Bütün savaşların en cesur ve en yürekli insanları gazetecilerdir.  Bunu kendi hayatımızda da gördük, Gazze’deki savaşta da.
            Gazeteler şöyle bir haber yayınladılar:
            “İsrail, Gazze’de 84 günde 106 gazeteciyi öldürdü.”
            Gazetecilerin gerçekten öldürülmesi, savaş etiğine ters düşüyor.  İster düşman, isterse dost görünen taraftan olsun, kesinlikle savaşta bütün gazetecilerin korunmaları gerekir.
            Gazeteciler, bütün dünya haberlerini izleyen ve dünyaya anında haberler yayınlayan yürekli insanlardır.  Lakin İsrail, ne savaş dinler, ne de normal bir hayat.
            Türkiye kanallarından bir muhabiri hatırlıyorum...
            Bir bayan muhabirdi aklımda kalan.  Başında da helmeti vardı.  O helmetin üzerinde “PRESS” yazıyordu.
            O kadın gazeteci, sıcağı sıcağına TRT’ye aktarıyordu bütün meydana gelen saldırıları.
            Aynı durum Ukrayna-Rusya savaşında da vardı.  Başlarına giydikleri helmetlerin üzerinde İngilizce “basın” yazıyordu.  Tabii ki savaşta sadece bir ülkeden elemanlar olmaz. Birçok ülkeden gazeteciler olur.  Gerçekte ne Ukrayna cephesinden, ne de Rus cephesinden hayatını kaybeden basın mensubu yoktur, bildiğim kadarı ile.  Lakin Filistin’de İsrailliler acımasızca Filistinli basın mensuplarını öldürdüler.  Neden basına saygı duymadılar?  Onun da cevabı, o gazetecilerin Filistinli olmalarıdır.
            Savaşta ölen Filistinli gazeteciler bana Kıbrıs’taki savaşın ikinci harekatında ünlü Türkiye gazetecilerinden ikisi, yanlışlıkla Rumların eline düşmüştü.  Adem Yavuz’la Engin Konuksever.  Ve maalesef Rumla basıncılara acımadılar ve Adem Yavuz’u öldürüp, Türkiye’ye iade ettiler.
            Adem Yavuz’la arkadaşının Mağusa’dan Lefkoşa’Ya dönerken yanlışlıkla sınırda Rum askerlerinin içlerine düşmeleriydi.
            8 Ağustos 1964 Erenköy çarpışmalarında da uçağı düşürülen ve uçaktan sağ çıkan Cengiz Topel’i de teslim alan Rumlar, savaş esiri olarak onu bize vermediler ve öldürerek naaşını bize gönderdiler.
            Gerek 21 Aralık 1963’te, gerek 8 Ağustos 19664’te ve gerekse 20 Temmuz savaşlarında pek çok yabancı gazeteciler vardı.  Türk askeri her zaman onları korudu.  Hatta korumaları bir yana tanklarının içine bile aldılar o gazetecileri, sırf yakın takipten savaşı anlatabilmeleri için.
            Gerçekten savaş muhabirliği, ölümle kalım arasında bir yerde seyreder.  Ya kör bir kurşun veya bir mayın onların hayatını bitirir.  Bu konuda pek çok film çekilmiş ve vizyona girmiştir.
            Bazı gazeteciler hatıralarını yazarlar...  Bütün savaşlarda yaşadıklarını, zor zamanlarını ve kelle koltukta yaptıkları görevlerini yazarak kitaplaştırırlar. Bence o tür kitaplarda hayli dramatik malzeme vardır.  İşte o malzemelerdir ki, filmlere konu olur.
            Her zaman ceepheden gelen haberler, savaşın gerçek yüzünü veren haberlerdir.  İki ateş arasında, kurşunlar altında görev yapan o yürekli gazeteciler her zaman takdir görmüştür.
            Savaşta hayatını kaybeden gazetecileri şehit sayarlar.  Basın şehidi olarak.  Bir insanın ille de cephede savaşması gerekmez.  Öyle geri hizmetler vardır ki, br taburun yapamadığı önmli görev yapar gazeteci veya geri hizmetindeki kişiler.
            Bu anlatılarım esasında savaş gazetecilerine verdiğimm önemi yansıtmaktadır.  Acımasız İsrail binlerce çocuk, kadın ve ihtiyarı öldürdükten sonra Filistinli basım mensuplarına acıyacak.  Netanyahu adeta Vampirleşmiş birisidir.  Kan akıtmaktan ve her yeri kan gölüne çevirmekten zevk alır.  Lakin onun da günü gelecek.  Bir başka Vampir de onun canını alacak.