Tarihsel süreç içinde Kıbrıs Türleri ve Rumları arasında yapılan ikili görüşmelerde, kah dünya devletlerinin baskısından, kah dış politika konjonktürünün öyle çalışmasından, ya da kendi beceriksizliklerimizden birçok yanlışa imza attık!
Ama her seferinde iğlik meleklerinin çepçevre bizi sarmalamasından olacak, direkten dönmüş olmanın şansını yakaladık!
Rumların ve Yunanlıların Kıbrıs üzerindeki tasavvurları ve tasarrufları bizim anladığımız dilde değildi, hiç olmadı!
Osmanlı dönemlerinden başlayarak Kıbrıs ı bir Yunan adası haline getirmek, ya da bu gün olduğu gibi Rum devletçiği adı altında Yunanistan la diz dize, göz göze olabilmenin tadını alabilmek için uğraştılar, uğraşıyorlar.
Ne var ki bu gün adanın tamamına hakim değiller. Türklerin ve Türkiye nin varlığı nedeni ile olamıyorlar!
Her seferinde kah sabırsızlıklarından, kah aşırı fanatik dürtülere kurban oluşlarından bir açık veriyorlar ve uyuyan Kıbrıs Türkünün ya da Türkiye nin uyanmasına sebep oluyorlar.
Çok ta eskilere gitmeden yaşanan süreçlere bir göz attığımızda, 21 Aralık akşamı Türklere yapılan saldırı ile başlayan ve kanlı Noel olarak adlandırılan olaylar başlatılmamış olsa idi %70-%30 a rıza göstermiş, hakimiyeti Rumlara zaman içinde teslim etmiş olmayacak değil miydik?
Garantör Türkiye nin , garantörlüğüne rağmen Kıbrıs Türklerine fiili olarak el uzatması tam on bir yıl da gerçekleşmedi mi?
Bu da yine Rumların ve Yunan Cuntasının doyumsuz hırslarından, adanın tamamının bir an önce Yunanistan a bağlanması arzularından. Olmadı mı?
Bu olayda da yine iğlik melekleri bizimle değil miydi?
Kıbrıs ta 20 Temmuz 1974 le birlikte farklı bir statü oluştu. Kantonlara sıkıştırılmış Kıbrıs Türkleri artık adanın kuzeyinde hür ve korkusuz bir yaşama kavuşmuştu.
Ne var ki bu kez Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargoların, dünyadan tecrit edilmiş duruma itilmesinin zorlukları başladı.
Normal konuma avdet edebilmenin tek koşulu, Kıbrıs ta uzlaşıyı sağlamak, sadece Türkiye nin yardımları ve arka çıkmaları ile ayakta durmanın dünyaya açılmaya yetmediği gerçeğiyle hareket etmekti. Zira bundan dolayı Türkiye üzerinde de yaptırımlar gezinmekteydi.
Bu kez Annan Planı ile karşı karşıya bırakıldık. Kıbrıs Türklerine gül pembe olarak takdim edilen, çeşitli vaadlerle dayatılan Annan planının içeriğinde öylesine koşullar vardı ki, zaman içinde teslimiyeti getirecek ve adanın bir Rum ve Yunan adası olmasına yol açacak içerikler taşımaktaydı.
Türklerin % 60 ın üzerinde evet oyuna karşılık yine iğlik melekleri sayesinde adanın tamamının bir an önce hakimiyetini ele geçirme sevdasındaki Rumlar plana “hayır” dedi.
Zaman akıp geçti Cumhurbaşkanlığı ile birlikte görüşmeci konumuna gelen sayın Akıncı diğer liderlerden farklı bir yol izledi. Olmadık tavizlere rıza gösterdi, harita sundu, toprak yüzdesinde de iyi bir pazarlık gerçekleştiremedi. Hal böyle iken Güney Kıbrıs meclisinde temsili yeti de olan Elam tedhiş örgütünün Rum meclisine sunduğu, 1950 de ki Enosis plebisitini okullarda kutlama kararına Anastasiadisin bağlı olduğu DİSİ nin de katkısıyla onay verilmesi bizim kesimde uyumakta olan güzellerin uyanmasına yardım etmedi mi?
İğlik melekleri bu olayda da yanımızda değil miydi? Ne var ki iğlik meleklerinin sonsuza kadar yanımızda olacağını kim garanti edebilir?