Daha ilk seçildiği günlerde Anastasiadisin

Daha ilk seçildiği günlerde Anastasiadisin  siyasi çözüm  şekli için  “iki kesimli   ve  iki toplumlu  federasyon” hedefinin “ızdırap veren bir uzlaşı” olarak nitelemişti.

 Bu sözler , Hristofyasın   “…Federasyon formülü Makariosun verdiği acı bir tavizdir…” şeklinde  sayın Talat ile görüşmelere başlarken  söylediği ve  iktidarının son gününe kadar da defalarca  dile getirmekte   beis görmediği sözlerinin tekrarıdır.  Hristofyas: “… Esas hedefimiz  Garanti Anlaşmalarından kurtulmaktır.Bu başarıldığı taktirde  self-determinasyon yolu açılır ve Enosis  gerçekleşir…” diyordu.

Dış güçler Kıbrıs  sorununda taraflı davranmakta     , Kıbrıs Türk halkını ve Türkiyeyi bir köşeye sıkıştırma düşüncesindedirler. Büyük güçler çok iyi bildikleri Kıbrıs sorununu bilmemezlikten gelmektedirler.

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının Türklere hayat veren 13 maddesini  1963te değiştirmek isteyen  Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makariosu , 21 Aralık 1963de Akritas Planının devreye girmesiyle başlayan Kanlı Noel saldırılarını, 1963-1974 döneminde Kıbrıs Türk halkına soykırım uygulayanları BM Güvenlik Konseyinin  5 daimi üyesi olan ABD, İngiltere, Fransa  Rusya ve Çin  çok iyi biliyor. GKRYnin    1990da , 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti olarak ABne girmek için yapmış olduğu müracaatı kabul edenler, GKRYni  “Kıbrıs” olarak 1 Mayıs 2004 itibarıyla ABne tam üye olarak alanlar  Kıbrıs meselesini  çok iyi bilmektedirler.

10-11 Aralık  1999 Helsinki ‘de yapılan  Avrupa  Devlet ve hükümet başkanları Zirvesinde Türkiye ve de   Güney Kıbrıs,  ‘sözde   Kıbrıs Cumhuriyeti olarak oy birliğiyle ABne aday ülke olarak kabul edilen  ülkelerdendi.

Bu toplantıda Kıbrısın geleceği konusunda  önemli kararlar alınmıştır.  O günde GKRY Başkanı olan Glafkos   Klerides  ülkelerinin ABne girmesinin  kabulüne karşılık , Kuzey Kıbrısla anlaşma  olmasında sorun çıkarmama sözü vermişti.   Buna ilaveten  Yunanistan Başbakanı  Kostas   Simitis ve o günde Dışişleri Bakanı olan Yorgo  Papandreu Türkiyenin  adaylığına  uyguladıkları vetoyu kaldırmışlardı. Lakin  gün geldi Güney Kıbrıs Annan Planına ‘hayır diyerek  1 Mayıs 2004 itibarıyla ABne  tam üye olarak kabul edilirken,   Annan Planına verilen vaatler ve sözler doğrultusunda  ‘evet diyen Kıbrıs Türk halkı ve KKTCye uygulanan ambargolar ve izolasyonlara devam edildi .

 Bu ambargolar kim tarafında uygulanıyor? Bu ambargolar, 186(1964), 541(1983) ve 550 (1984) tarih ve sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarını alanlar ve GKRYni 1 Mayıs 2004 itibarıyla ABne tam üye olarak kabul edenlerdir.

Rum Yönetimi Annan Planına ‘evet diyeceğine dünyayı inandırmıştı. Ama 2004de  GKRY Başkanı  Tasos   Papadopulos   “…Ben bir devlet devraldım, bir toplum bırakamam…” diyordu.

