Kıbrıs sorunu; 24 Nisan 2004 Annan Planı referandumu ile yeni bir boyut kazanıyordu. Annan Planı Kıbrıs Türk Halkını mutlu bir geleceğe taşımayacak olsa da o günde Kıbrıs Türk Halkı; Anavatanımız Türkiye’nin de verdiği destekle oy kullananların %64.91 ‘evet’ derken Rumlar %75.85 ‘hayır’ demişti.
Halbuki Annan planı, Kıbrıs Türk Halkının geleceğini karartacak bir plandı ve de bağımsız ve egemen devletimizin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş bu plana ‘evet’ denilmesi için açılan kampanyaya şiddetle karşı çıkıyor ve de ‘hayır’ diyordu.
O günde ikili oynayan Rum Liderliği AB’ne üye olmayı hedeflerken diğer yandan da Rum halkının Annan Planı’na ‘hayır’ demesi için gizli çalışmalarda bulunuyordu… Nitekim, 24 Nisan’da Annan Planına ‘hayır’ diyen Rumlar; 1 hafta sonra 1 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla AB’ne tam üye olarak kabul ediliyorlardı..
20 Nisan 2005’te KKTC Cumhurbaşkanı seçilen sayın Mehmet Ali Talat; Dimitris Hristofyas’ın ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından Rum Politis gazetesine yaptığı açıklamada “Dimitris Hristofyas’ın kazanmasıyla gelen değişikliği önemli ve umut verici olduğunu” dile getirmişti. O günde Komünist bir Rum Liderin Başkan seçilmesi bazılarına göre umut vericiydi ve de bazılarına göre Adada birleşme umutları artıyordu ama çookkk yanılacaklardı!…
Nitekim; iktidar olduğu dönemde Hristofyas: “adaleti sağlamayacak, çoğunluğun idaresini vurgulayacak , işgale son vermeyecek, devletin, halkın ve kurumların birliğini sağlamayacak federasyon gibi çözümlere hayır demişti.
O günde Hristofyas “Varılacak antlaşmanın çalışabilirliği olmalıdır” diyerek 1960 anlaşmalarının da gerisinde bir çözüm istediğini dile getiriyor ve “çözüm için hiç acelem yok” diyordu.
Yine Hristofyas; iki kesimli, iki toplumlu federasyon hedefinin “Yoktan var olmadığını; bunun Kıbrıs Rum tarafı olarak, ezeli stratejisinin bir sonucu olduğunu” söylemişti. Diğer bir değişle federasyon fikri sadece ezeli bir stratejiden ibarettir. Bunun vatanı ve halkı birleştirebilecek, işgali ortadan kaldıracak tek gerçek yol olduğunu” söylüyordu..
26 Temmuz 2012’de, Girne kökenlilerin “Örgüt Başkanları ve Belediye Temsilcilerinden” oluşan bir heyeti kabulü sırasında Hristofyas: “Kıbrıs sorunu, ilkeleri savunduğumuz için çözülmedi” diye buyurmuş. Neymiş bu “ilkeler”? Tüm Rum göçmenlerin evlerine, mallarına mülklerine geri dönmeleri. Türk askerinin Adadan kesin olarak çıkması, Türkiye’nin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarından gelen garantörlüğünün kalkması.. Tüm Türkiye doğumlu KKTC vatandaşlarının ve onların Kıbrıs’ta doğan çocuklarının Adadan gitmesi. Daha neler neler? .. Bunlar, Kıbrıs’ta olası bir siyasi çözüm için Hristofyas’ın savunduğu ilkelerdi!…
O günde İki halkın siyasi eşitliğinin temel parametre olduğunu ve bu hep göz önünde bulunduracaklarını dile getiren KKTC Cumhurbaşkanı sayın Talat, ortaya çıkacak birleşik Kıbrıs’ta devletlerin eşit statüsünün önemli olduğunu vurgulamıştı. Bu yeni sürecin elbette bir devlet doğuracağını kaydeden sayın Talat: “İki halkın eşitliğine ve iki Kurucu Devletin eşit statüsüne dayalı yeni bir devlet oluşturma hedefinde olduklarını belirtmişti..
O günde sayın Talat: “Eğer bu sefer de başarıya ulaşamazsak Kıbrıs’ın birleştirilmesi çok zor olacak” demişti.. Neticede sayın Talat “Hristofyas beni kandırdı. Çözüm için, daha ne yapayım, kendimi Atatürk Meydanı’nda asayım mı” demekten kendini alamayacaktı..
