Kıbrıs sorunu Rum-Yunan ikilisinin  tarihin derinliklerinden gelen Megali-İdea hayallerinden kaynaklanan bir sorundur. Rum-Yunan ikilisi  dünden bugüne Kıbrıs’ta dini, dili ve kültürü tamamen farklı iki halkın var olduğunu kabul etmek durumundadırlar.
Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı 1571’de fethinin ardından  Kıbrıs, 307 yıl  Osmanlı Devletinin hakimiyeti altında kalmıştır.  Kıbrıs, yüzlerce yıl  Osmanlı  Devleti  hakimiyeti altında kaldığı yıllarda Rumlara   insanca davranılmıştır, halklar arasında ayrımcılık yapılmamıştır.
Kıbrıs’ın idaresinin,  1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşının ardından Berlin Kongresinde Osmanlı Devletinin çıkarlarını savunacağına ve  Rus Çarlığına karşı onu koruyacağına söz vermesi ile birlikte  4 Haziran 1878’de imzalanan Kıbrıs Konvansiyonu ile Kıbrıs adası,  Osmanlı Devleti tarafından geçici olarak İngiltere’ye kiralanıyordu. 1 Temmuz 1878’de yapılan 8 maddelik ek bir anlaşma ile Rusya’nın Kars ve Doğu Anadolu’yu terk etmesi durumunda İngiltere de Kıbrıs’ı tahliye etmeyi  kabul etmişti. Ancak İngiltere sözünde durmayacaktı!..
Nitekim, I. Dünya Savaşı yıllarında Türkiye ve İngiltere’nin zıt kutuplarda yer almasının ardından İngiltere adayı sahiplenerek ilhak ettiğini dile getirmesinin ardından ilerleyen yıllarda  Türk İstiklal Savaşı sonrası imzalanan 24 Temmuz 1923 Lozan Anlaşması ile de Kıbrıs adası resmen İngiltere’ye  bırakılacaktı.
Bu dönemde Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının ilişkilerini belirleyen en önemli faktör, Kıbrıs Rumlarının ‘Enosis” hayalleri olmuştur. Kıbrıs’ın İngiliz Yönetimine geçmesinin ardından Rum-Yunan ikilisinin Megali-İdea hayalleri çerçevesindeki hedeflerinde bir değişme olmadı. Nitekim, İngiliz Yönetimi ile birlikte  adanın  Yunanistan’a ilhakı çalışmaları artmıştır.
Rum-Yunan ikilisinin Megali-İdea hayalleri çerçevesinde 15 Ocak 1950’de bir hafta süreyle  gerçekleşen Enosis Plebisitinde oy kullanan 224700 kişinin 215000’ni diğer bir değişle %96’sı Enosis’e ‘Evet’ demişlerdi.
Başpiskopos Makarios II’nin 28.06.1950 tarihinde ölümünün ardından Makarios III’ün,  18 Ekim 1950 tarihinde Başpiskopos olarak seçilmesi ile birlikte Rum-Yunan ikilisinin  Enosis’in gerçekleştirilmesi yönündeki çalışmaları hız kazanacaktı.  Nitekim o  günde Rumlar, adayı ziyarete gelen İngiliz  yetkilileri ve devlet adamlarına Enosis taleplerini bıkmadan, usanmadan tekrarlayıp, onları baskı altına almaya çalışacaklardı.
16 Ağustos 1954 tarihinde  Yunan Hükümeti,  Kıbrıs konusunu IX. Dönem Genel Kurulunda   BM’e taşıyarak  halkların kendi kaderini  tayin ilkesini BM gözetimi altında Kıbrıs’a uygulanmasını istemiştir. Ancak Anavatanımız Türkiye ve İngiltere’nin birlikte gerçekleştirdiği girişimlerle Rum-Yunan ikilisi hedeflerine ulaşamayacaklardı.
Bu gelişmelerin ardından  bugün kuruluşu 1952’de Yunanistan gerçekleşen   Rum  tedhiş örgütü EOKA , 1 Nisan 1955’te ada genelinde  bombalarını patlatarak İngilizlere ve Kıbrıs Türk Halkına karşı faaliyete geçerken hedefleri Enosis’i gerçekleştirmekti. 1955-1958 yılları arasında  yer alan Rum silahlı saldırılarının ardından 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları temelinde  16 Ağustos 1960’ta  Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilirken Makarios Cumhurbaşkanı, Liderimiz Dr. Fazıl Küçük de Cumhurbaşkanı Yardımcısı oluyordu.
