“Yoktan, var edilerek”  yaratılırken her şey toz pembedir ama bunun bedeli ağırdır!

Ödenmesi gereken diyetler çok ama çok fazladır.

Hele deneyimsizlik de söz konusuysa, iki yakanız sürekli olarak onun, bunun insafındadır!

Bunu ister kabullenin, ister “hayır, olamaz” deyin.

Politikayı satranca benzetenler çoğu zaman bu tespitlerinden haklı çıkmışlardır.

Politikaya yön vermek, tasarlananları hayata geçirmek için illa da göbekte olmak gerekmez!

Ya da sahne önünde şarkı söylemek, şov yapacak pozisyonda olmak zorunluluğu yoktur.

Sizin yazdığınız şarkıları başkalarına da okutabilirsiniz!

İpler başka, başkaların elinde, siz emredileni yaparsınız.

Geçmiş dönemlerdeki deneyimler de göstermiştir ki,  halkın, hatta mensubu olduğu yapının bile onayını alamayan kimselerin, bazı isimler üzerinden kurdukları tezgah tamamen paravandır.

Önde ak kaşık paravan, arkada karavan!

Karavanda envayi çeşit türlü melanet, hıyanet, aykırılık her şey tıka basadır!

İş, vatandaşı kandırarak oyunu almaya kalmıştır.

Haddini aşan, süslü cümleler, yetkinin bile ne olduğunu anlamadan yapılan söylemler.

Biri, şanın-şöhretin, makamın heybetiyle doyacak, diğerleri yılların birikmiş hesaplamalarıyla, Kıbrıs Türküne son darbeyi vuracak!

Amaç malumdur ve ortadadır!

Son olarak, ölçüye uyan yazdıklarımı üzerine alır!

***********************

Huzurlu bir toplum için, adalet !

Bizde, oldum, olası adaletin geç tecelli etmesinden dolayı, haklının mağdur oluşu her dönemde dillendirilen ama iş çareler üretmeye gelindiğinde öyle veya böyle nedenlerle omuz silkilir bir durumdadır.

Aklımda kalanların isimleriyle başlayayım, Allah rahmet eylesin Yüksek Mahkeme Başkanları  sevgili  Salih Dayıoğlu, Ergin Salahi beyler, daha sonraları değerli dostlarım, Taner Erginel , Metin Hakkı , Nevvar Nolan ve şimdide Şafak Öneri beyler , hepsi de istisnasız aynı ifadeleri kullanarak serzenişte bundu, ya da bulunmuşlardı.

Şikayet dolu, serzeniş dolu ifadeleri her fırsatta yinelemişler ama bir türlü bu hayati sorun halledilememiş şekliyle günümüze kadar gelmiş, dayanmış bulunmaktadır.

Ülkemizde her geçen gün suç ve suçlu oranlarındaki artışlar, tırmanışlar gözle görülür şekilde çoğalmasına rağmen, ticari, ekonomik yaşam, geç gelen adaletten dolayı travmalar yaşarken ve bütün bu olumsuzluklar en yetkili ağızlar tarafından defaten haykırılırken bu kayıtsızlığa bir isim vermekte zorlandığımı ifade etmeliyim.

Anayasada değişikliklere gidilerek yargıç sayısının artırılması bu kadar mı zor?

Yeterli olamayan, gülünç denecek kadar sembolik durumda olan cezaların ağırlaştırılması, caydırıcılık kazandırılması huzurlu bir toplum için kaçınılmazdır!

Bunu hayata geçirmek bu kadar mı olanaksız?

 

Yoksa yargının zamanında adalet dağıtması, adaleti tecelli ettirecek güce ulaşması istenmiyor mu?