Rumların, Kıbrıs Türklerine yaptığı dünyada eşine az rastlanan hunharca katliamlardan biridir Muratağa, Sandallar, Atlılar köyü katliamı.
İnsanlık tarihinin yüz karası bir barbarlık.
Rumlar önce Atılar köyünde katliam yaptı.
Rumlar, Kıbrıs Barış Harekatı başlayınca birbirine yakın üç Türk köyü, Atlılar, Muratağa, Sandallar köyünde eli silah tutabilenleri esir almış, çocuk, kadın ve çok yaşlı olanları bırakmıştı. İkinci Barış Harekatı’nın başladığı 14 Ağustos’ta bu köylerde kalan çocuk, kadın yaşlıları toplayarak götürmüştü.
Muratağa-Sandallar köyünde yaşayan 80’den fazla Kıbrıs Türkü’nü birbirine bağlayarak, köyün yaklaşık iki kilometre dışındaki çukura götürdüler, otomatik silahlarla taradılar, vücutlarını parçaladılar, çukura attılar, yaktılar, üstünü dozerlerle gömdüler. Bulunmasın diye de çöplerle kapattılar.
Muratağa, Sandallar köylerinde yaşayan Türkler, 14 Ağustos’ta kayboldu, nerde oldukları bilinmedi. Katliam çukuru, yaşlı bir Türk çobanın bölgede dolaşırken toprak üzerinde el görmesi üzerine durumu yetkililere haber vermesi sonucu, 1 Eylül’de tespit edildi ve bölgede kazı yapıldı.
Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak hedefiyle hareket eden ve Kıbrıs’ı kana bulayan Rum-Yunan destekli EOKA teröristlerinin yaptığı barbarlık, BM Barış Gücü askerlerinin gözü önünde işlendi. 15 günlük bebeklerden, 95 yaşındaki ihtiyar dedeler EOKA teröristleri tarafından barbarca katledildi. Halkın Sesi’nin 2 Eylül 1974 tarihli manşetinde, katliamdan kurtulan köyün imamı Hasan Nihat, köylülerin ikazına rağmen BM Barış gücünün tedbir almadığını söylüyor. Bir İsveçli asker de, “Dünyada böyle bir vahşet olayına rastlamadım” diyordu.
Katliam çukurundan çıkarılan cesetler şu durumu gösteriyordu;
Rumlar, sivil insanları önce ellerini arkadan bağladılar, sonra otomatik silahlarla taradılar, el, kol, bacaklarını kestiler, bazılarının kafalarını vücutlarından ayırdılar, bir çukura doldurdular, yaktılar. Cesetlerin hemen hepsi birbirine bağlanmış. Annelerin cesedi, kucağına sarmaladığı bebeğinin cesediyle birlikte çıkarılmıştı.
*
İlk andan kazı çalışmalarına tanıklık eden Gazeteci Ergün Aydoğan, 2 Eylül 1974 tarihli Bozkurt gazetesinde yayımlanan “İlk Küreği Sallayışta Küçük Bir El Çıktı” başlıklı yazısında, o anları şöyle aktarıyor:
“Muratağa’da meydana çıkarılan korkunç katliamın devam eden kazılarını görmek üzere dün gece gazeteci arkadaşlarla köye gittim. Mücahitlerimizle Mehmetçikler ellerindeki kazma ve küreklerle çalışmalarına devam ediyorlardı. İşlerin rahat yürümesi için küçük bir jeneratör getirilmiş, geniş bir saha aydınlatılmıştı. Başçavuş Mehmet Şaşmaz ile bir Mehmetçik çöp yığınını eşelemeye başladılar. Daha ilk küreği sallayışta küçücük bir el çıktı…
Dirseğinden kopmuş bir el. Bir yaşındaki çocuk eli...
Sonra yüzüstü yatmış bir vücut göründü. Üzerindeki yığını aldılar. Baktık ki elleri arkasında bağlı... Başını aradılar, bulamadılar… Ayaklarından biri de yoktu... Kemikleri etlerinden ayrılmıştı... Yavaşça toplayıp insanlığın yüz karası büyük yığına kattılar... Kazı devam etti…
Kaldırılan her yığının altından bir insan uzvu çıkıyordu. Ayaklar, eller, kollar, hep bağlıydı...
Yirminci dakika dolarken ıslak iki kafa buldular. Üzerleri etsiz, saçsız, ense kısımlarından deliktiler… Bölgenin komutanı olan Yarbay bu delikleri göstererek, ‘buraları kurşunlanmış’ dedi. Ve devam etti: ‘Demek ki önce elleri, ayakları bağlandı. Sonra enselerinden kurşunlandılar. Gördüğünüz bu çukura atılarak yakıldılar. Arkasından da buldozerle çöp ve molozlarla kapatıldılar.’
Manzara dayanılır gibi değildi. İstisnasız herkes ağlıyordu. Hele köyün imamı elini göğe açıp hıçkıra hıçkıra, dualarla ağlayınca kimse dayanamadı. Olduğumuz yere çöktük... Dua bitince imam bölgenin komutanına sarıldı. ‘Köyümüz karardı’ dedi. ‘Kimsesiz kaldık’ dedi, ‘Bizi kurtardığınız için, Kıbrıs’ı kurtardığınız için sağ olun, var olun evlâtlarım’ dedi. Gözyaşları birbirine karıştı...Daha fazlasını yazamıyorum, ellerim titriyor”
*
Kazılara tanıklık eden Gazeteci Mustafa Altunç da 4 Eylül 1974 tarihli yazısının bir bölümünde şöyle diyordu:
“Sonra ağır ağır devam etti askerler kazıya. Sanki onları incitecek, acıtacakmış gibi kürekleri ağır ağır batırıyorlardı toprağa, kimi ceset sağlam, kimisi de parça parça çıkıyordu…
Biraz sonra Barış Gücü’nün bir yarbayı geldi ve o da kendi gözleri ile gördü katliamı, katledilenleri. Beraberinde gelen Barış Gücü askerlerinin ve beraberimizde giden yabancı basın mensuplarının bu vahşet tablosu karşısında fenalık geçirdikleri ve bir gazetecinin yere yıkıldığı görüldü. Oradaki bir Türk Subayı yabancı basın mensuplarına ve bize hitaben şöyle dedi; ‘Biz Türkler cephede karşı karşıya savaştığımız düşmanı esir aldığımız zaman bile böyle yapmayız. Kaldı ki 95’lik ihtiyarlara, kadınlara ve çocuklara’…”
*
Bu vahşetin acısı ilk günkü gibi taze.
Kıbrıs Türk halkının katliamından sorumlu olan bir tane Rum yargılanmadı, adalet önünde hesap vermedi.
Aliya İzzetbegoviç ne demişti; “Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.”

2 Eylül 1974-Halkın Sesi gazetesi, vahşeti manşetten aktarıyor.