“Bugün Kıbrıs’ta 1963/1974 arası durum yoktur. Rum halkı, artık Türk halkını ezememektedir. O halde iki halk iki ayrı bölgede yaşamlarını barış içinde sürdürdüklerine göre BM olarak yapacağımız hiçbir şey yok denmelidir. Bu yapıldığı takdirdedir ki Rum uzlaşma ihtiyacı hissedecek ve masaya ‘belki’ gelecektir.” 1979
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Karşımızdaki unsurun en önde gideninin son günlerde yaptığı açıklamalarla kendisinin ne kadar güvenilmez bir kişi olduğunu kanıtlama çabasında olduğunu kaydetmek gerekiyor. Nikos Hristodulidis Rum basınında yer alan açıklamasında ülkesi ile Yunanistan arasında “ezelden beridir ilişkilerin samimi olmadığını” belirtiyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana bu gerçeği gördüklerini “iki kardeş devlet arasında olması gereken samimiyet yoktur” değerlendirmesini yapıyor. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş antlaşmaları gereği adada konuşlanan Yunan askerleri arasında yaşanan gerginliklerin olduğu biliniyor. Şimdilerde yapılmış olan bu açıklama enişte ile baldız arasında yaşanan ilişki olarak da okunabilir.
Hristodulidis, “kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmelerin de samimi olmadığına vurgu yaptıktan sonra “seçilmesi sonrasında kısa süreli bahar havası yaşandığını hemen sonrasında ise birbirlerinin ayaklarına basma yarışının yaşandığını belirtiyor. Uzun yıllara dayalı olarak sürgit ettikleri adanın Yunanistan’a bağlanması çalışmalarına karşı şimdilerde Yunanistan’ı Kıbrıs’a ilhak edecekler mi diye sormadan edemiyoruz. Bu konuya açıklık getirsinler de öğrenmiş olalım.
79. Dönem BM Genel Kurul toplantılarına katılan Hristodulidis, bildik yalanlarını yinelemekten geri durmadı. Ada’nın Türkiye tarafından işgal altında tutulduğunu söylüyordu. Aradan geçen 51 yıllık sürede Garantör ülke olan Türkiye 20 Temmuz 1974 tarihinde yaptığı müdahaleyi Barış Harekâtı olarak tanımlıyor ve dünyaya duyuruyordu. O günlerde sokak aralarında oyun oynamakta olduğu anlaşılan Hristodulidis harekât sonrasında adanın her bölümüne barışın geldiğini biliyor olmalı. Bu nedenle yanlış edindiği bilgilerle eğitildiği için söylemleri ile inandırıcı olamıyor. 51 yıldır adada barışın olmasından rahatsızlık duyduğu anlaşılıyor.
BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmasında müzakere sürecinin ivedilikle başlatılması çağrısında bulunmayı da ihmal etmiyordu. Müzakerelerin BM kararları olarak kayıtlara geçen iki bölgeli iki toplumlu tarafların siyasi eşitliğine dayalı olarak başlatılması çağrısında bulunuyordu. Son yıllarda Antonio Guterres göreve başlarken Kıbrıs konusunu çözeceği vurgusu yaptığı biliniyor. Bu nedenle adada müzakere ortamının olmadığını sıklıkla yineliyordu. Bunu aşabilmek için kişisel özel temsilci olarak atadığı temsilcisi görevini tamamlamış bulunuyor.
Bugüne değin BMGK tarafından çözüm odaklı olarak sunulan çözüm önerileri çözümünden öte çözümsüzlük kaynağı oluyor. Geçmişte ilk hazırlanan çözüm önerileri gömleğin düğmeleri yanlış iliklendiği için gerçeklerden uzak olarak gündeme taşınıyor. Son örnek olarak Kofi Annan tarafından hazırlanan öneriler bu yargımızın tipik örneği oluyor.
Kişisel Özel Temsilcinin de gözetiminde müzakere sürecinin başlatılması çalışmaları yapılıyor. 2025 yılının adada çözüm için atılacak adımların atılarak konunun çözüme kavuşturulacağı beklentisi yaygın bir kanı oluyor. 61 yıldır yapılan çalışmalardan sonuç alınamadığına göre kısa sürede kimsenin çözüm beklentisine girmemesi gerekiyor. Bugüne değin Kıbrıs Türklerinin egemenliğini bırakın kabul etmeyi eşitliklerini bile kabul etmedikleri biliniyor. O zaman nasıl bir çözüm gerçekleşecek. Doğru ve gerçek çözümün var olan iki bölgeli yapının sürgit etmesidir.
Ada’da çözüm isteniyorsa karşımızdaki unsurun gerçeklerden uzak inatlaşmasından vazgeçmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…