Birkaç gün önce otobüsle işyerime gidiyorum. Bir durakta orta yaşlı iki Kıbrıslı Türk kadın otobüse bindiler. Birisi benim yanımdaki boş koltuğa oturdu. Diğeri ise iki koltuk ötede bir yer bulup yerleşti.

Yerleşti, yerleşmesine ama dönüp arkadaşına “Nere giddin oturdun arabın yanına?”diye seslenmekten kendini alamadı. Arkadaşı aldırmadı.

Bir sonraki durakta bir süre önce bir kursuma katılan genç bir kadın bindi otobüse. “O hocam, sizi görmek ne güzel diye sevinçle bana sarıldı ve sohbet etmeye başladık. Yanımdaki kadının arkadaşı adına utandığı belli idi. Ona gülümsedim.

Otobüsten inerken diğerinin önünde durup yüzüne karşı alaycı bir şekilde sırıttım ve “rengim arkadaşına bulaşmadı, gördün mü?” dedim ve indim. Suratı kıpkırmızı oldu.

Zaman zaman bu tür şeylerle karşılaşırım. Güler geçer, hatta çoğu zaman eğlenirim. Şahsen pek takmam bunları ama bu tavrı sergileyenleri çok acırım.

Kendisiyle barışık, ailesi tarafından renginin hiçbir zaman handikap olmadığı öğretilerek öz güvenli bir şekilde yetişen birisi olarak kendimi çok şanslı hissederim.

Selasiye Çavuş, babam, rengi ile gurur duyan birisi idi. Ailemizin birçok ferdi de öyle. Mazlum abimin babası Mehmet dayım, İbrahim (Lale) dayım, Mehmet (Mercan) dayım, Salih (Kıyma) dayım, İsmail (İnce) dayım, hepsi de öz güvenleri çok yüksek, oldukça popüler, sevilip sayılan insanlardı.

Babama ve şimdi hayatta olmayan bu akrabalarıma çok şeyler borçluyum. Işıklar içinde uyusunlar.

Onlardan aldığım örneklerle hiçbir zaman karşılaştığım ırkçı, ayırımcı tavırların beni aşırı etkilemesine izin vermedim. Aralarında Lefke Gazi Lisesi orta okul bölümündeki bir öğretmen bozuntusunun da olduğu zavallı ırkçılara karşı hep başım dik durdum.

Irkçılık bir hastalıktır. İnsanlara karşı renk, ırk, milliyet ve etnik kökenleri yüzünden ayrımcı davranmak aynı zamanda suçtur. Bulunduğumuz ülke İngiltere’de en azından suçtur.

Ancak bu hastalığın ilacı da vardır. Irkçılığın esas nedenleri arasında korku, bilgisizlik ve aşağılık duygusunun önde gelen etkenler olduğu birçokları tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Kendi ırk, renk, etnik köken veya milliyetinden olmayanlara karşı bazı insanlarda baş gösteren açıklanması güç korku bu hastalığa kolaylıkla neden olabilir.

Ayrıca ırkçı, gerici medyanın, çıkarları gereği ırkçılığı ve ayrımcılığı pekiştiren siyasilerin de yardımıyla önyargıların oluşması ve bazen şiddetle sonuçlanan ırkçılığın yayılması kolaylaşır.

Aynı zamanda Kıbrıslılar gibi savaşlar yaşamış, aile fertlerini kaybetmiş toplumlarda karşılıklı yaşanan deneyimler sonucu ırkçılığın yaygınlaşması da sıklıkla görülen bir fenomendir.

Peki ne yapmalı? Mümkün olduğu kadar, özellikle gençler arasında değişik kültürden gelen insanların birbirlerine yakınlaşmalarını, birbirlerini tanımalarını, farklılıklarını değil, benzerliklerini öne çıkararak ortak müşterekleri olduğunu onlara göstermeli.

Yani eğitim. Kısacası bir zamanlar bir politikacının dediği gibi Eğitim, eğitim, eğitim. Her şeyin anahtarı olan sihirli sözcük. Formal, akademik eğitimden bahsetmiyorum sadece.

Uzun zamanlar değişik belediyelerin Eşitlik Bölümlerinde çalışan birisi olarak eğitimin aşırı ırkçı olan insanların dahi tutumlarının değişmesine neden olduğuna şahsen tanık oldum.

O yüzden ırkçı birisi ile karşılaştığımda aklıma ilk gelen şey, bu kişinin eğitilerek değişebileceğidir.

***************************************          

Irkçılığın en hazin, en acımasız sonucu hiç şüphesiz köleliktir. Bu insanlık ayıbı şeyin de en başta gelen uygulayıcıları İngilizlerdir. Britanya İmparatorluğu devrinde çok yaygın, çok acımasızca kullandılar bu yöntemi.

Köleliğin sonucu olarak 40 milyon insanın öldüğünü biliyor muydunuz? Birçoklarınız eminim hiç duymadınız.

Ancak şu İngilizlerin kendi tarihlerini sorgulamalarına hayranım.

Geçenlerde bir Oxford Üniversitesi profesörü, Britanya İmparatorluğunu savunmaya kalkıştı. Profesör Nigel Biggar İmparatorluktan sadece olumsuzlukları ile bahsedilmesinin doğru olmadığını, Britanya İmparatorluğunun daha dengeli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Bunun üzerine aynı üniversiteden 58 akademisyen açık bir mektup yayınlayarak onu bu sözlerinden dolayı kınadı. Akademisyenler Profesörün, İmparatorluğun iyi yanlarının kötülüklerini dengelediği iddiasının ciddiye alınamayacak bir tarih bilgisi olduğunu belirttiler.

Örneğin, 58 akademisyen, mektuplarında köleliğin sona erdirilmesinin, İmparatorluk tarihinin en büyük cinayeti olan Amritsar cinayetini affedemeyeceğini belirttiler.

Bilindiği gibi 1919 yılında Hindistan’ın Amritsar bölgesinde İngiliz ordusu General Dyer’in emriyle savunmasız halkın üzerine ateş açarak 379 sivil halkı katletmişti.

Türk / Osmanlı tarihinin utanç verici katliamlarından bahsetme cüretini gösterenler vatan haini ilan edilirler.