Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile ilişkilerine dair “İlerleme Raporu”nu onayladı.
Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin geleceğini AB içinde görenler açısından bu belge “kırık notlar”la dopdolu bir tembel öğrenci karnesi gibidir…
Şimdiye kadar yayımlanan raporların en kötüsüdür…
Tabii, Türkiye’yi “batı”da değil de; Avrasya’da, Türki ülkeler içinde, Arap milletleriyle sarmaş dolaş bir “doğu” ülkesi olarak görmek isteyenler durumdan hayli hoşnut…
Dış dünyaya, Avrupa’ya demediklerini bırakmıyorlar…
Klasikleşmiş “kınama” demeçleri ile kin ve nefret saçıyorlar…
Her hezimette hep aynı pohporozluk cümlesini kuruyorlar:
“Bizim için yok hükmündedir…”
Rapora tepki gösteren TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AB ile yollarımızı ayırabiliriz” dedi.
Aslında, Türkiye değil ama AB gerçekten “yol ayırımına” geldi…
İlerleme Raporu’nun geçmişten en önemli farkı Türkiye’ye verdiği yeni mesajdır…
Rapor; Türkiye için bundan böyle “üyelik” yerine “ortaklık” statüsünü konuşmaktan söz ediyor…
Türkiye’ye, “ciddi bir rota değişikliği” yapmadığı takdirde, AB’ye “katılım süreci”nin yeniden başlatılamayacağını söylüyor…
Kısacası “Vazgeç sen bu üyelik sevdasından” demeye getiriyor…
Türkiye ile “Daha yakın, daha dinamik ve stratejik bir ortaklığa doğru ilerleyelim” çağrısı yapıyor…
Parlamento raporu, AB Komisyonu'nun “modernleştirilmiş bir ortaklık anlaşması gibi kapsamlı ve kapsayıcı bir süreç yoluyla, karşılıklı olarak cazip bir çerçeve çizmesi”nden, bu konuda çalışma başlatmasından söz ediyor…
Bir “düşünme süreci” başlatalım, tüm tarafların çıkarlarını kapsayan bir yeni model bulalım diyor.
Başkan Erdoğan; daha geçenlerde Türkiye’nin stratejik hedefinin AB’ye tam üyelik olduğunu söylüyordu…
“AB stratejik önceliğimizdir.” diyordu…
Kafası kızdığında zaman zaman “Sen yoluna, ben yoluma…” dediği de olmuştu ama, gelinen noktada “kapıyı gösteren” AB oldu…
Rapor; Türkiye’nin AB’nin değer ve normlarından ne kadar uzakta olduğunu, kırıp dökmeden bircik bircik sayıyor…
Türkiye’nin demokrasi, hukuğun üstünlüğü, başka ülkelerin egemenliğine saygı, uluslararası hukuk, azınlık hakları gibi konularda “zafiyet”ini anlatıyor…
Tabii ki Türkiye’yi dışlamıyor, sokağa atmıyor…
Ama “içeriye” de almadan, “değer”ini ve önemini de tanıyarak, çatışma yerine işbirliği öneriyor,“iyi komşuluk yapalım” diyor…
Rapora göre Türkiye ekonomik, enerji ve dış politika açısından stratejik öneme sahip…
Kilit bir ortak…
NATO üyesi önemli bir müttefik…
Ancak bu “AB’ye üye olmasına” yetmiyor…
40 maddelik raporda, Türkiye’nin AB’ye “yaklaşması” için bile 40 fırın ekmek yemesi gerektiği anlaşılıyor…
Peki; Türkiye bu “statejik önceliği” terk edecek mi?
AB ile gerçekten yollarını ayırabilecek mi?
Bu; gerçekten Türkiye’ye bağlı…
Bu raporda yer alan “kırık notları”nı düzeltebilir ve AB’ye daha da yaklaşabilir…
Ancak “umutlu” olmak için şimdilik hiçbir neden görünmüyor…
Ankara rejimi, olaya bambaşka bir “pencere”den bakıyor…
Sanki Türkiye AB’ye değil de, AB Türkiye’ye katılacak gibi bir “vizyon”a sahip…
Raporda yer alan kendi “eksiklikleri” ile ilgilenmiyor, onları görmezden geliyor; “AB bizi oyalıyor” üzerine bir kamuoyu algısı oluşturmaya çalışıyor…
Ankara; bu rapordan sonra acaba ne yapacak?
Reformlara, batı standardında bir demokrasiye, insan haklarına, basın özgürlüğüne, hukukun üstünlüğüne alan açacak mı?
En azından şimdilik, öyle bir görüntü vermiyor…
Peki bu durumda biz, yani Kıbrıslı Türkler ne olacağız?
Avrupa Parlamentosu Üyesi Niyazi Kızılyürek, geçen gün bazı medya mensuplarına rapor hakkında detaylı bilgiler verdi.
Kızılyürek, Türkiye’nin AB üyeliğini desteklediği için rapora “evet” demeyen az sayıdaki parlamento üyesinden biri…
AB kurumlarında Kıbrıslı Türkler’le ilgili çok ciddi bir “hak kavgası” veriyor…
Bazı konularda önemli başarılar da elde etti…
Ancak durumdan hiç de hoşnut değil…
“Kıbrıslı Türkler”in AB kurumlarında çok daha fazla “görünür” olması gerektiğini söylüyor, AP seçimlerini işaret ediyor…
Sivil topluma, siyasal partilere, entellektüelllere açık çağrı yapıyor…
Kıbrıslı Türkler’in bu seçimlere yoğunlukla katılımının, parlamentoya en az bir vekil göndermelerinin önemini anlatıyor…
Hatta, kendi adaylığını bile Kıbrıslı Türkler’in bu konudaki irade, istek ve katılımına bağlıyor…
“Siz varsanız, ben de varım” demeye getiriyor…
Niyazi Kızılyürek, Avrupa Parlamentosu’na Kıbrıslı Türkler’in oylarıyla seçilmedi. Ancak, oralarda sesimiz, kulağımız oldu.
Tek başına bir ordu gibi çalıştı…
Kızılyürek’e katılıyorum…
“Görünür” olmayı başarmamız gerekiyor. AP raporunda bu konuda Kıbrıslı Türkler’in kullanabileceği kadar çok olumlu ifadeler yer alıyor…  
Rapor, Kıbrıslı Türkleri “Bir Avrupa toplumu” olarak görüyor ve Türkiye’ye şunları söylüyor:
“Kıbrıs Türk toplumunun hakları KC Anayasası ile güvence altındadır. Onlar adanın meşru bir toplumudur. Yerleri AB’dir.”
Komisyon’a ise, “Onlarla ilişki kurma çabalarını yoğunlaştır” diyor.
Rum tarafına ise “Kıbrıslı Türklerin AB ile ilişkilerini kolaylaştırmaktan sorumlusun” diyor.
Sanırım, gerisi bize kalmış…