I975 başlarından beridir toplumsal olarak kendimizi bir dejenerasyonun içinde bulduğumuzu kimseler inkara kalkışmasın.

Savaş sonrası “iş bilenin kılıç kuşananın” mantığı başları ayak, ayakları baş konumuna getirdi.

Ülkede hakkaniyete dayalı olmadan gerçekleşmesine göz yumulan paylaşımlar  ne yazıktır ki Kıbrıs insanının  ağırlıklı olarak var olduğu “orta” sınıfı adeta katletti!

O denli şımarık nesiller var ettik ki “Allah bu toplumu felaketlerle sınamasın” deyişini yıllardır hiç dilimden düşürmedim.

Bakıyorum da Korona virüsü adı verilen ve dünya ile birlikte bizde de ölümü, yok olmayı ayaklarımızın önüne kadar getiren illet bile kendimize çeki düzen vermemize yeterli olamadı!

Her zor durumlara girildiğinde “Türkiye yanımızda” desturuna sarılmamız da ses getirmedi.

Bir taraftan anavatan Türkiye nin başı da Corona virüsü ile dertte! Yine de elinden geleni yapıyor, ilaç gönderiyor, gıda yardımı yapıyor. elde kalan sütümüzü değerlendiriyor, yanımızda duran bir tek o var.

 Bütün bunlara karşın nankörlük diz botalarımdan duyduğum deyişle,

“hem Muskofa dua edecek, hem de Padişahtan yardım dilemek olmaz” sözü geldi, geldi tam da bize isabet etti!

KKTC yi temsil yetkisine sahip olanların diklenmeleri, amacın dışına çıkan ifadeleri, uyum kavramını bir anlamda bertaraf etti!

Gerilen ilişkiler sonrasında, ihtiyaçlıya çok uzun sayılabilecek zamanlardan beri kendi yağımızla kendi ciğerimizi  kavurmak mecburiyetini getirdi !

Hele dünyayı kasıp kavuran Corona virüsü ( Covid-19) sağlık açısından toplumu kıskacın içine alması yanında ekonomik bakımdan da toplumu adeta çökertti!

Dünya ölçeklerine göre iğne ile kuyu kazmaya benzeyen sağlık önlemler yanında ekonomiyi ayakta tutabilmek için ortaya konan çabalar yorgan boyunun dışına taştı.

Yanlış anlaşılmasın bunu bir eleştiri olarak ifade etmiyorum. Geçtiğimiz günlerde yazdığım bir makalede de belirttim. Eldeki kumaşın arşını belli, olanaklar ortada!

Ne var ki bazı kesimler hala daha bu yaşananlardan sonra her şey eskisi gibi olacak gibi bir yanılgı içindedirler. Hala daha dersler almaktan uzak “bir elleri yağda, bir elleri balda hayat ı sürdüre bileceklerini zannediyorlar.

Aklımızı başımıza alma zamanı geldi de geçti bile!

Göreceksiniz maaşlardan kesilmeye çalışılan %25 ler yeterli olamayacak!

Limana m dayanan yüklü gemileri boşaltmamakta direnen liman işçileri artık eskisi gibi “küçük dağları ben yarattım “diyemeyecek, ek mesailerle saltanat sürenler artık bu ahkamı sürdüremeyecek.

Hayatın durduğu, sokakların sessizliğe büründüğü bir ortamda dış temsilciliklerde görev yapanlar dolgun maaşlarla “saltanat” sürdüremeyecek. Müşavirler yattığı yerden maaş çekemeyecek, Gümrük memuru maaşın üzerinde ek mesai alamayacak. RHA larla artık okulundan çocuklar aranamayacak, market işleri yapılamayacak.

Ekonomi bundan böyle büzülmek zorunda!

Uzun yıllardan beridir Türkiye ninşikayetçi olduğu sistemsizlik kendiliğinden gelmiş olacak. Belki de politikacı profilinde bile değişiklikler yaşanacak.

Zira bunların devamına müsaade edenler siyaset sahnesinde olamayacak!