1968 yılında Beyrutta başlayan ve aralıklarla 15 Temmuz 1974deki Yunan Cuntası darbesine kadar devam ve duraklama dönemine giren toplumlararası görüşmeler 1974 Barış Harekatı sonrası, 25 Ağustos 1974de adayı ziyaret eden BM Genel Sekreteri Kurt Waldeimin gayretleri sonucu 26 Ağustos 1974de Denktaş ve Klerides insani konuları görüşmek üzere haftada bir kez biraraya gelmeye başladılar.
Nisan 1975de BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim gözetiminde başlayan Viyana Görüşmelerinin üçüncü turunda 30 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında Nüfus Mübadele anlaşmasına varılmıştır. Bu Anlaşmaya göre: İsteyen Kıbrıs Rumları Adanın Güneyine geçebilecek ya da Kuzeyde ikamet edebilecek; Güneyde ikamet eden Kıbrıs Türkleri ise Adanın Kuzeyine göç edebilecekti. Bu anlaşmaları ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyeti adına Kıbrıs Temsilciler Meclisi Başkanı Glafkos Klerides ve Adanın Kuzeyinde 13 Şubat 1975de ilan edilen Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf Raif Denktaş imzalamıştı.
Bu Anlaşmanın Eylül ayı içerisinde BM gözetiminde fiilen uygulanmasıyla Güneyde kalan 8000 kadar Türk kendi arzularıyla Kuzeye geçmiş, Kuzeyde kalan Rumların birçoğu da kendi arzularıyla Güneye geçen Kıbrıslı Rumların sayıları 120 bin iken Kuzeye geçen toplam Kıbrıslı Türk sayısı da 65000 civarındadır. Kaynak: Dünden Bugüne Kıbrıs tarihi ve Kıbrıs Sorunu III.
1975 Mübadele Anlaşması, her iki halkın yeniden çatışma ortamına girmemesi açısından son derece iyi düşünülmüş , yerinde bir anlaşmadır. Bu anlaşma ile fiilen Adanın Kuzeyi Türk, Güneyi ise Rum nüfuslu hale getirilmiş oldu.Esasında bu anlaşmayla birlikte mülkiyette Global çözümün gerçekleşmesi gerekiyordu. Maalesef bu konu yıllarca gündeme getirilmedi.
Nüfus Mübadelesi , 20 Temmuz 1974 Barış Harekatının en önemli sonuçlarından biridir. Nüfus aktarması ile her iki taraftaki esirler, yaralılar ve sivil halkın istedikleri bölgeye geçmesi sağlanmış ve iki toplumlu , iki kesimli Federal bir Cumhuriyetin temelleri oluşturulmuştu.
Ancak Toplumlararası görüşmeler sürerken Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs sorununu BM Güvenlik Konseyine taşıması sonucu BM Güvenlik Konseyi almış olduğu 13 Mayıs 1983 tarih ve 37/253 sayılı kararında: 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin bütün ada topraklarındaki egemenliğini vurguluyordu. Bu kararda ‘sözde işgal kuvvetlerinin Adadan çekilmesi, tüm göçmenlerin evlerine dönmesi isteniyordu. BM Güvenlik Konseyi bu kararında, silah zoruyla 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin yerini almış bulunan Rum devletinin Kıbrıs Türk halkına kabul ettirilmesi için diğer devletlere yardım çağrısında bulunuluyordu.
BM Güvenlik Konseyi kararlarında ilk kez ‘Kıbrıs Cumhuriyeti halkı deyimini kullanarak Kıbrıs sorununa yeni bir boyut kazandırıyordu.Bu karar kabul edilemez bir karardı . Bu karar iplerin kopmasını sağlamıştı. Nitekim KTFD Meclisi 17 Haziran 1983de aldığı kararla yayınlamış olduğu bildiride “Kendi Kaderini Belirleme Hakkı”nı ilan etti ve 15 Kasım 1983de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.
