11 Şubat Zürih ve 19 Şubat 1959 Londra Antlaşmaları temelinde İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğünde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmalarıyla Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliğine, egemenliğine ve ortaklığına dayalı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilirken ayni gün peş peşe 950 kişilik Yunan Alayı ve 650 kişilik Türk Alayı Mağusa Limanından Kıbrıs’a çıkıyordu.
Ancak, büyük umutlarla kurulan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapısını, Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitlik ve egemenlik haklarını kabullenemeyen ve Kıbrıs Türk Halkının kazanımlarını uygulamaya koymak istemeyen Rum liderliği; kısa bir süre sonra Kıbrıs Türk Halkını devlet kurumlarından dışlamaya, izole etmeye, Ada’daki varlıklarını sonlandırmaya ve Enosis’e giden yolu açmaya yönelik olarak girişimlerini başlatacaklardı..
Kıbrıs Türk Toplumu Lideri vasfını taşıyan Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Muavinine temel konularda ‘veto’ hakkı tanınması iç dengenin en önemli aracı olarak düşünülürken; Garanti Antlaşmaları ile de garantör devlet İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’a Kıbrıs’ta kurulan düzeni muhafaza etmek için tanınan tek taraflı müdahale hakkı da dış ve iç dengeyi korumak amacıyla tasarlanmıştı..
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmaları Enosis’i ve Taksim’i yasaklamasına karşın Makarios’un ilk işi, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını kendi hedefleri doğrultusunda değiştirmenin yollarını aramaya başlamak olacaktı.. Makarios’un öncelikli hedefi; Kıbrıs Türk Halkının konferans masasında kazandıkları bütün avantajları ortadan kaldırmaktı. O günde Kıbrıs Türk Halkını yıldırarak devlet idaresinden uzaklaştırmak için Makarios tüm yolları deneyecekti..
11 Şubat Zürih ve 19 Şubat Londra Antlaşmalarının Kıbrıs Türk Halkına adil olanın ötesinde haklar verdiğini ve 1960 Anayasasının işlemez olduğunu öne sürmeye başlayan Cumhurbaşkanı Makarios; 30 Kasım 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının tadili için Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının ‘veto’ hakkının kaldırılmasını da içeren 13 maddelik önerilerini Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’e iletmiştir. Ancak, Kıbrıs Türk Halkının Kıbrıs’taki varlığını sonlandırmayı hedefleyen Makarios’un bu önerileri 6 Aralık 1963’te Kıbrıs Türk tarafı ve garantör devlet olarak anavatanımız Türkiye tarafından reddedilecekti..
Ayrı Belediyelerin kurulması, Kıbrıs Ordusunun oluşturulması; %70-30 oranının uygulanması konularında kriz çıkardığı gibi Enosis yolunda devamlı surette açıklamalar yapmaktan da çekinmeyen Makarios’un amacı Kıbrıs Türk Halkının görüşme masasında kazandıkları bütün avantajları ortadan kaldırmak olacaktı..
Yürütme gücü Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı tarafından icra olunmak durumundaki Dış ilişkileri kendi elinde ve kendi denetiminde tutan Makarios; devletin içişlerinde de Kıbrıs Türk Halkına fırsat tanımamıştı.. Makarios Yurt dışı ziyaretlerine Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ü dahil etmediği gibi, kendisine ziyaretler hakkında bilgi vermiyordu..
Yine o günde resmi kurumlar yoluyla, Radyo-TV programlarıyla yapılan Helenizm Propagandası öyle bir noktaya varmıştı ki; 1962 yılına gelindiğinde İçişleri Bakanı Yorgacis: “Kıbrıs’ta Rum olmayan, Rum gibi düşünmeyen ve kendini sürekli Rum gibi hissetmeyen kimselere yer yoktur” diyebilmiştir.. Kaynak: İsmail Şah, Türkiye’nin Kıbrıs’ta Statükoyu Koruma Çabaları ve Makarios’un Ankara Ziyareti, s.10
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile Akritas Planı uygulamaya konulurken hedefleri 6 saat içerisinde Lefkoşa’yı teslim almak ve 24 saat içerinde de tüm adada Kıbrıs Türk Halkını etkisiz hale getirerek Enosis’in gerçekleşmesini sağlamaktı.. Ancak, Rum liderliği hedefine ulaşamayacaktı.. 21 Nisan 1966 tarihli Patris Gazetesi’nde yayınlanan Akritas Planına göre Kıbrıs Türk Halkı ; ani bir saldırı ile yok edilecek ve ada Yunanistan’a bağlanacaktı…
O günde Rumların gerçekleştirmiş olduğu silahlı saldırıları ve katliamları nedeniyle ; 30 000 Kıbrıs Türkü 103 köyden göç etmek durumunda kalırken tüm Kıbrıs Türk halkı; Adanın %3’lük bölümünde, denize çıkışı olmayan, kuşatma altında bulunan küçük bölgelere sığınmak durumunda kalmıştı..
