3 Haziran 1997de Lüksemburgda yapılan Zirve toplantısında “Kıbrıs” ile tam üyelik görüşmelerini başlatma yönündeki  kesin kararını alan ; 30 Mart 1998de ise tam üyelik görüşmelerini başlatan AB, Kıbrısta  iki taraf arasında devam eden  görüşmeler sürecine son yıkıcı darbeyi indirmişti.Kıbrıs Türk halkının tüm itirazlarına rağmen  alınan bu  karar Rum tarafının daha da uzlaşmaz bir tavır almasına neden oluyordu.

GKRY eski Başkanı Glafkos Kleridesin  o günde 3 Haziran 1997de Rum basınına yansıyan : “Rum Yönetiminin doğrudan görüşmelere katılma kararı” , “Cumhuriyet”in AB  üyeliği hedefi doğrultusunda alınmış tamamen kozmetik bir adımdır sözleri Rumların gerçek niyetinin açık  bir göstergesiydi.

Annan Planı ile Kıbrısta başlayacak yeni oluşumlar, Annan Planının gerçekleşmesi  halinde  Türkiyenin yıllardan beri izlediği askeri stratejilerin de  önemli ölçüde  değişmesine  neden olabilecek türdendi. Annan planı ile  Kıbrıstaki Türk askerinin  varlığı zaman içinde  kademeli olarak azalmış olacak ve belli bir dönem sonrasında da Adada Türk askeri varlığına gerek kalmamıştır gibi kararlar çıkartılabilecekti.

Megali-İdea ve Enosis hayali içinde yaşayan  Rum-Yunan ikilisi için böyle bir gelişme   bilinen hayallerinin  hayata geçirilmesi yönündeki bir engelin daha ortadan kaldırılması demekti!....

Halbuki  1960 Garanti Anlaşmasının I. Maddesi “1960Kıbrıs Cumhuriyeti”nin  AB üyeliğini sürekli ve koşulsuz olarak engellemekteydi.

Annan Planına görehedef  tek vatandaşlığı , tek egemenliği ve tek temsiliyeti  olan bir Kıbrıs devleti yaratmaktı. Bu planın uygulanmaya başlamasıyla    Kıbrıs Türk halkının  egemenliği  , bağımsızlığı ve KKTC ortadan kalkacakve  Kıbrıs Türk halkı ancak azınlık haklarına sahip olabilecekti.    Daha sonraki süreçiçerisinde de  Kıbrıs Türkü Rum nüfusu içinde asimile edilerek eritilecek, Girit misali yok olacak  ve Rumların adaya  tek başlarına sahip olmalarına zemin yaratılmış olacaktı.

İki kesimlilik ortadan kalkacak, 85 bin Rum kuzeye geçirilecek, AB normları çerçevesinde   “serbest dolaşım, serbest yerleşim , serbest mal-mülk satın alınma hakları” nında uygulanmaya başlamasıyla  tüm göçmenlerin evlerine dönmeleri için yeni bir ortam hazırlanmış olacaktı.

Emrivakilerle gelecek böyle bir ortamda buna barış ve uzlaşma demek , anlaşma demek mümkün müydü?

Annan Planı ‘Adil ve Kalıcı” siyasi bir çözüm getirmiyordu. Bu plan, tarafların kendi aralarında mutabık kalmadıkları ve de emrivakilerle gelen  bir ortamın zorla kabulünün ta kendisiydi. Büyük güçler öyle istemişti!...Annan planı ile  dolaylı olarak Enosisin gerçekleştirilmesi hedefleniyordu.

Annan Planı, Rumlara Kıbrısın tümüne sahip olma olanağını veriyordu. Annan planı, Kıbrıs Türk halkını anavatanı Türkiyeden ayırıyordu. Yabancı hukukçular bile bu planın kabulü , Kıbrıs Türk halkının intiharı  olur diyordu…

Annan planı 1960 “Garanti Anlaşmaları”nı sulandırıyordu. Annan Planı mal-mülk sorununu halletmiyordu. Annan planı , Kıbrıs Türk halkının yarısından fazlasını göçmen durumuna düşürüyordu.

