1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarından doğan garantörlük haklarını kullanan anavatanımız Türkiye 25 Aralık günü saat 14’te Lefkoşa semalarında alçak uçuşlar yapmak suretiyle saldırgan Kıbrıs Rumlarını caydırmaya çalışırken söz konusu ihtar uçuşu Türkiye’yi ve dünya kamuoyunu heyecanla ayağa kaldırmaya yetiyordu..
Bunun sonrasında Lefkoşa’yı iki bölgeye ayıran ‘Yeşil Hat’ üzerinde her iki halk arasında bir anlaşmaya varılmıştı. Bu uygulamada ‘Yeşil Hat’ Kıbrıs’ta iki ayrı yönetimin ‘fiilen’ kurulmasının da bir başlangıcı oluyordu. Çünkü bu anlaşma ile gerek yöneticiler ve gerekse memurlar görevlerini ancak kendi bölgelerinde sürdürebilecek duruma düşmüşlerdi.
Bu anlaşma ile Rumlar devlet mekanizmasını diğer bir değişle Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rum devletine dönüştürme fırsatını ellerine geçirirken, Kıbrıs Türk halkı da kendi yönetimlerini kurmak durumunda kalıyordu…
Neticede İngiltere’nin önerisi üzerine 15 Ocak 1964’te Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Türk ve Rum halklarının temsilcilerinin katılımı ile Londra’da bir Konferans düzenlendi.
İngiltere’nin bu konferansı düzenlemekteki amacı, kendisini büyük bir yükten kurtarmaktı!.. Türkiye, söz konusu konferansta mevcut garanti sisteminde ısrar ederken hedefi Kıbrıs Türk halkının can ve mal güvenliği ile birlikte tüm hak ve çıkarlarının tam olarak korunmasını istedi.
Rumlar ise Anayasa’dan Türklere tanınan tüm hakların çıkarılmasını, Garanti ve İttifak Anlaşmalarının kaldırılmasını istediler. Neticede Londra Konferansı bir sonuca ulaşamadan 31 Ocak 1964 tarihinde dağıldı..
İngiltere, kendi yükünü dolaylı olarak ABD’nin sırtına yüklemeye çalışır ve NATO çerçevesinde Ada’ya ABD’nin asker gönderme önerisini sunar. ABD, Yunanistan, Türkiye bunu onaylarken Makarios, bu tasarıyı onaylamıyordu. Diğer yandan Sovyetler Birliği de Birleşmiş Milletleri Kıbrıs’ın bağımsızlığını korumaya çalışıyor ve Ada’nın istila tehdidi altında bulunduğuna vurgu yaparken Kıbrıs Cumhuriyeti’nin içişlerine herhangi bir yabancı müdahalenin, Ada’ya NATO kuvveti karşısında olduğunu bildiriyor; Ada’ya komşu ve büyük devletleri sağ duyu ile hareket etmeye çağırıyordu..
Neticede Yunanistan Kıbrıs sorununu Şubat 1964’te Birleşmiş Milletlere taşıyordu… BM Güvenlik Konseyi 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararında ilgili devletlerden ve toplumlardan uyuşmazlığı vahimleştirecek hareketlerden kaçınmaları yanında bir barış kuvveti kurulması öngörülmüş ve bir arabulucunun görevlendirilmesi kararlaştırılmıştır. Barış Gücü ile ilgili olarak da 4. Paragrafta ise “Kıbrıs hükümetinin muvafakati ile Kıbrıs için BM Barış Gücü kurulmasını tavsiye etmiştir.
Bu kuvvetin kuruluşu Genel Sekreter tarafından Kıbrıs, Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık hükümetleri ile istişare halinde kararlaştırılacağı, kuvvetin Başkomutanı, Genel Sekreter tarafından atanacağı ve ona rapor vermekle mükellef olacağı belirtiliyordu…
BM’de Kıbrıs Türk halkını temsilen görüşmelere katılan Rauf R. Denktaş buna şiddetle itiraz etmiştir. Bu kararın çıkması gecikince ABD ve İngiltere devreye girerek , Rauf R. Denktaş’ı ikna etmesi için Türkiye’ye başvurmuşlardır. Türk Hükümeti ise ABD ve İngiltere’nin, “Rumları meşru hükümet olarak kabul etmeyecekleri, meşru hükümetten Anayasa’nın öngördüğü hükümeti anladıkları” yönündeki sözlü güvencelerini yeterli sayarak, Denktaş’ın itirazlarına son vermesini istemiştir. Böylece Güvenlik Konseyi , 4 Mart 1964 tarihli kararı ile BM Barış Gücü, Mart ayı sonunda adaya ayak basmıştır. Kaynak: SoyalpTamçelik, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la ilgili aldığı bazı kararların özellikleri ve Analitik Değerlendirilmesi (1964-1992), s.1246
Maalesef bu kararın Kurucu Cumhurbaşkanımız merhum Rauf R. Denktaş’ın tüm itirazlarına rağmen anavatanımız Türkiye’nin de onayı ile oy birliği ile geçmesi bir yana Kıbrıs sorununun bugünlere gelmesinde önemli bir rolü var ve Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün de çok önemli bir mihenk taşı olmuştur..…YARIN DEVAM EDECEK