UBP’nin devletin itibarını getirdiği duruma bakıp Eroğlu’ndan özür dilemek lazım.

Diyeceksiniz ki kendinden sonra genel başkan olanların tümünü Eroğlu siyasete soktu. Kabinesine bakan olarak aldı.

Bunu da düşündüm ama fikrimi değiştirmiyorum.

Ondan sonrakilere bakınca, Eroğlu’nu neredeyse “incir çekirdeğini” doldurmayacak konularda acımasızca eleştirdiğimizden dolayı yine de Derviş Eroğlu’ndan özür dilemek lazım. Eroğlu’ndan özür dilerken bir şeyi de atlamamak lazım. Türkiye’mizde de artık Ecevit ve Demirel gibi nezaketli siyasetçiler de pek kalmamıştır.

Umarım sayıları azalsa da dededen, babadan manevi miras olarak taşıdıkları parti aidiyetleri ile bunu UBP’liler de düşünür.

Gidiş hiç de iyi değildir demek çok naif ve iyi niyetli bir tespit olur. Yol alarak gidilip varılan nokta ortadadır. Bir sonraki nokta yargıdır. Yargının bağımsızlığının siyaset yoluyla kontrol altına alınmasıdır.

Karşı karşıya kaldığımız durum dem vurulduğu üzere kötü yönetimin ötesine geçmiştir.

Kötülüklerin yönetimidir.

Arada fark vardır.

Eroğlu’ndan sonraki genel başkanlar, UBP’nin kurduğu ile övündükleri KKTC’nin itibarını, kuruluşunda ve sonrasında ona mesafeli olanların savunmasına muhtaç duruma soktukları trajikomik bir görüntü ortaya çıktı.

Bunun bu noktaya gelmesi kimin aklına gelirdi!

CTP Kıbrıs sağının da partisi olmaya talip duruma geldi.

Büyük bir başarıdır!

UBP bir sonraki seçimde bunu da başarı hanesine yazsın.

Diğer bir başarı! da dünyanın hiçbir yerinde bir iktidar bir muhalefete bu kadar yardımcı! olmasına rağmen pazar günü sandığa gidilecek olsa sonucun ne çıkacağının net olmamasıdır.

Söylenecek daha çok lakırdı var.

Bugünlük kısa keselim ama benim merak ettiğim UBP’nin tabanının bir kısmının hala daha içinden “ya sabır” diyerek susmaya daha ne kadar devam edeceğidir?

Kıbrıs Türkü sabırlıdır ama yok da bu kadar!