Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’in 3. Büyük , Doğu Akdeniz’in en büyük adası olan Kıbrıs; Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Yunanistan ve Libya’nın ortasında olup Anavatanımız  Türkiye’den 65 km, Suriye’den 100 km, Mısır’dan 400 km, Lübnan’dan 150 km, Girit Adası’na 370 km, Rodos Adası’na 500 km ve Yunanistan’a 965 km  uzaklıktadır.

Kıbrıs Doğu Akdeniz’de stratejik konumu nedeniyle; dünden bugüne bölge ve bölge dışı büyük devletler arasında mücadele sebebi  olmuştur.. Bu nedenle de yıllar içerisinde Fenikeliler, Hititler, Deniz Kavimleri, Asurlular, Mısırlılar, Persler, Büyük İskender, Ptolemeler, Romalılar, Bizanslılar, Katolik Krallar ve Venedikliler Adayı egemenlikleri altına almışlardır..

Asya, Afrika ve Avrupa’nın merkezi bir konumda olan Kıbrıs, Girit ile birlikte su geçiş yollarının kesiştiği bir  hattadır. Kıbrıs Adasının konumu Anadolu ve Ortadoğu arasında bir   durak noktası gibidir.  Osmanlı Devleti’nin  de adayıfetih nedeni bu olmuş, geçen gemilere  korsanların verdiği zararlar üzerine Kıbrıs, II. Selim döneminde 1571’de fethedilmiştir. Ada’nın bu merkezi konumundan ötürü İngiltere başta sömürge yollarının güvenliğini  sağlamak amacıyla Kırım Savaşı  sonrası yaptığı bir  antlaşma ile   1878’den itibaren  geçici olarak Kıbrıs’ın  yönetimini devralmıştır.. Kaynak: http://www.turkishnews.com/tr/content/2011/03/02kibrisin-stratejik-onemi-ve-sorunun-baslangici/

Netice itibarıyla; atalarımız 1571 yılında Kıbrıs’ı fethetmişlerdir. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda yenilen Osmanlı İmparatorluğu Ada’nın idaresini geçici olarak İngiltere’ye bırakacaktı..

93 Harbi olarak da bilinen  1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi, Osmanlı devleti için ağır sonuçları  olan bir savaştı. Savaş sonrası 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Ancak, bu antlaşma, Rusya’yı Avrupa güçler dengesinde öne çıkardığı için İngiltere başta olmak üzere Avrupalı devletlerin tepkisini çekmiş, bu vesileyle geçersiz sayılarak yeni bir kongre yapılmasına  karar verilmiştir. Berlin’de yapılan yeni görüşmeler, 13 Temmuz 1878 Berlin Antlaşması ile neticelenecekti. Bu antlaşmalara göre, Karadağ, Sırbistan ve Romanya bağımsız, Bulgaristan özerk olmuş; Bosna-Hersek, Avusturya  işgali altın girerken, Kars, Ardahan ve Batum Rusya’ya bırakılmıştı.

İngiltere  yeni yapılacak Berlin Kongresi’nde; Osmanlı Devleti’nin yanında yer almak için Kıbrıs’ı istemiş ve 4 Haziran 1878’de Kıbrıs’ı  geçici olarak kiralayarak Kıbrıs’a yerleşecekti. O günde İngiltere Doğu’da Rus tehdidini öne sürerek Osmanlı Devletini kendisine bir askeri üs vermesi konusunda ikna eder ve de  yapılan antlaşmaya göre Doğu’da Rusya; işgal ettiği Kars, Ardahan ve Batum’dan geri çekilirse İngiltere de Kıbrıs’ı Osmanlı Devleti’ne  iade edecekti..

Ada’yı , mülkiyeti Osmanlı Devleti’nde olmak üzere  1914  yılına kadar idare eden  veI.Dünya Savaşı günlerinde Türkiye’nin İttifak  Devletleri yanında  savaşa katılmasını fırsat bilen İngiltere; 5 Kasım 1914’te Kıbrıs Adasını ilhak  ettiğini açıklıyordu..  Neticede, ilerleyen yıllarda Türk İstiklal Savaşı sonrası  24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nda TBMM Hükümeti Adanın İngiltere’ye ait olduğunu kabul  edecekti..

Kıbrıs’ın  Filistin bölgesine  yakın olması da   günümüzde stratejik önemini artıran  faktörlerdendir. Yine Kıbrıs; Ortadoğu açılımları ile bulunduğu bölgede  ticaret ve turizm için cazibe merkezi olabilecek bir konuma ve coğrafyaya sahiptir. 

