Hiç ayırım gözetmeden vurgulamak istiyorum, her seçim öncesinde oy beklentisi içine giren politikacıların vatandaşla iletişime geçme yöntemleri bazen çok çirkin boyutlara kadar uzar, gider.
Yıllarca bir selamı bile esirgediği, hatta aynı siyasi yapı içinde ama farklı tercihlere yönelmiş kimselere karşı uygulanan “sessizce uzaklaştırma” taktiklerine kurban ettiklerine bile yalvar, yakar olmaları çirkinlik değil de nedir?
Dün tükürdüğünü, seçim zamanları bir oy uğruna yalamanın kişiliği nerede gizlidir?
Önümüzdeki seçimeler Cumhurbaşkanlığı seçimleri.
Adaylar kısıtlı olduğundan bu çirkinlikler genellikle daha derinden ve daha dikkatli uygulanır. Aracılar, ricacılar girer araya, bunlarla iş görülmeye çalışılır. Bir de çoklu seçimlerin yapıldığı genel seçimlerdeki hava!
Her kes kendini seçtirmenin peşine düşmüş, gözü kara saldırır durur.
Seçmenine bir seçim öncesinde verdiği sözler unutulur, bazı kimseler için kullandığı kötü ifadeler hiç söylenmemiş olur. Alay edercesine savsaklanan işler kimsenin umurunda değildir. Yeni baştan bir sayfa açmanın, yalana dayalı politikaları açılan bu yeni sayfanın üzerine kurmanın mahareti içinde diller dökülür durur.
Politikacının mayası yalan, nasıl olsa vatandaş unutkan!
İş insanı hatasını zararla öder, direksiyon sallayarak para kazanan bir anlık dalgınlığını canıyla öder, aklı başka yerlere giden dülger parmaklarını hızara teslim eder,
Hatada bedelin ödenmediği tek yerdir devlet kapısıdır. Hele dokunulmazlık zırhını da kuşanmışsa sırtına “malı deniz, yemeyen domuz” sınıfına atlamış sayılır!
İstisnaları yok mudur? Tenzih ederek yazıyorum zaten!
                              ----------------------------------------
Geçtiğimiz günlerde dikkatlere getirdim, yıllarca “Federasyon temelimiz” diyerek federasyon temeline dayalı bir çözüm şekline nasıl sıkı, sıkıya sarıldığımız anlattım.
Hatta Taksim olmazsa ölüme bile kucak açacak kadar verici olduğumuzu hatırlattım.
O kadar ki yıllar önce BM bile imana geldi, bizim federasyona dayalı bir çözüme olan  sevdamız karşısında karar bile üretti!
“Kıbrıs ta çözüm ancak Federal sisteme dayalı olabilir” diye de şerh attı.
Yıllarca Rum ve Yunanlılar bizim federasyona dayalı çözüm istencimize sıcak bakmadılar. Onlar bizim gibi “ya Taksim, ya ölüm” diyecek kadar paylaşımcı olamadılar. Onlar  “ya ilhak, ya da üniter devlete dayalı çözüm” de dayattılar.
Bu tutumlarında günümüze kadar hep ısrarcı oldular. Biz ne yaptık “federasyon “ şarkısından ne sağa, ne de sola milim kaymadık.
Geç uyuyan ama geç uyanan bir milletiz!
Yeni yeni uyandık ve Rum un federal sistemi benimsememesine karşı “iki devletli çözüm” sesleri çıkarmaya başladık.
Ne var ki önce BM almış olduğu “Federal sisteme dayalı çözüm” modelini değiştirme maharetini göstermemiz lazım.
Dünyaya Rumların Kıbrıs ta Federal çözüme dayalı bir modeli istemediklerini anlatmamız şart.
Sayın Akıncı döneminde bu fırsat elimize iki kez geçti, Mont Pelerinde ve de Crans Montana da Rumlar bu fırsatı bize verdi!
“ Görüyorsunuz ki Rum ve Yunanlılar Federal sisteme dayalı bir çözümden yana değiller” diyebilecek ve “bu şartlar altında masaya dönüşümüz söz konu yapılamaz” diklenmesini ortaya koyacak şansa sahiptik.
“Politikacı halleri” bu şansı da aldı götürdü. Aklıma gelmişken soruş olayım, içte ve de dışta, bu hataların cezasını gören politikacı oldu mu?