Ana muhalefet partisi CTP, öyle anlaşılıyor ki tüm dikkatini “hükümet olmaya” odakladı…
Yeni sloganlar üretti ve adeta bir erken seçim kampanyasının “start”ını verdi…
Başkan Tufan Erhürman’ın geçen haftaki basın toplantısı, CTP’nin bundan sonraki “politikalarını” öğrenmemiz bakımından önemli ipuçları içeriyor…
Erhürman’ın açıklamaları; ana muhalefet partisinin yeni “önceliklerini” ve yeni “stratejik adımlarını” doğru okumamız bakımından hayli önemliydi…
Nitekim; daha konuşmasının başında yaptığı iddialı bir “saptama” Kıbrıs’ın kuzeyinde demokratik kesimleri “şok” edecek, ortalık yere atılmış bir bomba gibiydi…
Şahsen ben, hemen oracıkta, bu sözler ağzından çıkar çıkmaz CTP’nin bundan böyle “ezber” bozan bir yeni “pozisyon” içinde olacağının sinyalini aldım…
Erhürman şöyle diyordu:
“İçinden geçtiğimiz süreç, aslında Ocak 22’de başladı.”
Erhürman’ın bu “şok” edici saptaması, Ekim 20’deki “müdahale”leri ve sonrasında yaşananları “rafa kaldırdığı” anlamına geliyor…
Ana muhalefet partisi, kendine göre yeni bir “başlangıç noktası” belirledi ve yaşadığımız siyasal süreci Ocak 22’nin bir sonucu gibi takdim etmeyi tercih etti…
Burada CTP’nin verdiği mesaj ne olabilir?
Ondan önce yaşadıklarımızı unutalım mı demek istiyor ana muhalefet partisi?
Onca müdahalenin, toplumda yarattığı travmanın üzerine sünger mi çekelim?
Erhürman’ın konuşması boyunca, “müdahale” sözcüğünü kullanmaması da, AKP’ye zerre zırnık gönderme yapmaması da dikkat çekiciydi…
Konuşmasının bütününde “muhatap” olarak yalnızca hükümeti, bakanları ve uygulamalarını almıştı…
Sanki KKTC’de siyaset; bu “hükümet”ten ibaretmiş gibi bir “sınırlama” içindeydi…
Tatar ve “Cumhurbaşkanlığı” ana muhalefetin konusu değildi…
İşte tüm bu ve benzeri “ipuçları” sayesinde; CTP’nin 2020’yi artık geride bıraktığı, yeni bir süreç belirlediği, “demokrasimizde yaratılan hasar”ın başlangıç noktasının 2022 Ocak ayında yapılan genel seçimler olduğu sonucuna varabiliriz.
Erhürman’ın, UBP’in ve ortaklarının “iç siyasette”ki kirli çamaşırlarını tek tek ortaya döktüğü konuşması “içerikliydi…”
Rakamlar vardı… Ciddi bulgular vardı… Olası sosyal tehlikelere karşı uyarılar vardı…
Bir seçim manifestosu kıvamındaydı…
Ama Erhürman, bir “erken seçim” talebi üzerinde durmadı…
Bu durumda CTP’nin yeni sloganı “Utan ve git” havada kaldı…
Kendiliğinden bırakıp gitsin mi CTP’nin yeni duruşu? Bu da anlaşılamadı…
Ancak kesin olarak anlaşılan husus, CTP’nin bundan böyle aşırı derecede “içe yönelik” bir yeni politika izleyeceğidir…
Erhürman’ın “söylemleri” bunu gösteriyor… Muhatapları UBP’dir… Başbakan’dır…
Bu “siyasi çerçeve” ile CTP sokağa inecek ve “günlük yaşamdaki zorluklar” programının esasını teşkil edecek...
Aslında, CTP uzun süreden beridir istenilen “kıvamda” muhalefet yapmamakla suçlanıyordu.
Bunun özeleştirisini yaptığı ve sokağa inmeye karar verdiği anlaşılıyor…
Sokak; CTP’nin geleneğinde eskiden beri var olan ve başarılı olduğu bir mücadele tarzı…
Sivil toplumu harekete geçirmekte de belirgin bir yeteneği var…
Ancak, bu kez sokağa “tek başına” inmek istemiyor…
Hatta bu yüzden “Biz varız” gibi, “Bu yol birlikte yürünecek” gibi yeni sloganlar üretti…
Ancak onunla “birlikte yürümeye” meyilli olan kesimler CTP’nin bu “içe yönelik” yalnızca “hükümet etme” biçimindeki stratejisini benimseyecek mi?
CTP dışındaki “sol” parti ve hareketlerin CTP’ye yönelik en büyük itirazı; AKP’ye ve TC’deki rejime yönelik “utangaç” saydıkları politikalarıdır…
Erhürman’ın “ısrarla” siyasette bazı “mayınlı” alanlara basmak istememesi, CTP dışındaki sol çevrelerde sert eleştirilere neden oluyor…
Bu basın toplantısıyla ortaya çıktı ki, CTP bu “mayınlı alanlar”a basmayacak, “hükümet” düzeyinde politika yapacak, iç siyaset mahallesinde dolanıp duracak ve Ankara’ya hiç söz etmeyecek…
Bu yeni CTP “duruşu” yüzünden, kendi dışındaki sol parti ve gruplarla “sokağa inme” konusunda “ortak bir zemin” bulması çok zor olacak…
CTP insiyatif alarak şimdilik tek başına da olsa “sokağa” indi ama yalnızca “hükümet olmaya” odaklı niyetlerine destek bulması çok da olası görünmüyor…
Kıbrıslı Türkler 2004’lerde “sokak” direnmesinin tadını fazlasıyla almışlardı…
Ancak sonradan birileri “haydi evinize gidin, biz hallederiz” demişti…
Herkes evine gitti, CTP hükümet oldu… Meclis Başkanlığı’nı aldı… Tüm devlet kurumlarına hükmetti…
Ama sonuç hiç de iyi olmadı… Rejim daha da güçlendi…
2020 seçimlerinden sonra da Kıbrıslı Türkler’in “sokak” direnişi şaha kalkmıştı…
Sonra saman alevi gibi o da söndü ya da söndürüldü…
Şimdi; CTP “içe dönük” bir yeni ve dozu farklı “ajanda”yla yeniden sokağı işaret ediyor…
Elbette bu “rejim”e vurulacak her “fiske” önemlidir ve destek görmelidir…
Ancak endişem şudur ki ana muhalefetin bu “hudutları belirlenmiş” hükümete gelmeye programlanmış olan “düşük dozlu” sokak eyleminin “içeriği” kendisi ile dayanışma içine girmesi gereken kesimleri “kapsayıcı” olmayacak…
Ben yalnızca bir “analiz”in sonuçlarıyla CTP’nin “duruşunu” okumaya çalıştım. Gerisi siyasetin işidir…