Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı; 5 Şubat akşamı (Yarın) aynı göreve yeniden “aday” olduğunu açıklayacak.
Hemen hemen tüm anketlerde Akıncı’nın “toplumsal desteği”nin diğer adayların çok önünde olduğu görülüyor.
Mustafa Akıncı, beş yıl önce, bu yola çıktığında “Dört Boyutlu siyaset” başlığını taşıyan bir “vizyon” ortaya koymuştu.
Bu dört boyutun birincisi “çözüm odaklı siyaset” idi…
İkincisi; “toplumsal konulara duyarlık”…
Üçüncüsü; “Türkiye ile kişilikli ve karşılıklı saygıya dayalı ilişki”…
Dördüncüsü ise; “bağımsız ve tarasız Cumhurbaşkanı”…
Bu dört “boyut”u bu seçim sürecinde irdelemek niyetindeyim. Verdiği sözlerin ne kadarını tuttu, tutmadıkları var mı? Söylediklerinin aksine davranış içine girdi mi? Siyaset çizgisinde tutarlı mıydı?
Halkına yeterince önderlik yaptı mı? Siyasetinin odağında Kıbrıslı Türkler var mıydı?
“Çözüm odaklı siyaset”ten başlayalım…
Halka verdiği söz şuydu:
“Halkın iradesini müzakere masasına yansıtacak bir kararlılıkla hareket edeceğiz.”
Halkın iradesi çok “net” biçimde ortadaydı ve bu halk Akıncı’yı seçerek “çözüm iradesi”ne bağlılığını yüksek bir oy oranı ile teyit etmişti.
Mustafa Akıncı verdiği sözü tuttu ve bu iradeyi “görüşme masası”na yansıttı.
Hatta görüşme masasını; ta Mont Pelerin’e, Crans Montana’ya kadar taşıdı…
Kıbrıslı Türkler; bu dünya platformlarında, “barış isteyen” ve gerektiğinde “insiyatif ortaya koyan” yüksek kaliteli bir toplum olarak temsil edildi.
Akıncı; “sürükleyici” gücünü, barışçı önder kişiliğini halkının istekleri doğrultusunda kullandı.
Ancak; Kıbrıs sorunu Kıbrıslı Türklere ve Cumhurbaşkanı’na ait olmayan nedenlerle çözülemedi.
Akıncı; hiçbir zaman bir “sihirbaz çevikliği” ile Kıbrıs sorununu çözeceğini söylemedi ve hiçbir zaman “umutları” da istismar etmedi…
Her zaman “realist” davrandı, yaşananları da, duygularını da toplumundan gizlemeden bizlerle paylaştı.
O da, toplumun geneli gibi zaman zaman hayal kırıklıkları yaşadı. Ancak hiçbir zaman bunu “umutsuzluğa” dönüştürmedi…
Hepsinden önemlisi; başka vizyonsuz mahalli siyasetçiler gibi hemencecik “ray değiştirelim” demedi.
Başlangıçtaki “vizyonu” ne idiyse onu korudu, BM ile kavgaya girmedi. BM parametrelerine savaş açmadı. Hayalci, maceracı yaklaşımlar karşısında gayet ağırbaşlı biçimde “dünyalı” bir siyasetçi olarak uyarılar yaptı.
Şu anda; Kıbrıslı Türkler BM’de ve AB çevrelerinde “çözümü arayan” bir halk olarak saygın bir konuma sahip ise, bunda Mustafa Akıncı’nın katkıları asla inkar edilemez.
Kıbrıs sorununda “bütüncül” çözüm konusunda, Akıncı döneminde çok yoğun çabalar sonucunda koskocaman bir “klasör” oluşturuldu.
Bunu gözardı edemeyiz. Ancak daha da önemlisi, “bütüncül çözüm” olmasa da, birçok pratik, güncel ve teknik konuda “güven artırıcı önlem” olarak önemli projeler gerçekleştrildi.
Akıncı, “dört boyutlu siyaset” vizyonunda, Lefke ve Derinya kapılarının açılmasına ilişkin olarak halka “söz” vermişti.
Sözünü tuttu ve bugün bu iki kapı; iki toplum arasındaki ilişkilerin gelişmesine ciddi katkılar yapmaktadır.
Tabii; Akıncı’nın döneminde “güven artırmak” konusunda bir yığın başka işler de başarıldı. Teknik komiteler yenilendi, bazı alanlarda etkin çalışmalar yapıldı.
Bu hafta içinde; kendi insiyatifi ile Sağlık Teknik Komitesi, Corona virüsü konusunda Rum tarafı ile ortak çalışmalar yapmak üzere toplanacak. Rum sanatçıların 1974’te bıraktıkları değerli eserler, kendilerine iade ediliyor. Kıbrıs radyosunda 1963 öncesinde yapılan Türkçe programların bant kayıtları Türk tarafına veriliyor.
Bütün bunlar Akıncı’nın “vizyonu” ve katkıları ile olmaktadır ve bu konularda sırada bekleyen bir yığın yeni önerisi ve talebi de bulunmaktadır.
Çözüm konusunda; Anastasiades’in “yalpalamaları” geçtiğimiz aylarda Akıncı’nın girişimi ve BM Genel Sekreteri’nin hissettirdiği anlayışı ve desteği ile “yeniden rayına oturtulmuştur” ama Rum tarafı ile Kıbrıslı Türklerin ciddi anlamda teknik ve güncel birçok sorunu çözüm beklemektedir.
Henüz AB vatandaşlığı alamayan KKTC vatandaşları, Yeşil Hat Tüzüğü, AB’de hellim mücadelesi, sağlık sisteminden yararlanma konusu bunlardan sadece birkaçıdır…
Öte yandan Akıncı, “bölgesel barış” konusunda da, kendi vizyonundaki “çözüm odaklı siyaset” yaklaşımına paralel olarak önemli adımlar atmıştır.
Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon sorununun çözümüne ilişkin Türk tarafının ciddi “önerisi” masadadır ve giderek bu öneri, uluslararası kamuoyunda da pozitif etkiler bırakmaktadır.
Akıncı’nın bu dönem içindeki tüm açıklamaları, halkına verdiği söz doğrultusunda “çözüm odaklı siyaset”e tamamen uygun olmuştur.
Ne ray değiştirmiş, ne de popülizm uğruna, milliyetçi bağnazlıkların etkisine girmiştir.
Savaşların ne anlama geldiğini, kan dökmenin asla diplomasinin yerini tutamayacağını söylediğinde neredeyse bazı odaklar tarafından linç edilmek istenirken, tam bir toplum lideri ağırbaşlılığı içinde davranmasını da bilmiştir.
O günlerde söylediklerinin tutarlılığı ve doğruluğu kısa zamanda anlaşılmış, kendisine saldıran Kıbrıs dışından siyasetçiler bile “diplomasi” önerisine sarılmak zorunda kalmıştır.
Görülüyor ki; çağdaş, tutarlı, barışçı, güven verici, yenilikçi “vizyonu” ile Akıncı; Kıbrıslı Türklere onur duyacakları bir beş yıl yaşatmıştır.

Akıncı’nın vizyonundaki diğer “boyut”ları başka yazılarda irdelemeye çalışacağım.