19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları temelinde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının ortaklığına dayalı olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunu Rumlar, Girit’teki Özerk Yönetim Dönemini örnek alarak Enosis’in bir aşaması olarak görmüşlerdi…

Nitekim; 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarını imzalayıp 6 Mart’ta Kıbrıs’a dönüşünde kendisini tenkit eden halkına yapmış olduğu konuşmada Makarios: “Merak etmeyiniz bu antlaşmalar Enosis’e sıçrama tahtası olacaktır” dedikten sonra da “Deli Türkler, bu iş bitti zannetmesinler. Şimdi de günü geldiğinde ben istediğim kararları alacağım” demişti.

Yine 15 Ağustos 1962’de Kyko Manastırında yapılan törende Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios: “Kıbrıslı Rumlar, EOKA’cılar tarafından başlatılmış bulunan İstiklal mücadelesine devam etmeli ve onların başlattığı işi tamamlamalıdırlar. Mücadele şimdi yeni bir şekilde devam ediyor ve hedefimize ulaşıncaya kadar devam edecektir.” Demiştir

1878’de Girit özel bir statüye kavuştuğunda ayrı bir bayrağı , pulu, parası, ve polisi vardı. 1960 yılında da Kıbrıs Cumhuriyeti kurulduğunda de ayrı bir bayrağı, pulu, parası ve polisi vardı ve de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunu Rum-Yunan ikilisi, Girit’teki Özerk Yönetim Dönemini örnek alarak Enosis’in bir aşaması olarak görmüşlerdi…

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının ortak bir Meclisi ve ortak bir Hükümeti vardı. Ayrıca Türk Cemaat Meclisi ve Rum Cemaat Meclisi vardı Rum-Yunan ikilisine göre bunların hepsi Girit’te olduğu gibi Enosis’in gerçekleşmesi için bir adımdı olabilirdi. Zira bu politikalar Girit’te başarılı olmuştu. Unutmamak gerekir ki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olan Makarios , Girit’teki Yunan başarısını her zaman örnek olarak almıştır.

21 Aralık 1963’te Kanlı Noel saldırıları olarak tarihe geçen vahşi Rum-Yunan ikilisinin silahlı saldırıları karşısında Kıbrıs Türk Halkı efsanevi TMT etrafında bütünleşerek, bütün yokluk ve imkansızlıklara rağmen inançla, imanla, Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde, 11 yıl boyunca Lefkoşa’da, Mağusa’da, Limasol’da, Larnaka’da, Baf’ta , Lefke’de, Erenköy’de, Beşparmak dağlarında, diğer kent ve köylerde düşmana karşı kahramanca direnerek mücadelesini sürdürerek Ata yadigarı bu toprakları düşmana çiğnetmedi ve Enosis’e giden yolun açılmasına izin vermedi..

Neticede, Enosis’i her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmek isteyen Rumlar, RMMO ve EOKA-B, Yunan Cuntasının da desteğiyle 15 Temmuz 1974’te Makarios’a karşı askeri bir darbe düzenlediler. O günde Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen devletini ilan etti. Bu gelişmeler karşısında diğer garantör devlet İngiltere ile işbirliği içerisinde Kıbrıs’a müdahale etmek isteyen ve de bu amaçla Londra’ya kadar giden Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit, beklediği yanıtı alamayınca Kıbrıs Türk Halkının

toptan imhasının planlandığı o günlerde Anavatanımız Türkiye, tek taraflı olarak müdahale hakkını kullandı ve kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a çıktı..

20 Temmuz Barış Harekatıyla Kıbrıs Türk Halkı can ve mal güvenliğine kavuştu. Özgür ve bayrakları altında yaşama hakkını elde etti, Enosis’i tarihin derinliklerine gömdü. 20 temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluşurken, Rumlara ve Yunanistan’a demokrasiyi geldi.

Yıllarca devam eden görüşme sürecinde olumlu bir sonuca varılamaması üzerine 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.. KKTC, yıllarca süren bir mücadelenin ürünüdür. KKTC, kahraman Mehmetçiklerimizin, TMT mensuplarının , Mücahit Halkımızın, aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin Kıbrıs Türk Halkına emanettir. Kıbrıs Türk Halkı KKTC olgusundan asla vazgeçemez ve de vazgeçmeyecektir..

Şimdilerde de Rum-Yunan ikilisinin hedefleri Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin olmayacağı, Türk askerinin Kıbrıs’tan ayrılacağı, tüm Rum göçmenlerin evlerine döneceği, Kıbrıs Türk Halkının ‘azınlık’ haklarıyla Rum devletine yamalamaktır..

Gerçek şu ki; günümüzde Kıbrıs Türk Halkı açısından Kıbrıs sorunu diye bir sorun kalmamıştır. Rumlarla görüşme sürecine kaldığı yerden devam edilmesi söz konusu olamaz.. Bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımadıkları sürece de Rumlarla yeni bir görüşme süreci söz konusu olamaz.

