Günümüzde Anastasiadis, “Orduların varlığı ve garanti sistemiyle Kıbrıs sorununa çözüm bulunması mümkün değildir” derken, “garantiler kalkmadan çözüm olmaz” diyen Yunan Dışişleri Bakanı Kocas ve de “ülkesinin garantiler ve yabancı askerler olmadan adil ve uygulanabilir bir çözüm için Kıbrıs halkı ve hükümetiyle dayanışma içinde bulunduğunu bildiren Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias vardır…
Ancak, Haziran 2015’te resmi ağızdan yapılan “Garantiler Tabu Değildir” açıklaması ile kendi kalemize ilk golü maalesef atmış bulunuyoruz!... Kim ne derse desin , bu büyük bir stratejik ve politik bir hatadır. Bu ve buna benzer talihsiz açıklama ve yorumlarla anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi zedelenmiş ve konuşulur hale gelmiştir.
12 Ocak 2017’de Cenevre’de yapılacak Beşli Konferans’ta anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin aynen devam etmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha dile getirmekte büyük bir yarar vardır..
Geçmişe dönüp kısaca bir değerlendirme yapacak olursak neden ısrarla anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devam etmesini neden istediğimiz kolayca anlaşılacaktır.
Rumların , 21 Aralık 1963 Kanlı-Noel saldırılarıyla başlayan katliamlar 11 yıl boyunca devam etti. 21 Aralık günün gecesinde Türkeli (Ayvasıl) katliamı yaşandı. 14 günlük bebekten , 70’lik ihtiyarlara kadar 21 soydaşımız toplu çukurlara gömüldüler. Hatta bazıları diri diri çukurlara atılmışlardı. Yine ayni gün Denya’lı 75 yaşındaki Bayram Dede traktörün arkasına bağlanarak sürüklenir ve şehit edilir.23 Aralık’ta Lefkoşa Devlet Hastanesinden 25 Türk Hasta yatağından kaybolur, 3 günlük lohusa kadın çocuğu ile birlikte Lefkoşa Devlet Hastanesi penceresinden atılarak öldürülür. 25 Aralık’ta K.Kaymaklı’dan 5 bin kardeşimiz göçmen olurken, 6 şehit verdi, 550 kişi de esir duruma düştü.
21-25 Aralık tarihleri arasında cereyan eden ve tarihe Kanlı-Noel olarak geçen sadece bir hafta içinde Kıbrıs Türk halkı 92 şehit ve 473 yaralı verirken kayıplarının sayısı ise belirsizdi…
Günümüzde bazı kesimler bilinçli olarak yapmış oldukları yorumlarda “savaşın acılarından” söz ediyorlar. Muratağa, Atlılar , Sandallar, Taşkent ve Türkeli’de toplu mezarlara gömülenler savaşta mı öldüler? Bu kardeşlerimizin hangisi silahlı idi? Gerilere gidecek olursak; 24 Aralık 1963’te Lefkoşa’da Kumsal’da KTKA’da Başhekim Bnb. İlhan’ın evinde banyo’da şehit ettikleri eşi ve üç çocuğu savaşırken mi öldüler? Bu kardeşlerimizin hangisi silahlıydı ki? Bu yaşananlar EOKA’nın Enosis amaçlarından kaynaklanan terör olayından ve silahlı saldırılarından başka bir şey değildi!...
1963-1974 yılları arasında on binlerce insanımız göçmen durumuna düştü, yüzlerce şehit, binlerce yaralı verdik. O günde bir savaş yoktu, EOKA’nın yarattığı terör ortamı vardı. Bu terör ortamını yaratanların başında da ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios vardı. EOKA saldırganlarının başında bizzat Alb. Grivas vardı . Hedefleri “ Kıbrıs’ta canlı bir Türk bırakmamaktı. Hedefleri Enosis’i gerçekleştirmekti…
Iphestos Planı ise Yunan Cuntası desteğindeki RMMO’nun Kıbrıs Türk halkını yok etme planıdır. 1974 Barış Harekatı günlerinde elde edilen RMMO belgelerine göre Ada’daki Kıbrıs Türk halkını bütünüyle yok etmeyi amaçlayan planda “temizlenecek” Türk köyleri ve bölgeleri detaylı olarak gösteriliyordu. Bu detaylarda imha edilecek köyler ve bölgelere hangi “Özel Birlikler”in gönderileceği , hatta cesetlerin nereye gömülecekleri belgelerde mevcuttu. Bu belgelerde Lefkoşa’nın Kuzey’inden başlayarak , Girne’den Güzelyurt koyuna kadar olan bölgelerler yer alıyordu. Bu plana göre Rumlar , plan uygulanmaya başlandığı zaman Türkiye’nin müdahale edemeyeceği, ederse de kurtaracak Türk bulamayacağı inancı içindeydiler. Bu belgelere göre Iphestos Planı, Kıbrıs’ta Türk varlığına son vermek için Rum-Yunan ikilisinin hazırladığı bir plandı. Türkeli, Muratağa, Atlılar, Sandallar ve Taşkent köylerinde yaşananlar bu planın en önemli kanıtlarıdır.
Günümüzde Anastasiadis, maalesef hiç utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan Kıbrıslı Türklerin güvenlik konusunda duydukları endişeleri hiç anlamadığından bahsediyor, pişkinliğe bakınız!..
Dahası var!... Anastasiadis 2016’da Newyork’ta yapmış olduğu bir açıklamada “1960 öncesine geri dönmek için çaba harcıyorum” demişti. Bunun anlamı şu!...
Anastasiadis, 1960 öncesine dönmek istiyor. Çünkü 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının Ek-1’inde Garanti ve İttifak Anlaşmaları vardır. Dolayısıyla Türkiye’nin garantörlüğü ve de etkin ve fiili garantisi, tek taraflı müdahale hakkı , Kıbrıs’ta 650 kişilik Türk Alayı’nı bulundurma hakkı bu tarih ile birlikte başlar.
İşte bundan dolayıdır ki Anastasiadis, 1974 öncesine değil de 1960 öncesine dönmek istiyor… Anastasasiadis, büyük hesaplar ve planlar peşinde olabilir mi dersiniz?
Sonuç olarak; Kıbrıs Türk halkını , Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakının en doğal engeli olarak gören Rum-Yunan ikilisinin ilk hedefi öncelikle KKTC’ni ortadan kaldırmak ve de hemen arkasından anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisini ortadan kaldırmak ve Girit misali yok etmektir..
Günümüzde Türk askerinin Kıbrıs’ta olmadığı günlere geri dönmek isteyen bir Rum liderliğinin hedefleri ve amaçları ortadadır…
Anavatanımız Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin olduğu günlerde dahi 1963-1974 yılları arasında yaşadıklarımızdan sonra garanti anlaşmalarının olmadığı, savunmasız kaldığımızı , Türk askerinden yoksun olduğumuzu bir düşününüz…