11 yıl boyunca Rum-Yunan ikilisinin silahlı saldırılarına ve katliamlarına uğrayan Kıbrıs Türk Halkı TMT etrafında bütünleşerek Anavatanımız Türkiye’ye güvenerek 20 Temmuz 1974 Barış Harekatının mutluluğunu yaşayacaktı..
Türkiye, 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nda her türlü mali yükümlülüğü ve ambargoları dahi göze alarak Ada’da yaşayan Kıbrıs Türk Halkının güvenlik, egemenlik ve siyasi eşitlik haklarını asla taviz ve pazarlık konusu etmemiştir.
Bugün adada barışı ve Kıbrıs Türk Halkının güvenliğini sağlamak amacıyla Türk silahlı kuvvetlerini temsilen bulunan unsurların vazifesi, “Garantör devletlerden biri olan Türkiye’nin hak ve menfaatlerini, bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği gibi Kıbrıs, stratejik olarak ve Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çok büyük bir öneme sahiptir. Kıbrıs kaybedilirse, Türkiye Doğu Akdeniz’de nefes alamaz hale gelecektir.. Doğalgaz ve petrol boru hatlarının İskenderun Körfezine kadar uzanması, bölgenin ve Kıbrıs’ın stratejik önemini bir kat daha artırmaktadır.
Kıbrıs üzerinde oynanmak istenen oyunlar, Türkiye ve Kıbrıs Türk Halkı tarafından asla kabul edilmemelidir. Bazen çözümsüzlüğün de bir çözüm olabileceği unutulmamalıdır. Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu, 1897’deki savaştan çıktığı halde barış masasında Girit’te uluslararası yönetimin temsilcisi sıfatıyla Yunan Prensinin hakimiyetine izin vererek egemenlik haklarını kaybetmiş, Ada’da yaşayan Müslüman Türk halkının katledilmesine neden olmuştur. Eğer Kıbrıs kaderi de Girit’e benzerse, bu vebalin altından ne Kıbrıs ve ne de Türkiye kalkabilir. Kaynak: ankaenstitusu.com/kibris-neden-cok-onemlidir..
Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın kendine has üslubuyla dile getirdiği şu gerçekler, Kıbrıs’ın ve Doğu Akdeniz’in önemini yeterince değerlendiremeyenler için uyandırıcı olabilir:
“Rusya, sizin burnunuzun dibindeki Suriye’ye yerleşiyorsa, biraz uyanmanızı rica ederim. Rusya bir kara devletidir, denizcilik tarihi üç asrı geçmez… Ama unutmayalım; nükleer bir deniz gücüdür. İngiltere gelip de Doğu Akdeniz’de bir takım yerlere yerleşmiş, en başta Kıbrıs’ta üsler almışken, Amerika koca donanmasını aralarda gezdirirken, Almanlar bile nereden akıllarına geldiyse, oralara yerleşmek istiyorsa, Rusya da tabii kendine yer arayacak. Bizim de orada olmamız lazım, çünkü evimizin girişidir.” Kaynak:Pmo.org.tr/wp-content/uploads/2018/10/Doğu-Akdeniz-ve-kibris-Ekseninde-Enerji ve jeopolitik.pdf “Kıbrıs’ta Son Sözü Kim Söyleyecek? (Panel Konuşmaları) 05.01.2017, İstanbul”
Sonuç olarak; Kıbrıs meselesi Kıbrıs Türk Halkının geleceği ve güvenlik meselesidir.. Yine Kıbrıs’ın anavatanımız Türkiye açısından önemi büyüktür. Kıbrıs, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki menfaatleri için çok önemlidir. Kıbrıs Adası’nın Yunanistan’ın kontrolü altına girmesi demek; Türkiye’nin Anadolu’ya hapsedilmesi demektir..
“Türk Kurtuluş Savaşı” ile 1922’de Yunanlıların Anadolu’dan atılmasıyla ve “20 Temmuz 1974 Barış Harekatı” ile Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakının önlenmesiyle iki büyük yenilgiye uğrayan “Yunan Megali İdeası” ve emperyalist güçler, savaşla elde edemediği hedefleri masa başında kirli oyunlarla kazanmaya çalışmaktadır.
Kıbrıs Türk Halkı ve Anavatanımız Türkiye birlik ve beraberlik içinde hareket ederek Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde yer alan oyunlarına asla izin vermeyecektir.