1878’de Kıbrıs’ın idaresinin Atalarımız tarafından İngiltere’ye bırakılması sonrası Kıbrıs Türk Halkı, 82 yıl süren İngiliz Sömürge İdaresine karşı 1878-1960 yılları arasında kimliğini, dinini ve dili koruyarak şanlı bir direniş mücadelesi vermiştir..
Kıbrıs Türk Halkı; özellikle Rum-Ortodoks Kilisesinin 1950 Enosis Plebisiti’ne karşı, Megali idea hayallerine karşı büyük mücadeleler vermesi yanında Enosis’i gerçekleştirme adına 1 Nisan 1955’te EOKA tedhiş örgütünün faaliyete geçmesiyle birlikte; EOKA tedhiş örgütüne karşı, önceleri Kıtemb, Volkan, Karaçete ve 9 Eylül gibi direniş örgütleri ile direnmesinin ardından 1 Ağustos 1958’den itibaren Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafında bütünleşen Kıbrıs Türk Halkı Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayallerine ve İngiliz Sömürge Yönetimine karşı verdiği mücadelenin sonunda 16 Ağustos 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ve siyasi eşit ortağı olarak Kıbrıs’taki varlığımız ve haklarımız tescil ediliyordu..
Kıbrıs sorunu, Rum-Yunan ikilisinin tarihin derinliklerinden gelen Megali İdea hayallerinden kaynaklanan bir sorun olmasına karşın; Rum-Yunan ikilisi günümüzde Kıbrıs sorunu bir işgal sorunudur demektedir. Rum-Yunan ikilisi bu söylemleriyle 15 Ocak 1950’de Rum Ortodoks Kilisesinin düzenlediği Enosis Plebisitini, 1 Nisan 1955’te EOKA tedhiş örgütünün Enosis hedefi ile faaliyete geçişini, 1955-1958 yılları arasında Kıbrıs Türk Halkına ve İngilizlere karşı gerçekleştirdikleri silahlı saldırıları bilinçli olarak gözden kaçırmak istiyorlar.
19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları temelinde Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliğine, egemenliğine ve ortaklığına dayalı olarak ; Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantörlüğünde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kabullenmeyen Rum Liderliğinin Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında gerçekleştirmek istedikleri değişikliği başaramayınca 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkarak Rum devletine dönüştürdükleri gerçeği tarih sayfalarında yerini almıştır..
Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınmasının ardından alınan 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararı ile Adaya uluslararası Barış Gücü askeri konuşlandırılırken diğer yandan da ilerleyen günlerde Adaya gizli yollardan 20 bini bulan Yunan askerinin de gelmesiyle Rum-Yunan saldırıları tüm adaya yayılırken Kıbrıs Türk ve Rum Halkları bir daha bir araya gelmemek üzere birbirinden tamamen kopacaktı..
Kıbrıs Türk Halkının Milli Mücadelesinde çok önemli bir yeri olan Ağustos 1964’teki Şanlı Erenköy direnişinde bir avuç bölge insanı, Mücahitlerimiz ve de Türkiye’de, İngiltere’de öğrenim gören gençlerimiz Erenköy’e gelerek Rum-Yunan ikilisinin 12 bini bulan tam teçhizatlı ordusuna karşı destan yazacaktı.. General Grivas’a bağlı askeri birliklerin hedefi; önemli bir köprü başı olarak gördükleri Erenköy ve bölgesini ele geçirmek ve oradaki Türkleri denize dökerek Kıbrıs Türk Halkının Anavatanımız Türkiye’ye olan tek çıkış kapısını da kapatmaktı..
8-9 Ağustos 1964’te Türk Savaş Uçakları yeri göğü inletirken ve General Grivas ve arkadaşları kaçacak delik ararken Anavatanımız Türkiye’nin desteğindeki Erenköy direnişi ile de Kıbrıs Türk Halkı Kıbrıs’ın Yunan Adası olmasına izin vermeyecekti..
Rum-Yunan ikilisi aldığı darbe sonrası bir süre saldırılarına ara vermesinin ardından 21 Nisan 1967’de Yunanistan’da, Yunan Cuntası askeri bir darbe ile ele yönetimi geçirirken 15 Kasım 1967’de Geçitkale ve Boğaziçi köylerine binlerce Yunan askeri desteğinde Rumlar saldırılar gerçekleştirilecek ancak, Anavatanımız Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında 12 bin Yunan askeri ve General Grivas Adadan çıkmak zorunda kalacaklardı..
