Bundan böyle anılarımızda ve hafızamızda iyi haliyle kalacak gözlerimizin önünde, sevgili Asil Nadir. Vatanı ve milleti için çırpınan, herkesin kalbine dokunan, açlara ekmak veren ve yatırımlar yapan Asil Nadir...
Rahatsız olmasaydım mutlaka cenazesine gidecektim. Lakin gazete ve televizyonlardan gördüğüm kadarı ile cenazesi, mahşeri bir kalabalıkla olmadı. Normal bir katılım oldu. Ben de merak ediyordum onun cenazesi nasıl olacak diye. Benim gibi nice insan merak ediyordu. Arabalar park yeri bulamayacaklar. Mezarlık insan başından görünmeyecekti.
Bu bir etkileşimdir. Demek Asil Nadir boşuna yapmamış vasiyetini. Ne demiş Asil Nadir ölümün eşiğindeyken? Bakınız.
“Pek çok insanı zengin ettim. Pek çok insana elimi uzattım. Lakin pek çok insan da bana ihanet etti. Onlar arkamdan gelmesinler.”
İşte benim teşhisimle örtüşüyor onun tasiyeti. Bir yerde son sözleri bir vasiyet anlamındaydı.
Bu sözlerinden bir de şunu anlıyorum. Asla ve asla onları affetmedim anlamında.
Asil Nadir sadece Kıbrıs’ta değil, bütün dünya üzerindeki güçlerle bir büyük savaş vermiştir. İngiltere’de iş insanı olarak ilk 10’a girmesi nedeniyle İngiltere Kraliçesinden ödül almıştı.
Bir önemli cenaze töreninin bir gereği olarak Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da son konuşmayı yapmıştır. Bakınız Ersin Tatar’ın sözlerine...
“Asil Nadir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınması için cesur beyanatlar vermişti. Bunun yanında yatırımlar yapmıştır. Nadir, Kıbrıs’ın narenciyesine el atarak narenciyenin pazarlanmasını sağlamış ve üreticileri rahatlatmıştır. Asil Nadir çok büyük haksızlıklara uğramıştır. Güney Kıbrıs’tan saldırılar devam ediyordu. Nadir İngiltere’de yasaklı olduğu bir dönemde satın aldığı uçağı ile şifresini değiştirmek suretiyle KKTC’ye direk uçuş yapmış ve özgürlüğüne kavuşmuştur. Bunu yaparken adeta bütün dünyaya meydan okudu.”
Ersin Tatar’ın hayatını yazdığım “Zirvedeki Adam” kitabıma Asil Nadir-Ersin Tatar ilişkisini almıştım. Hayatının en önemli yıllarını Ersin Tatar’la geçirmişti.
25 Kasım 2024 tarihinde Ersin Tatar’ın bir yemeği vardı biz üç gazeteciye. Bendeniz, Akay Cemal ve Ahmet Tolgay kardeşlerim. O gün yemeğe katılım için saraya vardığımızda Asil Nadir’i tekerlekli sandalyede salonda oturur bulmuştuk. Şu veya bu şekilde Asil Nadir’le maalesef beraberliğimiz olmamıştı. O günkü buluşmamız benim için ilk ve sondu.
O gün kulak rahatsızlığından bahsetmişti. Ben de kendisine Dr. Halil Uzuner’i tavsiye etmiş ve aynı gün o sorununu çözmüştük. Hatta yemekte oğlum Dr. Mustafa’nın bir gözünü ameliyat ettiğini ve ikinci gözünü de ameliyat edeceğini, bunun yanında beni böyle bir evlat yetiştirdiğim için kutlamıştı.
Asil Nadir’i o halde görünce bundan sonraki ömrünün daha uzun olmayacağını tahmin etmiştim. Yemekte bize bazı yaşadıklarını ve ne olması gerektiğini anlatmıştı.
Böyle bir adamın cenazesi mahşeri bir kalabalıkla kalkmalıydı. Bazılarına göre katılım tatminkardı. Ben o kalabalığı tatminkar bulmadım. Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın.
Hayatın gerçekleri olarak şu ölüm başımızda yok mu? Hayat ve Allah gerçeğinde herkes Allah’a olan can borcunu mutlaka öder. Gerçek dünya toprağın altındaki dünyadır. Orada herkes eşittir.
Yazın hayatımda makalelerimden toplamaları “Krallar da Ölür” adı altında yayınlamıştım. Esasında Ürdün Kralı Hüseyin’in ölümü üzerine yazdığım yazı başlığımı koymuştum kitabın adını. Krallar da Ölür.
Doğduk, emekledik, güldük, ağladık, başarılı olduk, olamadık. Sevdik sevildik veya sevilmedik. Sonunda herkesin geçeceği bir köprüdür şu ecel körüsü. Kimseye ayrıcalık yok. İster Cumhurbaşkanı ol, ister Başbakan, istersen Harun ol. Herkes bu yolun yolcusudur. Elimde olsaydı herhalde ben de Asil Nadir’i ölümsüzleştirirdim. Kim bilir... Belki kendisi ile yaşayanlar onun hatırasına atfen onun hayatını kitaplaştırırlar.
Üzerinden yıllar geçince hep bu toplum, seveni ve sevmeyeni ile, karnını doyuran ve doyurmayanları ile, vefalı veya vefasızlarıyle onu hatırlayacak ve yüreğinde bir sızı duyacaktır.
Güle güle güzel insan. Yolun açık olsun. Varsın senin cenazen mahşeri olmasın. Senin hatıran, gerçek dostlarının ve seni sevenlerinin kalbinde olacaktır. Hem de ebediyete kadar.