28 canımızı apartmandan bozma otelde hem toprağa hem de kalbimize gömdük. Meleklerimizi, geçen sene ikinci oldukları turnuvada bu sene şampiyon olarak görmek varken, onları gerçekten melek olarak aramızdan ayrılışlarını çaresizce seyrettik. İslama göre melekler ışıktan yaratılmıştır. Ve ben biliyorum ki melekler ölmez. Gittiğiniz yer sayenizde hep aydınlık artık. Işığınızın dünyada da karanlık kalpleri aydınlatması tek dileğim.
Yapılan ihmalleri saymakla bitmezken yeni acılar yaşanmaması için hem Türkiye’de hem Ada’da neler yapılıyor biraz onlardan bahsetmek istiyorum sizlere.
Türkiye’de deprem deyince korku yarattığını ancak icraatta uzmanların sahaya inmeden kağıt üzerinde kaldığını, Kahramanmaraş merkezli ve 10 ili etkileyen depremlerden tecrübe edinmekteyiz.  Deprem olmadan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarının jeolojik yapısını ve taşıdığı deprem riskini en iyi şekilde tespit etmeli,  depreme dayanıklı binalar ve deprem anında güvenli toplanma alanlarının planlaması belirlenmelidir. Deprem için ne denli önlem aldığımız çok önemlidir.  Doğal bir olay, tek bir hata ile felakete dönüşmez. Büyük oranda ölümle sonuçlanan depremler, bölge de değişmeyen sistemler silsilesi ve ihmakarlığın sonucu olarak ortaya çıkar.   Ada’nın Mağusa Körfezi ile Hatay-Suriye arasındaki bölgedeki faylar, sismik boşluk olarak adlandırılır ve tekrarlanan büyük depremler ürettiğini bilmekteyiz. Kıbrıs’ın son 130 yıllık tarihinde, 15 yıkıcı depremin olduğunu ve bunlardan en büyüklerinin 1941, 1953, 1995, 1996 ve 1999 yıllarında yaşandığını ve Kıbrıs’ta 1996’da meydana gelen depremin Ada üzerinde bugüne kadar en büyük deprem olduğu ve şiddetinin de 6.8 büyüklüğünde olduğu belgelerde yer almaktadır. Hasara yol açan depremler, 1941, 1953, 1995,1996 ve 1999 yıllarında meydana gelen depremlerdir.
 
Önemli olan binaların sağlam zeminde sağlam bir şekilde yapılmasıdır. Asıl deprem üreten bölgenin, Ada’nın güney kısmında yer aldığı  söylense de, yaşanılacak bir depremde şiddetten daha çok binaların sağlamlığı, kırılan fayın derinliği, depremin süresi olduğudur. Son dönemler de Mağusa bölgesinde Longbeach ile Tuzla yerleşim bölgeleri arasında yoğun yapılaşma yapılmaktadır.  Kıbrıs sismik yönden hareketli bir bölgede yer aldığından bütün ada depremden etkilenebilecek konumdadır. Ancak Kıbrıs’ın depremler yönünden en aktif kesimi Baf’tan Limasol’a, oradan da Larnaka ve Mağusa’ya uzanan kıyı şerididir. 1974 öncesine yapılan binaların çoğunun deniz kumu kullanılarak yapıldığı, beton kalitesinin çok düşük olduğu, bu nedenle pek çok konut, yapı çok küçük bir sarsıntıda yıkılabileceğidir. Bilim adamlarının araştırmalarına dayanarak, Kıbrıs’ta Tuzla, Long Beach, ve derelerin denize ulaştığı yerlerin, Kanlıdere ve Çakıllıdere ile Maraş bölgesini de yumuşak zemine sahip yerler olduğu söylenmektedir.
  
Yumuşak zeminlere inşaat yapılmaması ve yapı stokunun depreme dirençli hale getirilmesi büyük önem arz etmektedir. Ayrıca arama kurtarma çalışmaları adı altında görev alan afet birimlerinin tatbikat yaparak tecrübe sağlaması ve eksik ekipmanları tamamlaması da önemli noktalar arasındadır. Ada’nın dışarıdan sağlayacağı yardım çok önemlidir. Hepimizin bildiği üzere deprem anında teknolojik cihazların çökmesi felaketin boyutunu daha da büyüterek süreci çıkmaza sürükleyecektir. Nitekim bu deneyimlenmiş bir olaydır.
 Zaruri olan nüfusu Ada’nın jeolojik yapısına göre dengelemek, müteahhitlerin zemine uygun inşaatlar yapmasıdır. Ama tabii ki en önemli durumların başında, izin veren yönetim sisteminin disiplinli tutumu olmalıdır. Deprem sonrası ada genelinde toplanılacak alanların fazlalığı artı olarak görülebilir. Ancak bunların halka bildirilerek bilinçlendirilmesi en önemli kriterlerdir. Ada’nın, 2017 yılında düzenlenen deprem yönetmenliğinin, üzerine tekrardan düzenlemelerin gözden geçirilerek planlanması gerekmektedir.
 
Deprem bir doğal afet, olacak tabii ki ancak önlem almayan, tarihten ders çıkarmayan bir nesil yok olmaya mahkum olacaktır. Bilindiği üzere Kahramanmaraş merkezli depremler sonucunda  kamu binaları yıkıldı, hastaneler çöktü, otoyollar ve bölünmüş yollar yarıldı, havaalanı pisti ikiye ayrıldı, binalar, okullar, öğrenci yurtları yerle bir oldu. Tarım yapılması gereken topraklara imar izni verilerek deprem ile mücadele etmek imkânsızdır. Tarım alanlarında ve sahil kıyılarında mimari, çevresel ve zemin etüdü incelenmeden, inşaat yaparak, inşaat malzemesinden kısıtlama yaparak, bina içindeki taşıyıcı kolonları keserek depremle mücadele edemeyiz. Depremle yaşamaya alışmak için önce bilim toplumu olmak gerekir.  Öğrenci yurtlarının depremzedeler için kullanılması amacıyla üniversitelerde eğitimin çevrimiçi olarak yapılması çok büyük yanlıştır. Ne yazık ki bilim toplumu olamamak her tür acıya davetiye çıkartmak anlamına gelmektedir. Bilimin olmadığı yerde ‘kader’ demek, toplumu kandırmaktan başka bir şey değildir.  Yazımı ünlü yazar ve filozof Voltaire’ın Lizbon depremi sonrası yazdığı şiirden bir bölüm ile bitirmek istiyorum.1755 yılında olan bu depremden sonra Lizbon’da çok şey değişti ama bizlerde maalesef pek bir şey değişmedi.
 
Diyebilir misiniz, gördüğünüzde yığınla onca kurbanı:
“Bedelidir ölümleri suçlarının, Tanrı öcünü aldı?”
Bu çocuklar hangi suçu, hangi hatayı işlemiş,
Şu zavallılar kan içinde annesinin göğsünde ezilmiş?
Daha çok mu batmıştı ahlaksızlığa, şimdi yok olmuş Lizbon,
Sefahat içinde yaşayan Londra’dan, Paris’ten?
Lizbon yerle bir şimdi, oysa Paris’te dans ediyorlar.