Bu gerçekleri BM de uluslararası toplum da çok iyi bilmektedir.. Kıbrıs’ta var olan gerçekleri bildiği halde BM’nin görüşmelerin kaldığı yerden devam etmesi için gayret sarf etmesi çok büyük bir yanlıştır.. BM Güvenlik Konseyi üyelerinin BM Genel Sekreterine bu yönde verdiği direktifler kabul edilemez bir durum yaratmaktadır..

BM Güvenlik Konseyi, AB, ABD ve diğer bazı ülkeler bilmelidirler ki; sizler, GKRY’ni Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıdığınız sürece, onlara destek olduğunuz sürece, Kıbrıs Türk Halkına azınlık muamelesi yaptığınız sürece Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüme varılması asla ve asla mümkün değildir.. 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere 18 Kasım 1983 tarih ve 541 sayılı kararı ve diğer kararlarını iptal ederek KKTC’nin tanınmasına giden yolu açmalıdırlar.

BM ve diğer büyük güçler Kıbrıs’ta siyasi çözüm için sözüm ona “Federasyon çözümüne” yönelik müzakere sürecinin yeniden başlaması yönünde ısrarcı olmaktan vazgeçmelidirler.. Başta BM, AB ve diğer büyük güçlerin hedefi tanınması gündemde olan bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını engellemektir..

Yıllarca devam eden görüşme sürecinde ‘federasyon’ görüşüldü… Bunu kabullenemeyenler gerçekleştirdikleri 15 Temmuz 1974 darbesinin ardından 17 Temmuz 1974’te Kıbrıs Helen devleti ilan ederek hedeflerinin Enosis olduğunu bir kez daha çok açık ve net ortaya koydular..

20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluştu… Yine yıllarca devam eden Federasyon görüşme sürecinden olumlu bir sonuç çıkmaması üzerine 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi..

Kıbrıs’ta bir antlaşma olacaksa, öncelikle Kıbrıs Türk Halkının siyasi eşitliği, egemenliği, özgür yaşama hakkı teslim edilmeli, bağımsız ve egemen devletimiz KKTC tanınmalıdır..

Yine devam eden federasyon görüşmelerinde Rumların Enosis’e giden yolu açmak istemeleri, 1960 Garanti Antlaşmalarının iptal edilmesini, Türk Askerinin Kıbrıs’tan gitmesini, Kıbrıs Türk Halkını Rum devletine ‘azınlık’ hakları ile yamalamak istemeleri nedeniyle, en son olarak Crans Montana Kıbrıs Konferansını 07 Şubat 2017’de Rum-Yunan ikilisinin terk etmesiyle görüşme süreci bir kez daha başlamamak üzere sona ermiştir.. Yeni bir görüşme süreci ancak ve ancak Rum-Yunan ikilisinin bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni tanımasıyla başlayabilir ..

Gelinen noktada Rum-Yunan ikilisinin hedefi bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ortadan kalkmasını sağlamaktır. Rum-Yunan ikilisi, Kıbrıs Türk halkının bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’den vazgeçmemizi daha çoookkk bekler.. Özetle gelinen noktada, Kıbrıs sorunu bitmiştir, Kıbrıs sorunu diye bir sorun yoktur.. Günümüzde gündemde olan bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için yola çıkmaktır.. Kıbrıs Türk Halkının beklentileri bu yöndedir..

Dünya kamuoyu bilmelidir ki; Kıbrıs’ta farklı kültürlere sahip, egemenlik ve self-determinasyon hakkı olan iki ayrı halk vardır. Hiçbir kimsenin veya makamın Kıbrıs Türk Halkını Rum’un azınlığı olarak görme hakkı yoktur. Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen iki devlet esasından vazgeçemeyiz..

Gücünü ; Türklüğün şanlı tarihinden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten ve Kuvva-yı Milliye ruhundan alan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafında bütünleşen Kıbrıs Türk Halkı Rum hakimiyeti altına girmemek, Batı Trakya örneğinde olduğu gibi ‘azınlık’ durumuna düşmemek ve Girit’teki soydaşlarımız gibi yok olmamak için büyük bir azimle direndi ve 20 Temmuz 1974’ün mutluluğuna erişecekti…

Uluslararası Hukuk ve Antlaşmalara dayanılarak gerçekleştirilen 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı; her şeyden önce Kıbrıs Türk Halkının soykırıma uğramasını engellemiştir; adamıza barışı, huzuru ve istikrarı getirmiştir ve de yepyeni bir süreci başlatmıştır…

Gelinen noktada da Kıbrıs Türk Halkı; bağımsızlığı ve egemenliğini, meşru hak ve çıkarlarını savunmak ve korumak; azınlık olmadığını, Rumların Kıbrıs Türk Halkını temsil etmediğini, dünyaya haykırmak için 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir…

Kıbrıs Türk Halkı kendi geleceğini tayin etme hakkı vardır. Kıbrıs Türk Halkı kendi geleceğini tayin etmekte hürdür ve kendi geleceğini tayin ederek 15 Kasım 1983’te KKTC’ni ilan etmiştir. KKTC , yıllarca süren bir mücadelenin ürünüdür. Kıbrıs Türk Halkı KKTC olgusundan asla ve asla vazgeçmeyecektir. Bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk cumhuriyeti her ne pahasına olursa olsun yaşatılacak ve hak ettiği yere yücelecektir.

