“Biz Türkler kararımızı çoktan vermiş sözümüzü ise söyleyeli hayli zaman olmuştur. Bizi ilhaka götürecek hiçbir teklifin ne müzakere ne de münakaşasına katılmak kararında değiliz”. 1957
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Adanın güneyindeki kişi bugüne değin ortalıklarda dillendirdiği yalana dayalı bilgileri yeni bir şeymiş gibi piyasaya sürüyor. Yaşananları sürekli olarak kendi penceresinden anlatıyor olması kabağın tadının bile bozulmasına neden olmaya başladı. Halin böyle olmasına karşın uyuşmazlığın çözümünü sıklıkla gündemde tutarak kazanım elde ettiklerinin düşünü kuruyorlar. Adadaki uyuşmazlığın çözümsüzlük noktasına evrilmesinin birinci dereceden sorumluları olan BM ve AB’nin kapısında bekleşerek çözüm üretilmesini istiyorlar.
BM’in bugüne değin uyguladığı yanlış kararlarının üzerine bir de AB’nin karşımızdaki unsuru üye olarak birliğe alması çözümün önüne konulmuş takozlar oluyor. Buna karşın AB’nin son toplantısında yayınlanan sonuç bildirisini değerlendirirken Nikos Hristodulidis, Kıbrıs sorununun çözümünün Türkiye’yi AB’ne, Batı’ya hatta NATO’ya daha yakın hale getireceği vurgusu yapıyor. Bu sözleri söyleyen Bay’a bir hususu anımsatmak istiyoruz. Türkiye NATO üyesi olurken O, yalın ayak ortalıklarda dolaşıyordu. Şimdilerde ise ölmüş kuştan aldığı beyinle yol göstermeye çalışıyor.
Yine açıklanan AB liderleri bildirisinde Maraş’ın durumuna değinilmediği gibi BM’in iki bölgeli iki toplumlu federasyon çözümünün değiştirilmemesi ve AB’nin temsilci atanması isteğine değinilmiyor. Açıklanan bu kararlar Rum muhalifler tarafından kayıp olarak değerlendiriyor. Yıllardır uyuşmazlığın çözümü konusunda arşiv çalışmaları yaptıkları biliniyor. Bu kararı da onların arasında saklasınlar. Belki ileride işlerine yararı olabilir.
BM Genel Yazmanı Antonio Guterres’in, 13 Aralık 2022 – 13 Haziran 2023 tarihleri arasındaki döneme ilişkin İyi Niyet Misyonu çerçevesinde hazırladığı Taslak Raporu geçtiğimiz günlerde yayınlanarak BMGK’ne sunuldu. Taraflar arasında uçurumun olduğunun ve diyalog eksikliğinin sürmesi ise ileri hareket etmek adına mesafeyi arttırdığı vurgusu yapılıyor. Tarafların danışman atanabilmesi konusunda uzlaşmaya varılamadığı sitemi var. Uzun sayılacak bir süredir Guterres’in kendi adına müzakere süreçlerine ivme kazandıracak bir kişiyi temsilci olarak atanması için önerdiği isimlerin taraflarca kabul edilmediği kayıtlara geçiriliyor. Bir tarafın istediğine diğer tarafın karşı çıkması çözümsüzlüğü tetikleyen bir etmen olarak karşımızda duruyor.
Yunanistan’da son yapılan parlamento seçimleri sonrasında Mitçotakis, başkanlığında kurulan hükümetin Dışişleri Bakanı doğal olarak ilk ziyaretini Güney Kıbrıs’a yaptı. Benzer uygulama Türkiye tarafından da yapılıyor. Yadırganacak bir durumun olmadığını kaydetmek gerekiyor. Doğal olmayan ise Yunanlı siyasetçilerin ziyaretleri sırasında yaptıkları kışkırtıcı tavırları oluyor. Türkiye’den yapılan ziyaretleri karşımızdaki unsur egemenliklerine saldırı olarak görerek yaygara çıkarıyorlar.
Çiçeği burnundan düşmemiş yeni Dışişleri Bakanı Yorgos Yerapetridis Uluslararası gelişmelerde Kıbrıs sorununun perspektif açan tarihi bir konjoktür bulunduğunu bunun da kendilerine BM çerçevesinde AB’nin de yardımlarıyla yeniden deneme yükümlülüğünü yarattığını dillendiriyor. Adada sürekli bir çözüm bulunmasının Yunanistan’ın en üst milli önceliği olduğu vurgusunu yapıyor.
Son günlerde Kutsal Kitabımıza yönelen saldırıları hiç bitirilmeyen Haçlı düşüncesi olarak tanımlamak gerekiyor. Eylemi yapanların akıl ve ruh sağlıklarının arızalı olduğu kaydediliyor. Bu düşünce yapısı içinde olanları yıllar öncesinde tarihin çöp sepetine atılmış olan Haçlı Düşüncesinin yeniden azdırılması olarak tanımlamak gerekiyor.
Bu hastalıklı yapının tedavisinin olanaksız olduğunun bilinerek gerekli tutum ve çalışmalarımıza devam etmemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…