Dünden bugüne dek; Kıbrıs sorunu denildi mi istisnasız tüm Rum liderliği “..Kıbrıs sorunu 1974’te başlayan bir işgal sorunudur… Türkiye vatanımızı işgal etti… Garanti Anlaşmaları iptal edilmeden, Türk askeri Kıbrıs’tan gitmeden, tüm göçmenler evlerine , topraklarına dönmeden asla çözüm olmaz. Burası artık AB toprağıdır, garanti anlaşmalarına ve Türkiye’nin garantisine ihtiyaç yoktur, AB garantisi yeter..” ifadelerini dile getirmektedir.
Nitekim önceki gün Ayiu Yeorgiu Kilisesi’nde düzenlenen Mağusa-Konstantia Metropolitliği Din Adamları Kongresinde yapmış olduğu konuşmada GKRY Başkanı Anastasiadis: “..Görevi devraldığım ilk günden beridir birinci önceliğim Kıbrıs sorununun çözümü, işgal altındaki toprağımızın ve sevgili Mağusamızın (Maraş) iadesi olmuştur... Türkiye’nin garantörlüğü ile müdahale hakkını kaldırmak, vatanımızı Türk askerinden kurtarmak temel hedefimizdir. Bulunacak çözüm şekli bu hedefimizi içermelidir..” dedi.
Yunanistan da Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüm peşinde değildir. Hedefleri öncelikle Kıbrıs Türk halkını ‘azınlık’ olarak ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyetine yamalanmasını sağlamak ve de Kıbrıs’ı Yunan Adasına dönüştürmektir.
Rum-Yunan ikilisinin hedefi, 1923 Lozan Anlaşmasıyla oluşan Türk-Yunan dengesine dayanan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırarak 1960 Garanti Anlaşmalarından kurtularak tüm Kıbrıs’a sahip çıkmak ve Kıbrıs’ın tümünü Yunanistan’a bağlayacak bir statüyü elde etmektir.
KKTC topraklarının taviz olarak verileceği, AB normlarının ve de 4 temel özgürlüğün uygulanacağı, garanti anlaşmalarının olmadığı, yüz binlerce Rum’un evlerine döneceği, Mülkiyette ilk söz hakkının 1974’teki tapu sahibinde olacağı bir federal devletten bahsediliyor. Bunun neresi federal bir devlet? Türk Kurucu federe devleti bunun neresinde?
Günümüzde AB; BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet görevi çerçevesinde ve gözetiminde cereyan eden müzakere sürecini kendi üyesi olan Yunanistan ve GKRY yanlısı bir tutum izlemekte ve adada iki halkı çözüm için AB normları çerçevesindeki bir sürece yönlendirme çabası içinde olup Kıbrıs’ta Türklerin ve Rumların güvenlik ihtiyaçlarının eşit boyutlarda olduğunu; Rumların güvenlikle ilgili endişelerinin Türk ordusundan ve Türkiye’nin Kıbrıs’ın iç işlerine müdahalesinden kaynaklandığını ön plana çıkarma gayreti içindedir. GKRY AB üyesi olduktan sonra AB’nin son yıllarda Kıbrıs müzakere sürecindeki etkisi ve çözüme yönlendirici rolü itibarıyla BM Genel Sekreterinde bir hayli öndedir!..
Netice itibarıyla Rum Ortodoks Kilisesi mevcut düşüncelerini sürdürmeye devam ettikçe, AKEL’in Mart 1966’da 11’nci Kurultayında aldığı Enosis yönündeki kararı durdukça Rum Temsilciler Meclisi’nin 26 Haziran 1967’de Enosis kararı ve de yakın geçmişte 10 Şubat 2017’de Rum Temsilciler Meclisinde 15 Ocak 1950 Enosis Plebisitinin Rum okullarında okutulması ve de kutlanması yönünde alınan karar durdukça, Rum Ulusal Konseyi’nin muhtelif tarihlerde Kıbrıs sorununun çözümü ile aldığı kararlar Rumların kafalarında yer almaya devam ettikçe Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüm için herhangi bir anlaşmaya varılamaz...
GKRY Meclisi 13 Ekim 2017’de aldığı bir kararla GKRY Başkanı Anastasiadis’ten , Kıbrıs sorununa “Garantilerin ve askersizleştirme beklentisini de içeren yabancı askerlerin olmadığı, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeye çağrıldığı bir çözüm bulunmasını talep etmesini” öngören bir bildiriyi onayladı.
Rum Meclisi’nin aldığı bu karara göre olası bir anlaşma sonrası Türkiye Kıbrıs’ta olmayacak.. Türk askeri Kıbrıs’ta olmayacak… Peki Türkiye Kıbrıs’ta olmayacaksa, Türk askeri Kıbrıs’ta olmayacaksa, anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi olmayacaksa Kıbrıs Türk halkı olacak mı? Tabii ki olamayacak!.. Çünkü Kıbrıs Türk halkı Girit misali yok olmaktan kurtulamayacak ve de Kıbrıs bir Yunan adası olacaktır!..
Anavatanımız Türkiye ve Kıbrıs Türk halkı buna asla izin vermeyecektir.. Kendimize gelelim ve aklımızı başımıza alalım!... Dini, dili, kültürü ve ırkı tamamen farklı olan Kıbrıs Türk ve Rum halkının bir araya gelerek , kader birliği yapmalarını ve de ortak bir gelecek arayışı içine girmelerini gerektirecek hiçbir neden yoktur.
Bu durum göz önüne alındığında Çekoslovakya’da Çekler ile Slovakların anlaşarak iki ayrı egemen devlet kurdukları gibi Kıbrıs’ta da var olan bağımsız ve egemen iki devletin birbirini karşılıklı olarak tanımaları, “Birleşik Federal Kıbrıs” gibi bir devleti kurmaktan çok daha uygun adil ve kalıcı bir siyasi çözüm olacaktır.
Rum devletine dönüştürülen 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Türk halkını asla temsil edemez. Uluslararası Hukuk ilkelerine göre , Kıbrıs Türk halkının bağımsız ve egemen bir devlet kurma hakkı vardır. Kıbrıs Türk halkı birlik ve beraberlik içinde hareket ederek anavatanımız Türkiye ile işbirliği içinde KKTC’nin tanınması için bir yol haritası çizilmelidir… SON…