AKP’nin bürokratı, Ünal Bey’e neden “Boşbakan” dedi?

Hamitköy İmamı’nın görevden alındığını açıkladığı için…

Belli ki; AKP için, Ankara için, İmam Efendi’nin “haysiyeti” kendi seçip koltuğa oturttukları “Ünal Abi”den daha önde geliyor…

Bu yüzden “Ünal Abi”ye, hafif yoğunluklu bir “zılgıt” çekmek istediler…

Böyle “zılgıt”lara hiç alışkın olmayan, tarihinde hiçbir dış müdahaleye izin vermeyen, hele Başbakan’ına hiç laf ettirmeyen UBP’lileri tut tutabilirsen tabii…

Davulu zurnayı kaptılar ve Ercan’a koştular…

“Ünal Abi”lerine destek vermek için kuyruğa girdiler…

Onu bir “kahraman” gibi karşıladılar…

Neden?

İmam’a haddini bildirdiği için mi?

Ankara’ya karşı “dik” durduğu için mi?

Elbette bunların hiçbirisi değil…

Ercan’da zurnanın sesine uyup göbek atanların “gailesi” tamamen duygusal…

Eminim; hiçbirisi “Ünal Abi”ye verilen “ayarın” bize nelere mal olacağını hesap etmemiştir.

Oysa hepimiz biliyoruz ki Ankara; böyle “fırça”ları bize eskilerden beridir zaman zaman atıyor…

Bazen en üstten bir “fırça” geliyor, bazen daha da aşağılardan…

Erdoğan’ın “besleme” dediğini de yuttuk…

İrsen Küçük’e, herkesin gözü önünde Sayın Erdoğan’ın “fırçası”nı da…

Daha gerilerde de Özal’ın, Tansu Çiller’in az mı “fırçaları” oldu eski Başbakanlarımıza…

TC’li bürokratlar ise, bu “keyfi” eskiden beridir tadıyorlar…

Geçmişte bu konuda hakaretlere dayanamayıp, istifa eden tek tük yerli bürokratlarımızı anımsıyorum…

Yani; Ankara’nın her zaman bir “üst perdeden” bakışını tanıyoruz, biliyoruz…

Bu yüzden UBP’liler Ünal Üstel’e “yağcılık” yapacaklar diye Ercan’ı işgal ettiklerinde “Hah, işte şimdi Ünal Bey hapı yuttu” demekten kendimi alamadım…

UBP’ler, “Ünal Abi”yi desteklemek için sıraya girdiler ama içlerinden bir tanesi bile, meselenin özüne dokunmadı.

Şimdiye kadar AKP’nin her istediğine, bundan öncekilerden çok daha fazla bir “biat” duygusuyla “evet” diyen bir siyasetçi, bir anda “tu kaka” olmuşsa, bu Türkiye’deki otoriter rejimin “hoyrat”lığını gösteriyor…

Bu rejimin sıcak karnı ise dindir… İmamdır…

AKP’nin asıl hassasiyeti Kıbrıs’ta yürüttüğü ve bazı alanlarda başarı sağladığı “Siyasal İslam” yapılanmasıdır…

Kim ki bu yola “taş koyarsa” AKP’nin düşmanıdır, boşbakandır…

Tabii; “Ünal Abi” bu yola aslında taş koymadı, koyamadı, koyacağı da yok…

O da tıpkı Nazım Çavuşoğlu gibi, “emir kulluğunu” pek sevdi…

Ancak, Hamitköy İmamı hak ettiği tepkiyi toplumdan görünce, bir şeyler yapmak zorunda kaldı; yediği “fırça”nın asıl nedeni budur.

UBP ise, bu noktaya hiç dokunmuyor…

“Boşbakan” hakaretini asas “kök”ünden ayırmayı, asıl nedene dokunmamayı tercih ediyor.

İmam’a da, bu konudaki taleplere de kulaklarını tıkıyor.

Hatta “yumuşak yumuşak” vartayı atlatacağını sanıyor…

Bu yüzden hiçbir UBP’li “Başbakan’ın Hamitköy İmamı’nı görevden alma kararını destekliyoruz. Hatta ülkesine ihraç edilmelidir.” diyemiyor.

Bu “fırça”dan sonra; İmam’ın “görevden alınması” bile tehlikeye girecektir.

Bu adamın her an göreve geri getirilmesini bekliyorum.

Geçmişte; Kıbrıslı Türkler’e bu İmam gibi hakaret eden bir din dersi öğretmeni olmuştu. Onu görevden alıp Türkiye’ye göndermişlerdi.

Ne oldu?

İki yıl sonra, geri getirildi ve aynı okula atandı.

Bu yüzden UBP’liler, yedikleri bu “fırça” ile kahraman yarattıklarını sanıyorlar ama fırçanın “korkusu” ile İmam hakkında daha ileriye gidilemeyeceği gün gibi ortada…

Hatta; çok büyük bir olasılık…

Aslında bu hoyrat “dil” sadece bize yönelik değil… Türkiye’deki rejimin karakteri böyle…

Türkiye’nin ünlü bir sanatçısı, Volkan Konak öldüğünde Erdoğan, “taziye” mesajı yayımlamadı…

Hatta bir Müftü; “sahnede geberdi” diye açıklama yaptı…

O rejimin Türkiye’si “tarikat cemaat kültürü”yle yoğrulmuş zırcahillerle doludur. Bu yüzdendir ki, ortaokul çocuğuna “başörtüsü” giydirmek bu rejimin dayatmasıdır…

Bakın, Yılmaz Özdil; “Aile Yılı” ilan edilen 2025’te Türkiye’deki rejimi nasıl okuyor?

-18 yaşındaki kız, 6 çocuk babasına kaçtı…

-2 çocuk babası, 14 yaşındaki kızı kaçırdı…

-16 yaşındaki kız, 2 çocuk babası eniştesi ile kaçtı…

-4 çocuk annesi kadın, 15 yaşındaki çocuğa kaçtı…

-21 yaşındaki damat, 47 yaşındaki kaynanası ile aşk yaşıyor, kayınvalide hamile…

İşte bu rejim böylesine bir “sosyal enkaz” yarattı…

Bizde ise adına “bakan” denilen AKP “aparat”ı, hâlâ boş boş konuşuyor…

18 yaşından küçük çocuğun, okula başörtüsü ile gitmesini savunuyor…

Üstelik hiç anlamadığı bir konuda “laf ebeliği” yapıyor…

Diyor ki; “18 yaşından küçük, reşit olmayan kız çocuklarının okula başörtüsü ile gitmesi Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı değildir.”

Kısacası; Hamitköy imamı da, Çavuşoğlu da, AKP’li bürokrat da hepsi aynı kafayı taşıyor…

Bu yüzden Türkiye’de bu kara rejime yönelik sürdürülen direniş ile Kıbrıs’taki “çocuğa başörtüsü”ne karşı verilen kavga birbirini tamamlayan bir mücadele sayılmalıdır.

Ya hep beraber, ya ne onlar ne de biz…