Mont Pelerin zirvesinin 20 Kasım 2016’da başlayan 2’nci aşamasının da başarısızlıkla sona  ermesinin  ardından BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı  Espen Barth Eide’nin ev sahipliğinde 1 Aralık akşamı Lefkoşa’da ara bölgede  KKTC Cumhurbaşkanı sayın Akıncı ve  GKRY lideri Anastasiadis’in bir araya geldiği yemekte;  9-10-11 Ocak 2017’de yapılacak görüşmelerde  11 Ocak’ta karşılıklı olarak   harita sunma kararı almışlardı.  Böyle bir karara  gerek var mıydı?  Kanaatimizce tüm konularda olumlu bir sonuca varılmadan   harita sunulma kararının  çok yanlış olduğu ilerleyen günlerde de kendini göstermiştir… Hem  de bu konuda sayın Akıncı’yı  KKTC hükümetinin  ve  daha önce önemli görevlerde bulunan uzmanların ikazlarına rağmen, bu harita verildi ama nedenini anlayan olmadı!...

“Cenevre’de hedeflerimize ulaştık” diyen  Anastasidis, 1974 yılından bu yana  ilk kez Kıbrıs Türk tarafı, önemli oranda işgal toprağının  Rum idaresi altına iade edilmesinin    kayda   geçirilmekte olduğu   bir harita sundu” diye konuştu.. 

Anastasiadis,  haritanın beklentilerini karşılamadığını  ifade ederken  “AB’nin de huzurunda  Kıbrıs’la ilgili olarak  ilk kez  en üst seviyede çok taraflı bir konferansın toplandığını” söyledi.  Anastasiadis: Konferans  sırasında  ilk kez Kıbrıs Cumhuriyeti  ile garantilerin kaldırılması konusunda  diyaloğa girildiğini belirtti. Kıbrıs’ın AB üyesi bir ülke olduğu ve  dönüşümüyle birlikte veya  dönüşümü  olmadan, her zaman AB üyesi olmaya devam edeceğine , bundan dolayı AB’nin, AB güvenlik politikalarını belirleyen  parametreler aracılığıyla role sahip olduğuna  işaret edildiğini belirtti.

Kıbrıs sorunu ile ilgili görüşmelerde gelinen noktanın kabul edilmesi mümkün değildir. Kıbrıs Türk halkı Varoluş ve Özgürlük Mücadelemizin  Lideri Dr. Fazıl Küçük’ün , Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş’ın ve mücadele arkadaşlarının emanetini ve kazanımlarını tehlikeye atacak girişimlere asla müsaade etmeyecektir.

Anastasiadis meydanı boş buldu konuşuyor!... Çünkü “Artık  masaya yumruğunu vuracak bir Rauf R. Denktaş yok. O’nun  Birleşmiş Milletlerde yapmış olduğu konuşmayı  herkes biliyor. Denktaş,  Masaya yumruğunu vurarak BM’e rest çeken , dinleten , takdir toplayan , birçok şeyleri de kabul ettiren bir liderdi.

Günümüzde Kıbrıs Türk halkı Rum-Yunan ikilisi ve BM tarafından birlikte tezgahladıkları bir oyunla karşı karşıya kalırken  Türk tarafı sadece istenenlere evet demekle yetindi ve Rum almak istediklerini aldı, gitti.

Bilindiği üzere 2 Ağustos 1975’de Viyana’da BM gözetiminde Kıbrıs Türk Toplumu  Lideri Rauf R. Denktaş ve Rum Toplumu Lideri Glafkos Klerides  arasında yer alan görüşmeler sonrası yapılan “Nüfus Mübadele Anlaşması” nın bir sonucu olarak Eylül 1975’de BM denetiminde Kuzeydeki Rumlar  Güney’e Güneydeki Türkler de  Kuzeye geçerek iki bölgelilik tesis edilir  ve BM  Parametrelerinde yerini alırken  bu durum  1977 Denktaş-Makarios  Doruk Anlaşmalarına  da yansıyordu.

