Kıbrıs konusunun dünyanın gündemine taşınmasının 1950’li yılların ortalarında olduğu biliniyor. Gündeme taşınmasının birincil nedeni üzerinde güneşin batmadığı İmparatorluk olarak da anılan İngiltere’nin sömürgelerini terk ederek adalara sığınması olarak biliniyor. Bu durum İ-kinci Paylaşım Savaşı sonrasındadır. Adı geçen sömürgeci ülkenin yöneticileri terk ettikleri ülkelerde halkları birbirine kırdırarak adeta enkaz bırakıyordu. Kıbrıs adasında yaşayan iki ulusun uzantıları olan Türklerle Rumları kavga ortamına hazır şekilde bırakarak ayrılıyorlardı. Şu anda adada ateşkes kurallarının yaşanıyor olması nedeniyle kan akmıyor.
İngiliz yöneticilerin yanlı tutumları nedeniyle Türklere saldıran Rumlar Türklerin direnişi ile karşılaştılar. İki toplum arasında yaşanan çatışmalar sonrasında Zürih’te yapılan görüşmeler sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu duyuruluyordu. BM gözetiminde kurulan adı geçen Cumhuriyet toplumların görüşleri alınmadan dayatma ile taraflara kabul ettiriliyordu. Bu nedenle dayatma ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de ömrü kısa oluyordu. Yeniden başlayan Rum saldırıları ve Yunanistan ordusunun desteklediği darbeden sonra Garantör ülke Türkiye adada bozulan düzenin yeniden kurulabilmesi için müdahale ediyordu.
Bu gelişmelerden sonra konu yeniden BM’in gündemine havale ediliyordu. Öncesinde BMGK’nin 04 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı yürürlüğe konuyordu. Daha önceleri alınan BM kararları sonrasında yapılmış olan kararların düğmesi yanlış iliklendiği için çözüme ulaşılamıyor. Burada belirtilmesi gereken en önemli husus ise BM kararlarının “186” sayılı karara dayandırılarak yanlı tutumunu sürgit etmesinden kaynaklanıyor.
17/18 Mart tarihleri arasında Cenevre’de yapılan Gayri Resmi toplantı sonrasında dikkati çeken en önemli husus ise dişe dokunur bir kararın alınmamış olmasıdır. Toplantılar başlamadan önce tarafların müzakerelerin başlatılabilmesi için konumlarını koruduklarını açıklamış olmalarıdır. Kıbrıs Türklerinin görmezden gelindiği 186 sayılı kararın yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılıyor. Aksi halde Kıbrıs konusunun çözümü olanaksız olacaktır.
Kıbrıs Türkleri olarak adeta kısır döngüye döndürülmüş olan BM gözetiminde yapılan görüşmelerden gerekli ders veya dersleri çıkararak önümüze çıkacak veya çıkarılacak engeller ekonomimizi güçlendirmektir.
Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci üye kabul edilmiş olmanın anlamlı olduğunun da unutulmaması gerekiyor. Elde ettiğimiz bu gücümüzü dışımızdakilere de hissettirmemiz gerekiyor mu ne…
Sevgi ile kalınız…