21 Aralık 1963 ün sillesini çekerek göçmen durumuna düşmüş olanların kaderiydi bu!

Olanca şiddetiyle çöken kışın soğuğunda  sınıflarda okul sıralarında, kıvrılıp uyumaya alışmak sonrada ‘’raşın’’ la karın doyurmak!

Malın iyisini, kalitelisini evine taşıyan ciğeri beş para etmez raşıncıya el açmak !

Yaşamları sıkıntısız geçen insanlar için bu ne acıdır bilir misiniz?

Birden bire muhtaç duruma düşmek, babası Rumlar tarafından alınıp meçhule götürülen beş yaşındaki çocuğun ailesine katkı koymak için minik elleriyle şeker sarmayı öğrenmesi!

Önceleri oyun gibi gelir belki ama bunu mecburiyetten yaptığını anladığı gün, ölümdür!

İşte yaşamı böylesi acılarla harmanlanmış eski dostum,1974 e kadar hatta kapılar açılıp ta serbest geçişlerin yoğunlaştığı güne kadar, bir Rum la veya eski komşularıyla buluştuğu, koklaştığı, birlikte muhabbet yaptığı görülmeyen adam’a bir haber uçururlar. !

‘’Seninle görüşmek isteyen Rum komşuların var ‘’

Yaşanan sıkıntılar, acılar, göçmen düşmenin, üstüne üstlük o günlerin yönetimleri tarafından ilgilenilmemenin ezikliğinden midir ,nedir adeta içine kapanık insan profili önce tepki gösterir, sonra yumuşar, ardından ‘’merak’’ağır basar .

“Olur görüşelim” der aracılarla birlikte çıkar yollara!

Çok uzak değildir gidilecek yer ama düşleri onu çok ama çok gerilere atar!

Çok bir sıcak karşılama çıkar karşılarına, eskilerden açılır, ortaya eski fotoğraflar dökülür, ölenler, kalanlar konuşulur, ardından kurulan sofra.

Eskilere dalıp gidildiği sıralarda kapının arada bir açılıp kapandığı olur.

Her seferinde bir baş uzanır içeriye, fısıldaşmalar arada bir duyulur şekilde “Turko” gibi laflar.

Merak edip sorulur “kim bu çocuklar” diye.

Cevap şaşırtıcıdır. “bizim çocuklar, torunlar, Türklerin nasıl birileri olduklarını merak ediyorlar”

“Eee gelsinler, tanısınlar, konuşalım”

Verilen cevap bu kez acıdır!

“Sizlerden, Türklerden korkuyorlar, söylüyoruz, çok eskilerde bizim komşularımız Türk’tü, birlikte gezer oynardık diye ama okullarında böyle okutmuyorlar ”