Kıbrıs, Soğuk Savaş döneminin en sıcak bunalım alanlarından birisi ve Türk Dış Politikasının özellikle 1960-1980 döneminde öne çıkan bir sorundur. Soğuk Savaş’ta ABD’nin Avrupa’daki ortağı olan İngiltere tarafından SSCB’ne karşı bir üs olarak kullanılan Kıbrıs, İngiltere’nin Ortadoğu’ya  nüfuzu için de  önemli stratejik bir mevzidir. Soğuk Savaş döneminde iki kutuplu bir dünyada iki NATO devleti Türkiye ve Yunanistan’ın karşı karşıya gelmesine  neden  olması Kıbrıs’ın stratejik  açıdan ne denli önemli olduğunun güçlü bir  kanıtıdır. Kaynak: https://www.turkishnews.com/tr/content/2011/03/02/kibrisin-stratejik-onemi-ve-sorunun-baslangici/

Günümüzde de Kıbrıs’ın stratejik açıdan Türkiye, bölge ve dünya için arz ettiği önem ile  ilintili olduğunu görürüz.  Özellikle Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada şu kesindir ki; “Kıbrıs’ı ihmal eden bir ülkenin küresel ve bölgesel politikalarda etkin olabilmesi mümkün değildir. Kaynak Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, s.176, Küre Yayınları, 2009

Aslında Kıbrıs, deniz yolları bakımından Türkiye’nin Güney Limanlarını kontrol edebilecek konumdadır. Özellikle İskenderun ve Süveyş’i kontrol ederken, Ortadoğu’ya da hakim olmak isteyen devletler için Kıbrıs anahtar bir rol üstlenmektedir. Bu yüzdendir ki, Ada tarih boyunca Anadolu’yu ve Doğu Akdeniz’i kontrolünde bulunduran güçlerin egemenliğinde olmuştur. Kaynak: Doç.Dr. SoyalpTamçelik, Jeopolitik Teoriler Açısından Kıbrıs’ın Önemi, s. 21, Gazi Üniversitesi, Ankara

Yunan isyanının  100. Yıl dönümü olan 25 Mart 1921’de Kıbrıs’ta 500 kilisede toplanan Rumlar, ilk Enosis Plebisitini yaparak ilhak yönünde bir karar onaylarlar ve İngiliz Yönetimine başvurarak Enosis talep ederler ve bu plebisitten 10 yıl sonra 1931’de Enosis için ayaklanırlar. 

1800’lü yıllardan beri süren yoğun Enosis propagandası, nihayet 1931 yılında fiili bir ayaklanma dönüşmüştü. Nitekim  Milli Kongre’nin toplanmasından 6 ay sonra, 17 Ekim 1931’de Kavanin Meclisi üyesi Papaz Nikodimos’un bir vergi konusunu bahane ederek yaptığı Enosis çağrısı ile , Kıbrıs Rumları silahlı bir ayaklanma başlatmışlardı. Bu ayaklanma Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması, yani Enosis’in  gerçekleşmesi için yapılmıştı..

“Milli Kurtuluşumuz  Yunanistan’la Birleşmektir” diyen Papaz Nikodimos’un peşinden Rum Halkı “İlhak” naraları ile  hükümet binalarına saldırmışlar ve vali Konağını yakmışlardır. Bu saldırıda 7 kişi ölmüş, 67 kişi  yaralanmış ve binlerce liralık maddi hasar meydana gelirken aldığı sert tedbirlerle isyanı bastıran İngiliz Yönetimi 400 kişiyi tutuklamış; isyancı elebaşıları    ve kışkırtıcı rol oynayan Yunan Konsolosu Kyrou’yu da adadan sürmüştü. Milli tarihlerin okutulması yasaklanmış, basına sansür uygulanmış, siyasi faaliyetleri ve milli bayrakların çekilmesini yasaklamış, “Yasama Meclisi” niteliğindeki Kavanin Meclisi’ni kapatmıştı..

Ama ne yazık ki, isyana katılmayan, hatta isyana karşı çıkan Kıbrıs Türk Halkı da İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından cezalandırılırken, temsilcileri de Kavanin  Meclisinden uzaklaştırılıyordu. Böylece Kıbrıs Türk Halkı , bir kez daha İngiliz Sömürge Yönetiminin haksız baskısına uğruyor ve de katılmadığı eylemlerin sonuçlarına katlanmak durumunda kalıyordu…

Rumların Megali İdea hayalleri çerçevesinde yer alan Enosis’i  gerçekleştirme adına giriştikleri bu isyanın en önemli sonucu , Kıbrıs Türk kimliğinin oluşumunda çok önemli bir yeri olan Halkın Sesi Gazetesini İngiliz Sömürge Yönetimine karşı14 Mart 1942  tarihinde Liderimiz Dr. Fazıl Küçük  yayın hayatına geçirecekti..   DEVAM EDECEK…