Bu saldırıların ardından Mart 1964’den beri Rum Yönetimi tarafından Kıbrıs’a girişi yasaklanan Rauf R. Denktaş’ın adaya gelmesine izin verilmesiyle birlikte 3 Haziran 1968’de Rauf R. Denktaş ve Glafkos Klerides arasında toplumlararası görüşmeler başlayacaktı.. Ancak dünden bugüne aralıklarla devam eden görüşme sürecinde BM’nin çözüm önerilerine hep Türk tarafı olumlu yaklaşırken Rum liderliği hiçbir dönemde antlaşma ve uzlaşmaya yanaşmamış, Kıbrıs Türk Halkı ile ortak bir geleceği paylaşmayı her dönemde reddetmiştir.
Geçitkale-Boğaziçi saldırılarının ardından politika değişikliğine giden Makarios zamana oynamaya başlarken Enosis’e giden yolda taktik yönünden Yunan Cuntası ile ters düşmesi sonucu 15 Temmuz 1974 darbesi gelecekti… Neticede Yunan Cuntası desteğinde RMMO ve EOKA-B’nin düzenlediği darbe sonrası Makarios’un yerine geçen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974 akşamı Rum Televizyonundan yaptığı konuşma ile Kıbrıs Helen Devletini ilan ediyordu..
O günde darbeden sağ kurtulan ve İngilizler vasıtasıyla Adadan çıkmayı başaran Makarios 18 Temmuz 1974’te BM Güvenlik Konseyi’nde yapmış olduğu konuşmada “Müdahale ediniz, Kıbrıs’ta Türklerin de Rumların da hayatları tehlikededir” diyordu..
Anavatanımız Türkiye, Kıbrıs Türk Halkının güvenliğini ve geleceğini koruma altına almak için İngiltere ile birlikte hareket etmek amacıyla 17 Temmuz’da İngiltere’ye kadar giden Başbakan Bülent Ecevit İngiltere’den istediği sonucu alamayınca Anavatanımız Türkiye düzenlediği 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı ve Kıbrıs Türk Halkının Girit misali yok olması önlenmiştir, Kıbrıs Türk Halkının varlığı güven altına alınmıştır.
2 Ağustos 1975’te Viyana’da BM gözetiminde Rauf R. Denktaş ve Glafkos Klerides arasında yer alan Nüfus Mübadele Antlaşması ile 120 bin Rum Kuzey’den Güney’e ve 65 bin Türk Güney’den Kuzey’e geçerken iki bölgelilik oluşuyordu..
Sonuç olarak; Kıbrıs Türk Halkı, Rum-Yunan ikilisinin orantısız güçlerine karşı, Mücahit ordusuna dönüşen TMT’nin örgütlü mücadelesinde tek vücut olarak direnerek Enosis’e geçit vermemiştir. O günde Kıbrıs Türk Halkı yüzlerce şehit binlerce yaralı verirken pes etmeyerek direndi ve de 20 Temmuz 1974’ün mutluluğunu yaşadı...
Günümüzde Rum-Yunan ikilisi, 1963-1974 yılları arasında 11 yıl boyunca Ada genelinde Kıbrıs Türk Halkına karşı uyguladıkları silahlı saldırıları ve mezalimi dünya kamuoyuna unutturmak istiyorlar ve de olası bir siyasi çözümde Garanti Antlaşmaları iptal edilmeli, Türk askeri ve Anavatanımız Türkiye’den gelenler gitmeli, tüm Rum göçmenler eski evlerine ve mülklerine dönmeli diyorlar ve de Rum devletine dönüştürdükleri ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ hakları ile yamalamak istiyorlar..
Kıbrıs’ta çözüm; 1974 Barış Harekatı ile gerçekleşmiştir. Bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 15 Kasım 1983’te ilan edilmiş ve Anavatanımız Türkiye’nin de tanımasıyla kök salmasına karşın; günümüzde hala daha KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması halinde Kıbrıs’ta siyasi bir çözüm adına, Rumlarla federal bir çözüm için görüşme masasına oturmayı hedefleyenler vardır!...
Dünden bugüne BM Parametreleri çerçevesinde yer alan toplumlararası görüşme sürecinde bağımsız ve egemen devletimiz erozyona uğratılmak istenmektedir.. Kıbrıs Türk Halkı Girit misali yok edilmek istenmektedir..
Megali İdea hayalleri peşinde koşan Rum Liderliği; Kıbrıs Türk Halkına bu Adada insanca yaşama hakkı tanımıyor ve de tanımak istemiyor.. Rum liderliğinin hedefi olası bir siyasi çözümde Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ hakları ile ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamaktır.. Bu noktada 11 Ekim 2020’de KKTC’de gerçekleştirilmesi hedeflenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önemi çok büyüktür.. Kıbrıs Türk Halkının hedefi konu seçimlerde bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşatılması ve tanınması gerektiğine inanan bir Cumhurbaşkanı seçmek olmalıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…. DEVAM EDECEK…