GKRYni   “Kıbrıs” olarak 1 Mayıs  2004den ABne tam üye olarak kabul edilmesi 1959 Zürih ve Londra ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşmalarına  aykırı olması dolayısıyla yasal değildir. Kıbrısın ABne tam üye olması uluslararası anlaşmalara aykırıdır.  AB , dün olduğu gibi bu gün  de Kıbrıs Türk halkına  ve KKTCne haksızlık yapmaktadır. Kıbrıs Türk halkına yapılanlar haksızlığın da ötesinde  insan haklarına aykırıdır.  Gelinen noktada  ABnin saygınlığı ve inandırıcılığı               kalmamıştır.

ABnin Kıbrıs sorununa dahil olması 1990 yılında  GKRYnin  üyelik başvuruyla başlamıştır. 1993 yılında AB  Komisyonunun   olumlu görüş bildirmesiyle  Güney Kıbrısın 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti olarak  ABde Kıbrıs sorununa taraf oluyordu. ABnin  Kıbrıs sorununa  müdahil olmasının  Kıbrısta siyasi bir çözüm bulunmasına  olumsuz bir etki yapmıştır.  Çünkü , özellikle   1999 Helsinki  Zirvesinde  ABnin  Rum kesimine  Kıbrıs sorunu ister çözülsün,  ister çözülmesin  AB üyeliğinin  garanti edilmesi , Kıbrıs  sorununun   kökleşmesinde  önemli   bir rol oynamıştır.

1999 Helsinki Zirvesinde alınan  bu kararla  AB üyeliğini  garantileyen  Rum tarafı sorunun siyasi   çözümüne  engel olmuştur.  Bunun öncesinde  BM Konseyinin 541(1983) ve 550(1984) sayılı kararlarıyla GKRY Kıbrısta tek devlet ve tek hükümet olarak   tanınmalarının yanı sıra  bir de AB üyeliğini  garanti etmeleri Rumları Enosisin   gerçekleştiğine  inandırmıştı.

24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumu  sonrası da  BM ve AB Kıbrıs Türk halkına uygulanan   ambargoları ve izolasyonları   kaldırmadılar.  Gerçek şu ki  AB, Ruma teslim olmuştur. Rum, AB üyesi iken   AB ne  Kıbrıs Türk halkına ne de KKTCne uygulanan ambargoları kaldırabilir, ne de Türkiye ile  olan müzakerelerinde ilerleme sağlayabilir!..

Sonuç olarak; BM Güvelik Konseyi  ve AB  almış oldukları kararlarla  Kıbrıs sorununun siyasi çözümünü  zorlaştıran bir rol oynamışlardır.  Hak ve adalet dağıttığını iddia eden BM  aciz kalmıştır.

Annan planını kabul etmemiz için bize   söz ve vaatlerde bulanan  hatta tehditte bulunan  AB ve BM Güvenlik Konseyi taahhüt ettikleri yükümlülükleri acaba neden yerine getiremiyorlar?...

Bu konuda suçlu Kıbrıs Türk halkıdır, KKTCdir!...  Konu büyük güçlerin  KKTCne bir özür borcu vardır. Kıbrıs Türk halkı  ayağa kalkmalı ve  haklılığını dünyaya   haykırmalıdır. Anavatanımız Türkiyenin  de desteğiyle Kıbrıs  Türk halkı  olarak , KKTC olarak,  Siyasi Partilerimiz, Toplumsal örgütlerimiz büyük bir azim ve kararlılıkla haklı mücadelemizi   yüksek sesle duyuracak olursak;  BM Güvenlik Konseyi de AB de Kıbrıs Türk  halkının   hakkını teslim edecektir.

Yeter ki , “barış şimdi, hemen barış” söylemlerini   bir tarafa bırakalım!… Yeter ki  Garanti Anlaşmalarına , siyasi eşitliğimize, self-determinasyon hakkımıza, egemenliğimize  ve  devletimiz KKTCne sahip çıkalım!... Yeter ki 32 yıllık bağımsız ve egemen devletimize anavatanımızla işbirliği içerisinde   tanınma istemek için ayağa kalkalım . İnanınız ki çok kısa sürede onlarca devlet KKTCni tanıyacaktır…

 

Bu bir hayal değildir, yeter ki irade sahibi olalım!...