Annan Planı , iki halka eşit egemenlik hakları tanımıyordu. Annan Planı ile Kıbrıs Türk halkı devleti KKTCni , egemenliğini ve bağımsızlığını kaybediyordu.

Bugün aklı sonra Kıbrıs sorununun çözmeye çalışan BM ve sözde Kıbrıs Cumhuriyetini ABne üye  yaparak anlaşmazlığı ve uzlaşmazlığa   imza koyan AB ve diğer  büyük güçler Kıbrısı sorunlar yumağı haline getirmişlerdir. Sorun Kıbrıs Türk ve Rum halkları arasında görünse de günümüzde  Kıbrıs sorununa  müdahil olanlar köşe kapmazca  oynamaktadırlar.

Yıllardan beridir ekonomik ambargolar ve baskılar altında olan çaresiz ve hareketsiz   duruma gelen Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs sorununun bir anlaşma ile sonuçlanmasını herkesten çok istemektedir.

Rumların hedefindegaranti anlaşmalarından kurtulmak vardır. Rumlar Türkiyenin garantör devlet olarak Kıbrısta asker bulundurmasını istemiyorlar ve de anavatanımızdan gelen kardeşlerimizin geri dönmelerini istiyorlar.

Annan planında 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin oluşturan Şubat 1959 Zürih ve Londra anlaşmalarıyla garanti altına alınmış iki egemen güçten biri olan Kıbrıs Türk toplumu Rumların insafına bırakılmak isteniyordu.Annan Planı ile Kıbrıs Türk halkı azınlık durumuna getirilmek isteniyordu. , Annan Planı İngiltere gibi Kıbrısa üslenmeye çalışan  AB ve ABDnin marifetleriydi.

Ben bir devlet devraldım, bir toplum devredemem” diyen Rum lideri Tasos Papadopulos liderliğindeki Rumların referandumda “hayır” yönünde oy kullanacaklarının gündeme gelmesiyle başlayan süreçte AKEL Genel Sekreteri Hristofyas da aldığı “hayır” kararıyla; Rumlar %76 oranında “hayır” oyu kullanırken , Annan planına %65 oranında “evet” diyen Kıbrıs Türk halkını ise ölüm fermanı olan bu Annan planından kurtaran Rumlar olmuştur. Kıbrıs Türk halkının  sonunu hazırlayan Annan planına  hayır diyen Rumlara Kıbrıs Türk halkı teşekkür borçludur.

O günde Türk tarafında yayınlanan gazetelere verilen ilanlarda “Kıbrıslı Türkler, ya hayır diyerek uluslar arası toplumda tanınmayan bir devletin vatandaşları olarak , dış dünya ile ekonomik  ve siyasi bağlantılardan kopuk, gelecek kaygısı taşıyan bir yaşam sürdürme riskini alacak ya da “evet” diyerek Kıbrıs Türk Devletinin vatandaşları olarak kendi toprakları üzerinde egemenliğini ve kimliğini koruyan  , AB vatandaşlığı ve dünya ile bütünleşme imkanı sağlayan bir yaşamı tercih edecekler  denilerek son derece güzel tablolar çizilmekteydi.

Annan planına evet diyen Kıbrıs Türk halkı , verilen vaatlere rağmen 11 yıldan beri  dünya ile bütünleşemedi.  Hani o verilen sözler!...Toplumsal olarak değil de “Bireysel haklar” dan yararlanarak  AB vatandaşı olmanın da hiçbir önemi ve değeri yoktur. AB ülkesi Yunanistanda , Batı Trakyada yaşan 150 bin, Rodosta yaşayan 6 bin, İstanköyde yaşayan 2500 ve 12 Adalarda  ve diğer kent ve kasabalarda yaşayan Türklerin  durumu içler acısıdır…..

Annan Planı Referandumu öncesi Kıbrıs Türk halkının evet demesi için ticari ambargoların ve izolasyonların kaldırılacağını , KKTCnin uluslar arası platformlarda tanınacağı vaadini veren dış güçler şimdi nerede!..

 

Ya Rumlar Annan Planına evet demiş olsalardı!...