Gazeteci-yazar Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” adlı kitabını bir yakınım göndermişti bana Ankara’dan. Öylesine muhteşem bir çalışmanın ürünü olarak elime ulaştı. Gerçekte bu kitap, bütün Türk tarihini ve özellikle Mustafa Kemal’in hayatını ve başarılarını, anekdotlarla anlatıyor.
Ben şahsen bir gazeteci olarak bu kitaba sahip olduğum için mutluyum. Çünkü kitap, her gazeteci ve yazar için önemli bir kaynaktır.
Kitabın tümü bembeyazdır ve ön kapağında sadece M.Kemal imzası vardır. Arka kapağında ise Atatürk’ün kalpaklı bir resmi ve Türk gençlığıne hitabının sözleri vardır.
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen...” diye ifadeler...
Bu kitabın okunma zamanı tam da şimdidir. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılının kutlandığı bu zamanda. Bu kitabı incelediğinizde, unuttuğunuz veya hatırlayamadığınız pek çok şeyi bulacaksınız.
Kitabın ilk sayfasında yine Atatürk’ün şu sözleri yer alıyor imzasıyla birlikte.
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfidir.”
Bu sözler çok mesaj veriyor. O masajdır ki Türk milleti dört elle onun fikirlerine, yarattığı Türkiye’sine ve ilkelerine sarılmıştır. Bu sarılış, milli iradenin ve milli şuurun gelişmesine ve pekişmesine büyük bir dinamizmdir.
Zaten Türk gençliği, öğretmen ve öğrencisiyşle, kadınıyla erkeğiyle, askeriyle ve köylüsü, çiftisiyle Atatürk düşünce ve fikirleriyle donanmışlardır ki, Türkiye ta buralara gelmiştir.
Ata’mız maalesef çok genç denecek en verimli çağında aramızdan ayrılmıştır. O ayrılış çok acı olmuştur.
Bazen aramızda az da olsa çatlak sesler çıkıyor. Belki Atatürk yaşasaydı, bu hainler onu vatan haini ilan edeceklerdi. Nitakim padişahın son fermanı, “Mustafa Kemal’i bulduğunuz yerde vurunuz” emriydi. İşte o kurtarıcı kahramanın Türk milletine verdiği Cumhuriyet biçimidir ki, dünyadaki yerini almış oluyor.
Yılmaz Özdil’in bu kitabı esasında bir biyografik, siyasal ve sosyolojik anlamda yazılmış ve önümüze konmuştur.
Mustafa Kemal’in Selanik’te doğuşu ve millet kurtuluşuna kadar uzanan uzun ve badirelerle dolu bir yolun kronolojik yazılışıdır.
Esasında roman tadında yazılmış bu kitabı eminim sizin de ufkunuzu açacak ve bildiğinizi sandığınız bilgilerle kendinize geleceksiniz.
Yazar Samsun gezintisiyle ilgili bir anlatıyı kitaba koymuş...
1924... Samsun gezisindeydi.
Kendisine eşlik eden gazeteciler “Nereden ilham aldığını, kimlerden kuvvet aldığını” sordular.
Hiç cevap vermemden ayağa kalktı, kendisini karşılayan kalabalığa doğru birkaç adım attı. “Hoşgeldiniz” diyerek fötr şapkalı birinin elinden tuttu. Sonra da gazetecilere dönerek şu cevabı verdi:
“Bizler dünyaya geldiğimiz zaman, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesle birlikte, yok edici bir zorbalığın peşindeydik. Ağızlar kilitlenmişti. Öğretmenler yalnızca bir noktayı dimağlarına yerleştirmek zorunluluğunda tutuluyordu. Benliğini, herşeyini unutarak, bir korkunç hayale boyun eğmek, onun kulu kölesi olmak... Bununla birlikte, hatırlamak gerekir ki, o baskı altında bile, bizi bugünler için yetiştirmeye çalışan gerçek ve fedakar öğretmenler eksik değil. Şimdi burada bir büyük kişiye rastladım. Naküyiddin Bey, askeri rüştiye birinci sınıfımda öğretmenimdi. Bana henüz ilk bilgileri öğretirken, gelecek için ilk düşüncelerimi de vermişti. Baylar, açıklamak isterim ki, İlk esin kaynağı, ana baba kucağından sonra, okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır.”
Atatürk’ün bu sözleri, öğretmenlerinize sahip çıkınız ve değer veriniz, anlamına geliyor. Ve daha nice anekdot...
Naküyiddin Yücesoy, Selanik askeri lisesinde Fransızca öğretmeniydi. Mezuniyetten sonra da temasları hiç kesilmedi. Öğrenci Mustafa Kemal, Abdülhamit rejimine karşı Vatan ve Hürriyet Cemiyetini gizlice örgütlerken, bizzat yardım etmişti.
Mustafa Kemal’in “Kendisine minnet borcum var” dediği bir başka öğretmeni, Manastırdaki tarih öğretmeni Mehmet Tevfik Bilge’ydi. Türk tarihini, Fransız Devrimini bu öğretmeninden öğrendi. Tarih kültürünü bu öğretmeni sevdirdi. “Bana yeni ufuklar açtı” diyordu Atatürk.
Atatürk’ün çocuklu ve gençlik yıllarına benliğine yerleştirdiği özgürlük kavramı öyle gelişti ve büyük Türkiye’yi savaşlar kazanarak kurtardı.
Esasında Fransız Devrimi önemli bir dönem kavgasıydı. O devrim de monarşi ile demokrasinin çatışmasıydı.
Ben yine de bu kitabı okuyun, diyorum.