Geçen haftaki yazımda, “iki toplumlu, iki bölgeli bir ‘federasyon’ çözümü “ ile iki “toplumun” yeniden birleşmesi konusunun temcit pilavı gibi ikide bir önümüze konmasından söz etmiştim. Bunun son örneği, Ortodoks Rusya’nın, Ortodoks Rumlara, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un, Güney Kıbrıs’ı ziyareti sırasında bilmem kaçıncı defa verdiği destektir. Gerçi herkesin bildiği gibi, Rusya’nın ta ezelden Rum politikalarına “Kıbrıs Sorunu”na ilişkin olarak verdiği destek ortadadır. Rusya, şimdiye kadar 37 yıllık bağımsız, egemen KKTC Devleti gerçeğini hep gözardı etmiş ve “Kıbrıs Sorunu”na ilişkin tarafsız bir politika izlemekten hep kaçınmıştır. Rusya’nın bu politikası değişmez... Benim bu düşüncelerime karşılık veren, bana çok yakın birsinin söylediklerini de burada vurgulamak isterim. Bu şahıs, “Rumları desteklemeyen, tarafsız bir politika izleyen, Kıbrıs Türklerinin KKTC Devleti’ne ilişkin bir tek olumlu söz söyleyen bir tek ülke var mı  dünya yüzünde?” dedi. Doğru söylemiş bu şahıs. Maalesef  şu anda yok... Doğru. Ancak bu görüş gerçekleri değiştirmez. 37 yıllık bağımsız , egemen KKTC Devleti’nin egemenlik haklarını kullanarak tanınma istemesine kimse engel olamaz. Bu gerçeği  Rusya da, Rumlar da ve diğer ülkeler de bilmektedir.
Şimdi Lavrov’un açıklamasına bir bakalım. Lavrov şöyle diyor: “Dış garantörlük sistemi, bugünkü olgulara ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin modern uluslararası yasal statüsüne karşılık vermiyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünün sağlanmasının en etkili yolu BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’daki garantileri olabileceğine işaret etmek isterim.”  Lavrov’un ayrıca, Moskova’nın desteklediği çözüm şeklinin, “iki kesimli, iki toplumlu federasyon” olduğunu vurguladığını da görüyoruz. Temcit pilavı meselesi.... Efendim neymiş... Üçüncü ülkelerden gelen garantileri reddeden ve BM Güvenlik Konseyi’nin garantilerini kabul eden önemli ve net bir ifade varmış... Yani kısacası, Rusya Türkiye’nin garantilerine “hayır” diyor. Daha fazla detaya girmeye gerek yok... Rusya’nın, ”Kıbrıs Sorunu” na ilişkin politikası bu...
Demek oluyor ki daha fazla zaman geçmeden, Türkiye ve KKTC’nin, 37 yıllık bağımsız, egemen KKTC Devleti’nin var olduğunu, Uluslararası Hukuk çerçevesi içinde tanınma hakkına sahip olduğunu ve bu gerçekleri tekrar anlatmanın kaçınılmaz olduğunu vurgulaması gerekecek... Yani yeni bir politikaya doğru ilk adım atılmalı... Türkiye ve KKTC’de böyle bir politikanın ne zaman devreye gireceği merak konusu. Ancak, şu noktayı önemle belirtmek gerekir; Türkiye ve KKTC, KKTC Devleti’nin ayrı devlet olarak kabul edilmesi konusunda en uygun ortamın gerçekleşmesini beklemektedir. Uluslararası Toplum,  BM de ve genel olarak uluslararası politikalar çerçevesi içindeki aktörler  diğer konuları incelerken, “Kıbrıs Sorunu”na ilişkin olarak hep “federasyon çözümüne”  odaklanmış gözükmektedir. Bu “federasyon” ısrarının gerçekleşmeye yönelik gerçekci bir politikadan uzak olduğu da bir gerçek.
Kısacası, Lavrov  ne derse desin; Kıbrıs adasındaki iki devlet gerçeği en vazgeçilmez ve en gerçekci çözümdür. “Kıbrıs Sorunu” şimdilik uykuda... Tüm dünya devletleri şu anda pandeminin bitmesine yönelik müthiş bir mücadele içine girmişlerdir. Bu sorun çözülmeden başka hiç bir dünya sorununa bakacak halleri yok...