İnsan Hakları Zirvesine Katılan Liderler Onuruna “Ev sahibi”...
İnsan Hakları Zirvesine Katılan Liderler Onuruna “Ev sahibi” olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen yemeğe KKTC Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncının davet edilmesi üzerine yemeğe katılmayarak Atinaya giden Anastasiadisin bu olumsuz çıkışına Rum medyası ve Rum kamuoyu büyük bir destek verdi. Ancak ne yazık ki Rum medyası ve Rum kamuoyu yanında Türk tarafında da Anastasiadisi haklı görenler de vardır, bu asla kabul edilemez… Anastasiadisi haklı görenler bilmelidirler ki Anastasiadise verilen destek onu, Anastasiadisi bu tür krizleri sürdürmeye ve görüşme sürecini baltalamaya devam etmesine ve masaya her dönüşünde taviz istemesini sağlamaya yöneltmektedir…. Anastasiadisin İstanbulda ve sonrasında gösterdiği tepki ile vermek istediği mesaj : “…Kıbrıs Türk halkı asla Rum halkı ile eşit olamaz , Kıbrıs Türk Halkının siyasi eşitliği olamaz, iki halk arasında denklik söz konusu olamaz…” anlamındadır. Anastasiadisi , KKTCnin tanınma korkusu sarmıştır. Korkunun ecele faydası yoktur!... ÇOK YAKINDA Anastasiaidsin korkuları gerçekleşecektir… Anastasiadis, bu fırsatı değerlendirmeye çalışırken esas yüzünü de göstermiş oldu. Anastasiadis adeta “Ben tanınmış bir devletin Cumhurbaşkanıyım, dünya kamuoyu önünde, BM üyesi ülke temsilcileri önünde , ‘sahte devletin Cumhurbaşkanı ile ayni salonda bulunmam yakışık almaz” dercesine İstanbuldan ayrılmıştır. Şimdi bu gerçekler ortada iken yarın yine Anastasiadis ile sayın Akıncı ayni masada ne konuşacaklardır? Rumların hayal ettiği siyasi çözüm ile Türk tarafının düşlediği siyasi çözüm modeli ayni olmadığına ve olamayacağına göre neyi konuşmaya devam edeceklerdir!... İşte gerçekler ortada ve bir vesile ile Anastasiadis bir kez daha siyasi çözüm ile ilgili olarak ne düşündüğünün ve ne demek istediğinin mesajını verdi. Bu mesajı doğru okumalıyız !... Kabul etmek gerekiyor ki Kıbrısta adil ve kalıcı bir barış için her iki lider çok farklı düşünüyorlar. KKTC Cumhurbaşkanımız sayın Akıncı çok iyi niyetle göstermiş olduğu yaklaşımlara maalesef gereken yaklaşımı karşı taraf göstermemektedir, gösterememektedir, çünkü hesap vermek durumunda olduğu bir Rum Ortodoks Kilisesi vardır…. Gerçek şu ki Rumlar, 541(1983) ve 550(1984) sayılı BM Güvenlik Konseyi kararları ile Kıbrısta tek meşru devlet ve tek meşru hükümet olarak tanınmanın ve de 1 Mayıs 2004 itibarıyla AB üyesi olmanın rahatlığı içindedirler ve bu kazanımlarını kullanıyorlar; Kıbrıs Türk Halkının siyasi eşitliğini, egemenliğini ve self-determinasyon haklarını göz ardı ederek AB üyesi Yunanistanda , Batı Trakyadaki kardeşlerimize reva gördükleri ‘Azınlık haklarından öte haklar tanımak istemiyorlar. Rum kendilerine göre adil ve kalıcı bir barış için Türk askerinin Kıbrıstan çekilmesi, garanti anlaşmalarının iptalini, tüm göçmenlerin evlerine dönmesini , Kıbrısta AB normlarının uygulanmasını istiyorlar. Rumlar Kıbrıs Türk halkının ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetine yama olmasını ve ‘azınlık haklarına razı olmasını istiyorlar. Rumlar tek egemenlik, tek vatandaşlık , tek uluslararası temsiliyet istiyorlar. Kıbrısta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm için ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin anavatanımız Türkiye tarafından tanınmasını ve tüm limanlarını Kıbrıs Cumhuriyeti gemilerine ve uçaklarına açılmasını istiyorlar… Peki biz buna karşı ne yapıyoruz? Kıbrıs Türk halkına yaşama hakkı tanımak istemeyenleri iyi niyetimizden , Kıbrısta adil ve kalıcı bir barış ve siyasi çözüm adına ısrarla görüşme masasına davet ediyoruz… Görüşme masası tehlikeye giriyor diye üzülmeyelim. Zaten zoraki devam ettirilen bu görüşmelerden bir sonuç alınması mümkün değildir. Sayın Akıncı, masadan kaçan Anastasiadise “Anlaşılması mümkün olmayan fevri tepkileri bırak” diyerek çözüm çabalarının arttırılmasını önerirken Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, 2016da çözüm hedefine ulaşmak için zamanı iyi değerlendirmek gerektiğini vurgulayarak , “Cumhurbaşkanımız Kıbrısta bir an önce çözüme ulaşmak amacıyla sürdürdüğü çabayı ikiye katlamaya hazırdır “ dedi. Halbuki Kıbrıs Türk halkına ve yetkililere düşen görev “Herkes yoluna” demekti. Bize düşen görev KKTCnin tanınması için yola çıkmaktı!....