Hepimizin gördüğünü, yaşadıklarını tekrarlamak kadar sıkıcı bir şey düşünemiyorum.
Hele son zamanlarda vatandaşların büyük çoğunluğunun iliklerine kadar hissettiği,piyasadaki başıboşluğa son verebilme gayreti içinde olan herhangi bir makam da göremiyorum!
UBP li Başbakan ve bakanları geçtim, malum kurultay telaşı var, onlar bu aralar post peşinde.
Ya piyasaları denetlemesi, gerekirse müdahale etmesi gereken makam olan Ekonomi Bakanına ne demeli?
En temel ihtiyaç maddelerinden tutun da bir, iki ay önce öncesinde kilosu 90 kuruşa satılan karpuzun, 2.50-3.50 TL olan domatesin, keza soğanın, patatesin bu günkü etiket fiyatlarına ulaşmasındaki nedenlerini, vatandaşla paylaşma gereği duymadan “vurun abalıya” temposuna ayak uydurmasına ne demeli?
Vatandaşın satın alma gücünde herhangi bir yükseliş söz konusu olmadığına göre, vurgun düzenine, ithalata izin verme gibi yöntemlerle, dur diyebilme yeteneklerinin olmadığına inanmak istemiyorum.
Sayın Arıklı ile eskilere uzanan bir geçmişimiz var, derdim kişisellikten çok uzak, ona saygım sonsuz ancak vatandaşın ocağına ateş düşürmeye kimselerin hakkı yok.
Üretimin ne denli meşakkatli olduğunu da yakından bilenlerdenim ama 6.50 TL ye tezgahta satılan karpuzun, 10-12 TL ye satılan domatesin üreticiden kaça alındığını da sorgulamak lazım.
Hepsinden önemlisi yeterli üretim yoksa ithalatına derhal izin verilmesi kaçınılmaz olarak düşünülmeli.
Vatandaşın esenliği her olgunun önünde gelmeli!
Dövizle ithal edilen piyasadaki diğer malların durumu da aynı anlayışla etiketlendiriliyor. Döviz yükselirken etiketler de yükseliyor ancak bu günlerdeki gibi dövizin düşüşe geçtiği hallerde fiyatlarda bir oynama söz konusu değil. Etiketlerdeki fiyatlar aşağıya çekilmiyor.
Böyle durumlarda devletin ilgili birimlerinin halkın mağdur duruma düşürülmemesi için derhal devreye girmesi, gerekli indirimlerin sağlanması yolunda ciddi tedbirlere gitmesi şart!
Hatırlayacaksınız, dörtlü koalisyon dönemlerinde de benzer şeyler yaşanmıştı.
Fiyatlar bu günkü gibi adeta çıldırmış, dövizin yükselişleri karşısında hükümet edenler acizlik içinde ne yapacaklarını bilemez hale gelmişlerdi.
Bu günün koşullarının o dönemlerle mukayese edilemeyecek düzeyde yumuşak seyretmesine rağmen hükümet edenlerin bu denli zafiyetler içinde olması kabul edilemez.
Başıboş bir ortam yaratılmış, vatandaş bu başıboş ortamların ortasına atılmış. Beyanatlarla, kapalı kapılar arkasındaki kurultay hazırlıklarıyla ülke yönetilmeye çalışılıyor.
Doğaldır, Kurultaylar da yapılacak ama vatandaşın satın alma gücünü sıfıra endeksleyen ortamları aldırmazdan gelerek değil!
Başıboşluk ülkede kader yapılmamalıdır!