Tepebaşı eski adıyla Yorgoz , hayatımda ayrı öneme sahip bir köy.

Rahmetli annemin babası, Mustafa dedem bu köyde doğup büyümüş.

Nereden, nereye, sonrasında gelmiş Küçük Kaymaklıda nenemle evlenip yerleşmiş.

Çocukken rahmetli nenemle yılın değişik zamanlarında ama her yaz mutlak surette Yorgoza gider dedemin kız kardeşinin evinde, yakın akrabalarda misafir olurduk.

Ayrıca ormanın tam ortasında bulunan öğrenci kampı vardı. İlk Okul beş ve altıncı sınıflarda bizi Küçük Kaymaklıdan Yorgoz a kampa götürdüklerini anımsıyorum.

Şimdilerde bilmem ama, Yorgoz insanı müthiş misafirperver, çalışkan ve de şakadan hoşlanan insanlardı. Yaz aylarında köye gittiğimde arkadaşlarla köy takımında top koşturturduk.

Yazları çok serin bir köydü. Ormanın var oluşu bir tarafa batıdan gelen hava Kıbrıs ın cehennem sıcağını yok ederdi. Bu yüzden İngiliz sömürge döneminde üst makam İngiliz yöneticilerinin Yorgoz bölgesinde yazlıkları vardı.

İşte geçtiğimiz gün yaşanan yangın faciası böyle bir köyün güzelliklerinin bir kısmını aldı ve yok etti.

Tepebaşında ormanlık alandan  başlayan ve Koruçama kadar uzanan 7500 dönümlük arazi kül oldu. Yangının nereden çıktığı hala araştırılıyor.

Tepebaşı –Akdeniz arasında kasıtlı yangın çıkarmaya çalışan, ya da Serdarlı Gönendere arasındaki ekinleri yakan kişide olduğu gibi öfke seli içinde hareket eden insanların çıkardığı yangın da olabilir, sorumsuz insanların sağa sola attıkları cam parçasının çıkardığı ısıyla da yangın oluşabilir.

Neticede ne taraftan bakarsanız bakın yangınların çıkmasında insan parmağı olduğu aşikar!

Yangınlarda oluşan maddi hasarlar bir şekilde telafi edile bilinir, ne var ki oluşan bazı hasarların giderilmesi çok uzun yıllar alır.

Bunun en belirgin örneği ormanlık alanlarda ağaç köklerinin yer aldığı sahalarda oluşan maki bitki örtüleridir. Yanan, hasar gören ağacın yerine yeni  fidanlar dikebilirsiniz ama doğanın uzun zaman içinde çeşitli etkenlerle oluşturduğu o bitki örtüsünü yerine koymak, hele kısa zamanda bunu yapmak mümkün değildir. Ne acıdır ki ülkemizde zaman, zaman böylesi acı olayları yaşamak adeta “kader” haline getirilmiştir.

Araba camından atılan sigara izmariti, sorumsuzca sağa, sola dökülen çöpler içindeki cam parçaları, yanıcı maddeler, ya da psikolojik nedenlere bağlı öfkeler geriye maalesef dönüşü olmayan faciaların yaşanmasına neden olmaktadır.

Bütün bunlarda göstermektedir ki insan eliyle alınmayan tedbirler, sorumsuz haller, ülkede yaşanmakta olan yangınların en büyük nedenidir.

1995 yılında yaşanan büyük orman yangınının ardından 25 yıl geçti.

Şükürler olsun ki geçtiğimiz güne kadar yangın söndürme uçağına ya da helikopterine ihtiyaç duyacağımız hadise yaşamadık. Bu da göstermektedir ki sorun uçak alınmayışında değil, sorumsuz vatandaşların insanlık dışı hallerinden kaynaklanmaktadır.

Bunun da çaresi ne uçak alımlarında ne de yangın söndürme teknolojilerinin varlığında yatmaktadır. Ülke insanları temizliğe riayet etmiyorsa, aklına estiği yerlere çöp dökmeler devam ediyorsa, ateş yakılmayacak yerlerde mangal sefası yapıyorsa, eşeğini dövemeyen acısını semerden çıkarıyorsa güzelim ada bir ateş çemberine dönüşür, ne yangınlar durur, ne de acılar diner.

İlk akla gelen çare benzer suçlara verilebilecek ceza hadlerinin caydırıcı düzeylere çıkarılmasında yatmaktadır.

İşin doğrusu hangi taraftan bakılırsa bakılsın mesele dönüp dolaşıp insanda kilitlenmektedir!