Rum-Yunan ikilisi her vesileyle “… tek egemenlik, tek devlet , tek vatandaşlık , tek uluslar arası temsiliyet diyorlar. Çoğunluk yönetir, azınlık yönetilir diyorlar. Kıbrıs Cumhuriyeti evrimleştirilerek Kıbrıs Türkleri azınlık olarak Kıbrıs Cumhuriyetindeki yerini almalıdır…” diyorlar. Özetle Rum-Yunan ikilisinin hedefi bağımsız ve egemen devletimiz KKTCni ortadan kaldırmak ve Kıbrıs Türk halkını azınlık bir toplum olarak ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetine bağlamaktır. ABnin de hedefi KKTCnin ortadan kalkmasını sağlamak ve AB normlarının ve kararlarının Kıbrıs Türk halkına uygulanmasını sağlamaktır. AB normlarının tüm Kıbrısta uygulanması demek KKTCnin ortadan kalkması ve Türk halkının azınlık olarak Kıbrıs Cumhuriyetine yama olması demektir. BMin de hedefinde ilk fırsatta KKTCni ortadan kaldırmak ve Birleşik Kıbrısı gerçekleştirmek vardır. Kıbrıs sorununun bugüne kadar bir anlaşma ile sonuçlanmamasının esas sorumluları başta BM ve ABdir . Unutmayalım ki 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla Adada akmaya başlayan Türk kanını durdurmaya yönelik iyi niyetlerle alınan BM Güvenlik Konseyinin 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararlarının esas amacı Adaya Barış Gücü askerinin konuşlanmasını sağlamaktı. Bu kararlar ilerleyen yılların istismar edilmesiyle BM Güvenlik Konseyinde alınan 541 (1983 ) ve 550 (1984 ) sayılı kararlarla Rum yönetimine dönüşen ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin , Kıbrısta “Tek Meşru Devlet” ve “Tek Meşru Hükümet” olarak tanınması istenirken 15 Kasım 1983de uluslar arası hukuka uygun olarak ilan edilen KKTCnin tanınmasına engel olunmuştur. Diğer taraftan AB de “Uluslar arası Anlaşma”lara rağmen Güney Kıbrıs Rum Yönetimini , Kıbrıs Cumhuriyeti olarak 1 Mayıs 2004 itibarıyla ABne tam üye yapmışlardır. Kıbrıs Türk halkı olarak, KKTC olarak garantör devlet Türkiye olarak ABnin KKTCne yönelik atacağı her adımı dikkatle izlemek ve değerlendirmek durumundayız. KKTC devleti ve hükümetleri olarak, Türkiye olarak ABnin sinsi planlarını uygulamasına fırsat vermemeliyiz. AB muktesabatı ve Birleşik Kıbrıs gibi konuların gündeme gelmesine izin vermemeliyiz. BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Bart Eide aylardan beridir Rum lişderi Anastasiadisi müzakare masasına getirmeyi başaramadı. Son olarak Eide , Aralık ayının ilk yarısında Brüksele giderek üst düzey AB yetkilileriyle görüşmelerde bulunmuştu. O günde Rum basınında , ABin “tarafların müzakere masasına dönmesini sağlayacağına dair teminat verdiği” şeklinde beyanlar yer alıyordu. Bilinmelidir ki Kıbrıs konusunda taraf olan AB arabuluculuk yapamaz. Rumlar, Kıbrısta tek halk olduğunu ve tek halkın self-determinasyon hakkı olduğunu savunmaktadır. Kıbrıs Türk halkı olarak , “…Kıbrısta dini, dili , kültürü, ırkı tamamen farklı iki ayrı halk vardır ve bu iki halkın ayrı self-determinasyon hakları vardır…” diyoruz. Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla self-determinasyon hakkını kazanan , 1959da yapılan ayrı seçimlerle bu hakkını kullanan ve de 1975de Kıbrıs Türk Federe Devleti referandumu ile bir kez daha kullanan Kıbrıs Türk halkı , 1983de KKTCni ilan ederken bu hakkın 3. Kez kullanmış ve kendi geleceğini belirlemiştir. Böylece Kıbrıs sorunu yasal açıdan çözüme ulaşmıştır. KKTC 1983den günümüze kadar kökleşerek güçlenmiş ve BM tarafından tanınmış bağımsız ve egemen diğer devletlerden farklı bir yanı kalmamıştır. Unutmayalım ki self-determinasyon hakkımızı yitirdiğimiz gün Kıbrıs Türk halkı , önce “halk” statüsünü, sonra da “toplum” statüsünü kaybederek, Rumların istediği gibi “azınlık” haline gelecektir. Rum-Yunan ikilisi Kıbrısta adil ve kalıcı bir anlaşma ve uzlaşma istememektedirler. Rum tarafı müzakerelerin sonuca ulaşması bir yana , müzakerelerin olası bir uzlaşma ve anlaşmaya yaklaşmaması için de ellerinden geleni yapmaktadırlar. Dünyada devletini yitiren ve huzur içinde yaşayan bir halkın varlığından söz etmek mümkün değildir!.... Rum-Yunan ikilisinin hedefi bellidir. Rumlar, ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetini tanımasını istemektedir. Rumlar, KKTCnin ortadan kaldırılmasını ve kendilerince Kıbrıs Türklerinin Rum devletine dönüşen Kıbrıs Cumhuriyetine azınlık olarak yama olmasını ve de osmosis yoluyla Girit misali yok olmasını beklemektedir… Kıbrıs Türk halkı olarak, KKTC Hükümeti olarak , KKTC Cumhurbaşkanı olarak ve Türkiye olarak bu iddiaları tümüyle ortadan kaldırmak için yeni politikalar üretmek durumundayız. Bunun için de 31 yıllık bağımsız ve egemen bir devlet olduğumuzu her vesile ile gündeme getirip KKTCnin tanınması için çalışmalara başlamak durumundayız.