19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarını imzalayıp adaya dönmesinin ardından 6 Mart 1963’te   yapmış olduğu talihsiz açıklamasında Rum lideri Makarios: “Sekiz yüz yıldan bu yana  ilk kez ada yönetiminin Rumların eline geçtiğini” dile getiriyordu.
 Neticede, 19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları temelinde Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde 16 Ağustos 1960’ta ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti Rum-Yunan ikilisinin Megali-İdea hayalleri nedeniyle uzun ömürlü olmayacak ve Rumların  21 Aralık 1963 Kanlı Noel silahlı saldırılarıyla yıkılacaktı.
Rum terörü, 24 Aralık 1963 tarihinde, 24 Türk’ün canını almıştır. Rum silahlı saldırıları ve katliamları kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden sürmüş ve toplu katliamlar gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler üzerine Rauf R. Denktaş’ın  “Son Mermilerimizi Atıyoruz. Vatan Sağ Olsun” çağrısının ardından Türk Savaş Uçakları 25 Aralık 1963’te Lefkoşa semalarında uçarken 1960 Anlaşmaları çerçevesinde adada bulunan Kıbrıs Türk Alayı da karargahından çıkarak Lefkoşa’daki Türk semtini korumaya alacaktı. Ama ne yazık ki bu dönemde Kıbrıs Türk halkı Ada genelinde 103 köyden göç etmek durumunda kalırken 500’ün üzerinde şehit vermiştir.
21 Aralık 1963 Kanlı Noel silahlı saldırıları ile 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti yıkılır ve Rumlar adada tek başına bir yönetim  oluştururken Rum-Yunan silahlı saldırıları da ada geneline yayılacaktı. Nitekim, 10 bini aşkın Rum-Yunan Askeri General Grivas’ın liderliğinde; Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesinin mihenk taşlarından biri olan  Erenköy ve bölgesindeki Türk köylerine silahlı saldırılarda bulunurken 8 Ağustos 1964’te bölgeyi bombalayan Türk Savaş Uçakları Rum-Yunan ikilisine hele bir ‘dur’ diyecekti.
Adadaki dönüm noktalarından biri de Rum-Yunan ikilisinin 15 Kasım 1967’de Geçitkale ve Boğaziçi köylerine  gerçekleştirdikleri silahlı saldırılar olmuştur. O günde 28 Türk,  BM Barış Gücü Askerlerinin gözleri önünde öldürülmüştür. Bu gelişmelerin ardından 17 Kasım 1967’de TBMM saldırıların devam etmesi durumunda  Yunanistan’a karşı savaş kararı almıştır. Anavatanımız Türkiye’nin bu tepkisi ve gerçekleştirdiği ihtar uçuşlarının ardından  Rum-Yunan ikilisinin bölgeden çekilmesi yanında adada bulunan 12 bin Yunan askeri ve komutanları General Grivas adadan  çıkmak durumunda kalacaklardı.
Netice Rum-Yunan ikilisi rahat durmayacak, adadan çıkan Yunan askerleri gizli yollardan yine adaya geleceklerdi.  11 yıl boyunca devam eden Rum silahlı saldırılarının ve katliamların ardından 15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası desteğinde, RMMO ve EOKA-B’nin ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı  Makarios’a  gerçekleştirdiği darbenin ardından 17 Temmuz 1974’te  Makarios’un  yerine getiren Nikos Sampson Kıbrıs Helen Devletini ilan etmiştir. Bu gelişmelere anavatanımız Türkiye’nin sessiz kalması söz konusu olamazdı. Nitekim gerçekleştirilen 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluşmuştur, Kıbrıs’a barış ve huzur gelmiştir. 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilmiştir.
Yıllarca devam eden görüşme sürecinde olumlu bir sonuç alınamaması üzerine Kıbrıs Türk halkı 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilan etmiştir.
Netice itibarı ile dünden bugüne Kıbrıs’ta yaşananlar vardır. Günümüzde Kıbrıs’ta var olan gerçekler görmezden ve bilmezden gelinemez. Bu gerçekleri öncelikle Rum-Yunan ikilisi ve de sayıları az da olsa aramızda  kabullenemeyenler vardır. Kıbrıs’ta dini, dili, kültürü ve  ırkı tamamen  farklı iki ayrı halk vardır. Bu iki halkın bir arada  yaşaması asla ve asla mümkün değildir. En azından bu gerçeği son 50 yılı aşkın bir süreden beri çok ama çok iyi biliyoruz.