KKTC bir haktır, üzerinde binlerce şehidimizin canı ve kanı vardır. Kıbrıs’ta Rumlarla yan yana, adil ve kalıcı bir barış istiyorsak bağımsız ve egemen devletimizin güçlenmesine yardımcı olmak durumundayız. Çok iyi bilmeliyiz ki; Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözümün, barış ve huzurun güvencesi ancak güçlü bir KKTC’nin varlığı ile mümkündür.. Kıbrıs Türk Halkı Anavatanı Türkiye ile vardır ve Anavatanı Türkiye ile birlikte var olmaya devam edecektir..

20 Temmuz 1997’de Lefkoşa’da yer alan törenlerde “KKTC’nin bağımsızlığı, Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin Ortak Zaferidir” diyen Türkiye Cumhuriyeti Eski Başbakanı , Kıbrıs Fatihi Bülent Ecevit: “KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını devam ettirilmelidir.. Türkiye var oldukça, Rumların hayalleri asla gerçekleşmeyecektir… Dış çevreler sürekli olarak Kıbrıs için çözümden bahsediyorlar, oysa çözüm “Barış Harekatı” ile gerçekleşmiştir.” Demişti.. Kıbrıs Fatihi rahmetli Bülent Ecevit’in bu sözlerini asla unutmayalım… Birleşik federal Kıbrıs da neyin nesi!..

Kıbrıs sorununu yaratanlar, Megali idea hayalleri çerçevesinde Enosis’i gerçekleştirmek için yola çıkanlardır. Kıbrıs sorununun esas sorumluları onlardır. Megali İdea hayalleri içinde olan Rum liderliği “Adanın tek hakimi biziz ve biz olmaya devam edeceğiz” diyor başka bir şey demiyor.. Rum-Yunan ikilisi , Enosis’i gerçekleştirmek için, Kıbrıs Türk halkına Girit örneğini yaşatmak çabası içinde iken hala daha sözde Federasyon mu?

24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumunda Kıbrıs Türk Halkı ‘evet’ derken Rum Halkı ‘hayır’ demesine karşın Rumların 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti olarak 1 Mayıs 2004 itibarıyla AB’ne üye olmasının ardından AB de Kıbrıs’ta hak iddia etmeye başlamıştır.

Tabii ki günümüzde AB yetkililerinin , Rum liderliğinin ve Yunanistan’ın “….Garanti Anlaşmaları kaldırılmalı… Türk askeri Kıbrıs’tan gitmeli … AB üyesi olmayan Türkiye AB üyesi Kıbrıs’a garantör olamaz… Çağdaş bir ülkede garantörlüklere gerek yok….Sorunun çözümü AB temelinde birleşmekten geçmektedir….” sözlerinin ardında yatan gerçekler Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’i gerçekleştirme hayalleri vardı..

Ada gerçeklerine dayanan bir çözümün bulunması artık farz olmuştur. Kıbrıs’ta , dini, dili, kültürü ve ırkı tamamen farklı iki ayrı halk ve onların kurduğu iki ayrı devlete dayalı çözüm en doğrusudur. Federasyon seçeneği üzerinde ısrarcı olmak zaman kaybıdır. Federasyon masalı, masal olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla yeni bir siyaset zamanıdır o da gerçeklere bağlı siyasettir.. Gerçeklere bağlı siyaset ise egemen eşitlik temelinde yan yana yaşayan ve zaten var olan iki devletin iş birliğidir. Bu bağlamda artık iki devletli çözümün gerçekçi bir yaklaşımla masaya getirilmesi şarttır. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin önerisi ile toplanması planlanan 5’li Konferans Kıbrıs konusunda bir anlaşma için son şans olacaktır.”

Sonuç olarak Kıbrıs Türk Halkının ezici bir çoğunluğu iki devletli bir çözüm istiyor, bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşatılması ve tanınmasının sağlanmasıdır.. KKTC Meclisi’nin bu yönde oy birliği ile karar alma zamanı çoktan gelmiştir..

Kıbrıs Türk Halkı üzerinde 20 Temmuz Barış Harekatı sonrası özgürce yaşadıkları Kuzey Kıbrıs’ın topraklarında canları ve kanları pahasına Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde 15 Kasım 1983’te ilan ettikleri bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, her türlü tehdit ve tehlikeden uzak özgürce yaşıyorlarsa ve de , köylerinde ve kentlerinde her günün sabahında Kiliselerin çan sesleri ile değil de, minarelerden yükselen Ezan sesleriyle uyanıyorlarsa , can ve mal güvenliği içinde özgürce yaşıyorlarsa, Kuzey Kıbrıs’ın her karış toprağında gönüllerince dolaşabiliyorsa bütün bunların hepsini bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ne, Anavatanımız Türkiye’ye ve Adada konuşlanmış Türk askerine borçlu olduğumuzu hiç ama hiç unutmayalım…

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..