Her şeyden önce BM Güvenlik Konseyinin 13 Mayıs 1983 tarih ve 37/253 sayılı kararı alınırken o günde konu edilen ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyeti uluslararası Hukuka göre yasal değildi ve silah zoru ile Kıbrıs Türk halkının 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinden dışlanması ile birlikte Rum devletine dönüşen ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin BM üyeliğinden çıkarılmış olması gerekiyordu.
Bir başka konu; BM Güvelik Konseyi bu kararında tüm göçmenlerin evlerine dönmesi istenirken yine BM Genel Sekreteri KurtWaldeimin gözetiminde yapılan 1975 Nüfus Mübadelesi nazarı dikkate alınmamıştır, neden? Dahası ilerleyen günlerde BM Güvenlik Konseyi ayni hataya düşerek almış olduğu 541(1983) ve de 550(1984) sayılı kararlarında da hatalıdırlar ve derhal bu kararların iptal edilerek KKTCnin tanınmasına giden yolun açılması gerekmektedir.
Bir siyasi çözüm bulunur veya bulunmaz ; bir anlaşma yapılır veya yapılmaz en önemli konulardan biri “İki halkı bir arada yaşatma düşüncesinden vazgeçilmelidir”. Günümüzde, BM ve AB yetkililerinin desteğinde Rumlar Federal bir sistemle KKTCni ortadan kaldırmak ve Türk askerinden kurtulmanın yollarını aramaktadırlar...
Federal bir devletin oluşmasının ardından AB normlarının uygulanmasıyla gelecek , 4 Temel Özgürlük olarak serbest dolaşım, serbest yerleşme, serbest mal-mülk alınması ve serbest çalışma, iş kurma sonucu iki bölgelilik ortadan kalkacaktır. Kıbrıs Türk halkı da bireysel hakların ötesinde bir hakka sahip olamayacaktır, AB normlarının uygulanmasıyla tüm haklarımız kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur….
1975 Mübadele Anlaşmasıyla bugün KKTCde ikamet edenlerden bir kısmı 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla kendi köylerinden göçmen olmuşlar veya öncesinde 1955-1958 yılları arasında göçmen durumuna düşmüşlerdir.Bu insanların bir kısmı 55, bir kısmı 52 veya 41 yıl önce yerleştikleri bölgelerde kendi hayatlarına yön vermeye çalışan insanlardır.Bu insanlar özellikle 1974 Barış Harekatıyla Kıbrısa gelen barış ve huzur ortamında , bahçesinde , tarlasında çalışan ve kendi iş yerini kuran insanlardır.On binlerce insanımızın çocukları bu topraklarda doğmuş ve kırklı yaşlara gelmişlerdir.
Şimdi Rumlar, Bireysel Mülkiyet hakkımız vardır, diyerek bu insanların evlerinden ve iş yerlerinden çıkarılmasını istiyorlar. Kıbrıs Türk halkının %95i güneydeki malına-mülküne dönmek istemiyor.Madalyonun diğer yüzüne bakacak olursak bu insanları zorla iş yerlerinden , evlerindençıkarıldıklarını düşününüz. Bu insanların yeniden bir hayat kurması, hayatına bir düzen vermesi kolay mı? Kıbrıs Türk halkı neden huzursuz edilmek isteniyor , anlamış değiliz…
Hiç kimsenin mağdur edilmeyeceğini söylemek kolaydır.Ya bunu uygulamak!...Mülkiyet Komitesi on binlerce insanın işini kaç yılda çözebilecek!.. Sanki çareler tükenmiş!... İnsanlarımız Komitelere havale edilecek…Bu konular ciddi konulardır, bu konular hayati konulardır, bu konular insani konulardır. KKTC olarak, Kıbrıs Türk halkı olarak bir yerde yapacağımız geri dönülmez bir hata Kıbrıs Türk halkının geleceğini karartacaktır.
Uluslararası hukuka göre yasal bir devlet olan KKTC ile silah zoruyla kurulan ve uluslararası hukuka aykırı olan , yasal olmayan ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyeti ayni kefeye konulamaz. Günümüzde yer alan görüşmelerde 1975 Mübadele Anlaşmasının ruhuna aykırı bir hareketle bulunulamaz. Nedeni ne olursa olsun iki bölgelilik sulandırılamaz….