Kıbrıs’ta bugün var olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gerçeğini Rum-Yunan ikilisi  kabul etmek  durumundadırlar. Tanınma yolunda adım adım ilerleyen  KKTC’nin uluslararası statüsü kabul edilmelidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti , GKRY tarafından tanınmadan yeni bir görüşme sürecinin başlaması asla söz konusu olamaz ve de olmamalıdır.
Yıllarca devam eden görüşme sürecinde aldığı tavizleri yeterli görmeyen Rum-Yunan ikilisi Enosis’e giden yolu açma adına Garanti Antlaşmalarının iptalini ve Türk Askerinin adadan çıkmasını isteyecek ve de kabul görmeyince de 07 Temmuz 2017’de sabahın erken saatlerinde 03.30’da Crans Montana Konferansını terk edeceklerdi.
O günde görüşmelerle ilgili olarak  KKTC Cumhurbaşkanı sayın Akıncı “Bu Bizim Neslin Son Denemesiydi” derken, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı sayın  Mevlüt Çavuşoğlu: “Federasyon Görüşme Süreci Bir Daha Başlamamak üzere Sona Ermiştir” demişti.
KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde hedefinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yaşatmayı ve tanınmasını sağlamayı hedefleyen söylemleri ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 5. Cumhurbaşkanı olarak seçilen sayın Ersin Tatar  günümüzde hedefine ulaşma adına anavatanımız Türkiye ile işbirliği içerisinde yoluna devam etmektedir.
Nitekim, 27-29 Nisan 2021 tarihlerinde Cenevre’de gerçekleşen 5+BM Konferansı günlerinde yapmış olduğu konuşmasında KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar: “Benim Temsil Ettiğim Siyaset Yani Egemen Eşitliğe Dayalı Yan Yana Yaşayan İki Devlet formülü Artık Kıbrıs’ın Gerçeklerine Dayalı Bir Siyasettir ve Çok Önemlidir. Anavatanımız Türkiye’nin  De Yüzde Yüz Desteğiyle Bu Siyaseti Sürdürüyoruz” demişti.
Maalesef dün olduğu gibi bugün de Rum liderliği olası bir siyasi çözümde Enosis’e giden yolu açmayı hedefliyorlar. Seçimi kazanmasının ardından yapmış olduğu açıklamasında “Ankara ve Kıbrıslı Türkleri müzakere masasına dönmeye ikna etmenin en büyük önceliği olacağını”  dile getiren Hristodulidis: “En Büyük Amacım Türk İşgaline Son Vermektir, Vatanımızı Birleştirmektir” demişti.
Günümüzde Kıbrıs Türk halkı anavatanımız Türkiye’nin de desteğinde bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yaşatmayı ve tanınmasını sağlamayı hedefler ve bu konuda ilerlemeler söz konusu iken bundan geri adım atılması söz konusu değilken  hala daha Kıbrıs Türk Halkını ‘azınlık’ hakları ile Rum devletine dönüşen ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyetine yamalamayı hedefliyorlar. Keza Rum liderliği her fırsatta Garanti Anlaşmaları iptal edilmeli Türk Askeri Adadan gitmeli demeye devam ediyorlar.
Gerçek şu ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  tanınma politikası anavatanımız Türkiye’nin desteğinde gün geçtikçe kökleşerek dünya kamuoyuna sesimizi duyurmaya  devam etmeliyiz.
Gerçek şu ki; GKRY yeni lideri Hristodulidis’e nezaket ziyaretinde bulunan KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar: “Görüşme süreci ancak ‘Egemen Eşitliğin kabulü ile mümkündür’ derken GKRY lideri Hristodulidis: “Egemen Eşitlik tartışmaya açık bir konu değildir”  demiştir.
Netice itibarıyla Anavatanımız Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti “Bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’nin eşit uluslararası statüsü kabul edilmedikçe hiçbir görüşme, hiçbir şekilde gündeme gelemez. Bu gerçeği Rumlar da , AB de, BM de, çok iyi biliyorlar ve de Kıbrıs Türk Halkının ve de anavatanımız Türkiye’nin Kıbrıs’ta siyasi çözüm hedeflerini kabullenmek durumundadırlar.
Sonuç itibarıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,  11.11.2022’de Türk Devletleri Teşkilatına  Gözlemci Üye olarak kabul edilmesinin ardından 29.04.2023 tarihli yerel yazılı basınımıza yansıyan haberlere göre de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; Türk Devletleri Parlamenterler Asamblesi (TÜRKPA)’nın 12. Genel Kurulunda oy birliğiyle aldığı kararla Gözlemci Üye  olarak kabul edildi.
Kıbrıs Türk halkına düşen görev, anavatanımız Türkiye’nin desteğinde  bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını sağlamaktır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa..