Beş yıl sekiz ay uzak kaldığı ülkesine dönerken verdiği mesaj “birbirinizi sevin” oldu! En yakınlarında tuttuğu, yıllarca tüm olanaklarını sunduğu, kimi insanlar tarafından arkadan hançerlenen o değilmiş gibi bir açıklamaydı bu! Asil beyle hiç yakınlığım olmadı. Zaman, zaman bazı etkinliklerde, örneğin Balıkesir köyün de Başaranın babası rahmetli Hasan dayının cenazesinde üç-beş laflamanın dışında diyaloğumuz çok az oldu. 20 Temmuz 1974 sonrasındaki kuzey Kıbrıs, suyunu kaybetmiş balıktan beterdi. Her yaklaşım “ganimet” anlayışının egemenliğindeydi. Dışa açılmak, üretimi dışa pazarlamak, gelişmeyi bu şekilde yakalamak hamlesinde bulunanların başında sanırım babası rahmetli İrfan Nadir bey ilklerdendi. Kısa bir zaman diliminin ardında devreye oğul Asil Nadir de girdi. Hatırlıyorum da Nadirler, baş döndürücü bir gelişme yaratılmıştı Kıbrısın kuzeyinde. Narenciye, patates, konfeksiyon, elektronik, aklına ne gelirse ihracı yapılıyordu oluk, oluk. Ne yalan söyleyeyim arkadaşlar aramızda konuşurken başına iş açacaklarından hep korkuyorduk! Bu hızlı yükselişten rahatsız olanların çıkacağını sanki de biliyorduk! Gerek Rum-Yunan lobilerinin kinayeli yaklaşımı, gerekse Türkiye pazarındaki pay kavgası başına iş açtı. Sonuçta korktuğumuz başına geldi. Geldi ama benim en çok etkilendiğim gelişme ekmek yedirdiği kimselerin ihanetiydi. Yok pahasına haraç-mezat satılırken serveti, en öndeki talipler Asil Nadirin ekmek verdikleriydi! Leş kargaları gibi yok pahasına saldırdılar ekmek yedikleri kapıya. Para kazanma konusunda bir uzman olan Asil bey ne yazık ki bu bakımdan şansız biriydi. Gelelim günümüze! İnanıyorum ki yaşanan bu gelişmelerin, yumuşak başlı ifadelerin arkasında yeniden toparlanmanın ve atağa kalkmanın düşünceleri yatmakta! Asil Nadir beygeçen altı yıla yakın özgürlüğünün kısıtlanması süresince bunların hesabını sanırım yapmış ve küllerinden yeniden doğacak zamanı ve yolu iyi hesaplamıştır. Benim kişisel düşüncem ve beklentim ne yalan söyleyeyim bu noktada! Asil bey, yeniden aramıza hoş geldin!