dün olduğu gibi bugün de devam etmektedir.

Kıbrıs sorunu bugünlere kadar taşınmışsa bunun en büyük suçlusu;  BM Güvenlik Konseyinin aldığı  186(1964), 541(1983) ve 550(1984) tarih ve sayılı  kararlar yanında,Rumların 24 Nisan 2004 Annan Planı referandumunda ‘hayır’ demelerine rağmen 1 Mayıs 2004 tarihi  itibarıyla  Rumların ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ne üye kabul edilmesinde aranmalıdır. BM ve AB’nin aldığı bu iki yüzlü kararlar Kıbrıs Türk halkını bugünlere taşırken vicdanları hiç mi sızlamadı!... Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs’ta bir anlaşma için yıllarca süren görüşmelerde hep iyi niyetini göstermesine rağmen uzun yıllardan beri  ambargolar ve izolasyonlar altında  bırakılmaya devam ediliyor. 2004 Annan Planı referandum günlerinde büyük güçlerin verdikleri sözlere  ne oldu?  Büyük güçlerin adaleti bu mu olmalıydı?

BM,  saygınlığını ve  gücünü artık yitirmiştir.  BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide: “Cenevre Konferansı yolun sonu değil ama  bu konferans  sonrasında Kıbrıs’a dönüşte  önümüzde yapacağımız  işler belirlenecek” diyerek umut pompalamaya devam ederken   “Ülkeyi birleştirmeye çalışıyoruz” diyordu. Sayın Eide!.. Sizden birleştirmenizi isteyen mi oldu!...

Kıbrıs Türk halkının  her türlü çabasına  ve iyi niyetine rağmen  adada eşit  ve adil koşullar altındaki bir  siyasi çözüm arayışlarında olumlu bir sonuca ulaşılamamasının nedeni Rum-Yunan ikilisi Megali İdea hedeflerinde aranmalıdır. Gelinen noktada  Küresel güçler açısından ve  Ortadoğu’nun ve dolayısıyla  Kıbrıs’ın da önemi bir o kadar daha artmıştır. Küresel güç odakları Kıbrıs konusunda derin görüş ayrılıklarına  düşerken  anavatanımız Türkiye için de  Kıbrıs’ın önemi bir kat daha artmıştır.

Kıbrıs Türk halkı olarak; nasıl olursa olsun bir siyasi çözüm  olsun deme hakkımız  yoktur. Böylesi bir siyasi çözüm bizi Rum’un  egemen olduğu , anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin sulandırıldığı bir çözüme götürecektir. Unutmayalım ki Annan Planı döneminde anavatanımız Türkiye’nin   garantörlüğü sulandırılmıştı, tek taraflı müdahale hakkı kaldırılmıştı…

Mevcut görüşme sürecinde de Rum’un hedefi anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisini sulandırmak ve etkisiz hale getirmek vardır!... Yine mevcut görüşme sürecinde mülkiyette ilk söz hakkının 1974’teki tapu sahibine verilmesiyle ve de 2 Ağustos 1975’te Viyana’da BM Genel Sekreteri  KurtWaldeim gözetiminde Rauf R. Denktaş ve Klerides arasında yapılan “Nüfus Mübadele Anlaşması” ile gerçekleşen iki bölgelilik; 4 temel özgürlüğün ve AB normlarının uygulanmasının kabulüyle tamamen ortadan kalkarken Kıbrıs Türk halkı, 1963-1974  yılları arasında yaşadıklarının çok daha kötüsünde günler yaşayacağı endişesini duymaya başlamıştır…

Özellikle Rum mülkü  kullananlar şimdiden Mülkiyet Mahkemelerinde ve de AİHM’de geçireceği günlerin rahatsızlığını duymaya başladılar. Gerek Kuzeyde kalacak topraklarda ve gerekse şimdilerde verilen ‘harita’ ile on binlerce  kardeşimizin  göçmen olması söz konudur. Dahası bu noktadan sonra da  2004 Annan Planı Referandumu öncesinde olduğu gibi  evinin duvarına bir çivi  çakmayacak, evini boyatmayacak  duruma gelmiştir…

Rum almayı hedeflediği tavizleri almış olup yeniden zamana  oynamaya başlamıştır. Mülkiyet, Ekonomi, AB ile İlişkiler, Yönetim ve Güç Paylaşımı ve Toprak konusunda  tam bir uzlaşıya varılmadan Cenevre’ye gidilirse, “Dönüşümlü Başkanlık  ve  “AB’nin Birincil Hukuku” gibi temel sorunlarda anlaşma sağlanmadan ‘harita’ verilirse ve   “5’li Cenevre Konferansı” düzenlenir ve de “Garanti Anlaşmaları”nı görüşmeye başlanırsa  olacağı buydu…

Sonuç olarak; Rum’u ısrarla masaya davet etmeye gerek yoktur. BM görevini yerine getirmeli ve de görüşme sürecini sonlandırmalıdır… Herşeyden önce şehitlerimizin canı ve kanı pahasına  kurulan  bağımsız ve egemen  devletimiz KKTC gerçeği vardır. Her ne pahasına olursa olsun  KKTC’ni yaşatmak durumundayız...

20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta çözüm gerçekleşmiştir. Kıbrıs’a barış ve huzur gelmiştir. Kıbrıs Türk halkının anavatanımız Türkiye ile birlikte hareket ederek; kendi kaderlerini tayin etme hakları doğrultusunda  bağımsız ve egemen devleti Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni uluslararası topluma  kabul ettirilmesi stratejisinin yürürlüğe konma zamanı gelmiştir…