4 Aralık 2009 tarihli Volkan Gazetesi’nde “Kendi Kendimizi Aldatmayalım” başlıklı makalesinde Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş: “Talat-Hristofyas görüşmelerinde teati edilen belgeler arasında “Kurucu Devletler”den , bunların eşitliğinden bahsedildiğini görüyoruz. “devlet” sözcüğünün aldatmaca olduğunu, bu oyunun Annan Planı döneminde de oynandığını çok kez duyurmaya çalıştım. “Devlet” sözcüğü İngilizce’den Türkçe’ye tercümede yapılmış olan bir açık gözlükten ibarettir. Gerçek anlam eyalettir, devlet değildir. Zaten ayrı devlet, ayrı egemenlik istemediğini” ilan ettikten sonra “Kurucu devletlerden ve bunların eşitliğinden” bahsetmenin bir anlamı da yoktur.
Hristofyas bu konuda açık konuşuyordu: “Kıbrıs Cumhuriyeti devleti vardır ve Kurucu Devlet diye bir şey yoktur; bunlar federasyonun oluşturucu kanatları olan eyaletlerdir.” Diyordu. Gerçek de budur.. Biz “kurucu egemen bir devletten” bahsedeceksek açık konuşmalıyız: altında bunların ne hal alacağını görmek için dahi olmak gerekmez…
Sonuç olarak; Rumlara göre “ Kıbrıs meselesi, 1974’de başlamış işgal meselesidir; işgal kalksın ada normale dönecektir”.
Anastasiadis, “Kıbrıslı Türklerle Rumlar arasında anlaşmazlık yoktur. Ortaya çıkan anlaşmazlıklar istila ve işgal sonucudur” diyerek 1963-1974 yılları arasında yaşanılanları unutturmaya çalışıyorlar.
Rumlar ne istediklerini şöyle netleştirdiler. Rum kesinlikle iki ayrı devlet istemiyor, kesinlikle federal devlet istemiyor, üniter devlet içinde Kıbrıs Türklerine ‘azınlık’ haklarından başka bir hak tanımak istemiyor.
Günümüzde KKTC’nin yaşatılmasını ve tanınması gerektiğine inanmayan sayın Akıncı; karamsar olursanız , statükoyu kabul edersiniz, ben statükonun kaderimiz olmasını istemiyorum diyor…
Kıbrıs Türk Halkı; Anavatanımız Türkiye’nin olmayacağı bir gelecek istemiyor.. Kıbrıs Türk Halkı; Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden asla ve asla vazgeçmeyecektir. ..
Kıbrıs sorunu 1974 Barış Harekatı ile son bulmuştur. 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Kıbrıs Türk Halkına düşen görev bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yaşatmak ve tanınmasını sağlamaktır..
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası Federal bir siyasi çözümün gündemde kalması demek; KKTC’nin tanınma çabalarının geçmişte olduğu gibi ertelenmesi anlamına gelmektedir. Bu asla ve asla kabul edilemez.. Kıbrıs Türk Halkı; KKTC’nin tanınmasını daha fazla ertelemeye hiç ama hiç gerek yoktur diyor... KKTC’nin tanınmasının her vesileyle ertelenmesi KKTC’nin geleceğini tehlikeye atılması demektir.. Kıbrıs Türk halkının olası bir siyasi çözümde Birleşik Federal Kıbrıs çatısı altında Rumlarla birleşmeyi kabul etmesi demek, Kıbrıs’ın Girit misali yok oluşuna giden yolun açılması demek olacaktır..
Uzun yıllar devam eden toplumlararası görüşme sürecinde başarısızlığın en önemli nedeni Rum-Yunan ikilisinin tarihin derinliklerinden gelen Megali İdea hayalleridir.. Rum-Yunan ikilisinin hedefi Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin olmayacağı bir siyasi çözümde; ‘azınlık’ haklarıyla kendilerine yamalamaktır, Girit misali yok etmektir..
Bu noktada 11 Ekim 2020’de KKTC’de gerçekleştirilmesi hedeflenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önemi çok büyüktür.. Kıbrıs Türk Halkının hedefi söz konusu Cumhurbaşkanlığı seçimlerde bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşatılması ve tanınması gerektiğine inanan bir Cumhurbaşkanı seçmek olmalıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…. DEVAM EDECEK…