BM Parametreleri çerçevesinde yapılan   Eroğlu-Hristofyas ve Eroğlu-Anastasiadis   görüşmelerinde bu mutabakata  ve kurala sadık kalınmıştı. Bunun yanında  bugüne kadar bırakın  son günlerde verilen haritayı  , III. Cumhurbaşkanı  sayın Eroğlu döneminde masaya toprak konusu bile gündeme getirilememişti, yok harita!... Anastasiadis istememiş miydi, istedi ama sayın Eroğlu O’na bu imkanı vermemişti… 

Ancak, 25 Nisan 2015’te  KKTC’nin  4’ncü Cumhurbaşkanı olarak seçilen sayın Akıncı ; Eroğlu döneminde masadan kaçan Anastasiadis ile  15 Mayıs 2015’de görüşmeye başladığı günden beri taviz üstüne taviz vermeye başladı!...

Bugüne kadar görüşme masasında yer almayan tavizler peş peşe gelmeye başladı. Gelinen noktada  her şeyden önce  2 Ağustos 1975’te yapılan   Nüfus Mübadele Anlaşmasına sadık kalınmadı ve iki bölgelilik  yitirildi. AB normlarının ve de 4 temel özgürlüğün  kabul edilmesi; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Demopoulos  kararları varken , yıllardan beri içinde ikamet edene  hak verirken, insanların zorla evlerinden çıkarılmasına yol açacak bir çözüm  empoze edilemeyeceği kararı varken;  görüşmelerde alınan kararlarla  Mülkiyette,  ilk söz hakkının  1974’teki mal sahibine verilmesi , hatta bugüne kadar hiç konu bile edilmeyen  nüfus oranının  4 Rum’a karşılık 1 Türk olmasının  kabul edilmesinin ardından  garantilerin kaldırılması ile Türk askerinin adadan tümüyle  çekilmesinin tartışmaya  açılmasını  bile kabul ettik, bu nasıl bir iş?

Türk tarafı olarak tüm bu  tavizleri verirken karşılığında hiçbir şey almadık, alamadık . Rum bizi hep oyaladı  ve de dönüşümlü başkanlığı ve de yapılacak olan  anlaşmanın AB’nin Birincil  Hukuku olacağına dair de Rum’un  verdiği herhangi bir garanti yok!... Bugüne kadar Rum’dan elle tutulur bir taviz aldık mı  bilmiyoruz. Ama  alsaydık herhalde verdiklerimizi öğrendiğimiz gibi onu da öğrenirdik. Türk tarafı olarak almadan hep verirken neticede bir de harita verdik  ve vere vere elde avuçta bir şey kalmadı. Bu saatten sonra Rum dönüşümlü başkanlığı kabul etse ne yazar, etmese ne yazar? Ortada “Takvim” bile yok…

Sonuç olarak;  On binlerce kişinin yeniden göçmen olacağı evsiz ve barksız, işsiz kalacağı bir  çözüm, çözüm değildir. Hem de bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’nin kuruluşunu  daha yakın geçmişte kutlarken, Kıbrıs’ta siyasi bir çözüm adına Kıbrıs Türk halkı yıllarca verdiği mücadelenin bir ürünü olan, şehitlerinin canı ve kanı pahasına  kurulan bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini lav ederek , bağımsızlığımızdan, egemenliğimizden siyasal eşitliğimizden , self-determinasyon haklarımızdan vazgeçerek Rum’un egemenliğinde  , AB üyesi Yunanistan’da Batı Trakya’daki kardeşlerimiz gibi  bireysel haklarla  yaşamamızı sürdüreceksek, AB vatandaşı olacaksak , dünyalı olacaksak  yazıklar olsun bize!... Bilelim ki böyle bir durumda Kıbrıs Türk halkı  şehitlerimizin kanları ile boğulacaktır….