BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adı ile anılan “İki Eyaletli” Federal Devlet çözümünü öngören Annan Planının her iki tarafa baskı ve dayatmalarla kabul ettirilmesinin ardından 24 Nisan 2004’te gerçekleştirilen Annan Planı Referandumunda Rumlar %75 oranında ‘hayır’ derken Kıbrıs Türk halkı verilen sözlere ve vaatlere inanarak ve kanarak, psikolojik baskılara boyun eğerek %65 oranında ‘evet’ demişti..
Bu gelişmelerin ardından 1 Mayıs 2004 itibarı ile Güney Kıbrıs’ın, Kıbrıs sorununun siyasi bir çözüme varılmadan tüm Kıbrıs adına ve de Kıbrıs Türk halkını da kapsayacak şekilde AB üyesi yapılmasının hedefi, dolaylı da olsa Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını gerçekleştirmekti!…
Kıbrıs sorunu çözülmeden Güney Kıbrıs’ın Kıbrıs Cumhuriyeti olarak1 Mayıs 2004 itibarı ile AB’ne tam üye yapılması ile birlikte Türkiye ve Yunanistan arasında 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde kurulan ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşmaları ile tesis edilen denge, Yunanistan lehine bozulmuştur…
1 Mayıs 2004 tarihi itibarı ile Güney Kıbrıs’ın tüm Kıbrıs’ı temsilen AB’ne üye yapılması ile birlikte 1960 Garanti Anlaşmalarında yer alan “Kıbrıs’ın Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte üye olmadığı siyasi , ekonomik ve askeri bir birliğe üye olamayacağı” ilkesi de çiğnenmiştir..
İşte bu nedenledir ki; Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm olmadan ve Kıbrıs’ta Türk ve Rum halklarının onayı alınmadan gerçekleşen tüm Kıbrıs’ın AB üyeliği meşru değildir ve uluslararası hukuka da aykırıdır..
Şu bir gerçek ki, bu yaşananların ardından Türk tarafının federal çözüm arayışlarına son vermesi yanında; KKTC için tanınma isteme hakkı doğmuştu… O günde Türk tarafı, Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen iki devlete dayalı bir siyasi çözümü savunma ve de bu noktadan sonra devletten devlete görüşme talep etmesi için büyük bir fırsat yakalamıştı.. Ancak, Türk tarafı bu fırsatı değerlendirme yoluna gitmeyecekti!..
Nitekim, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş’ın görev süresinin dolması sonrası, 20.04.2005 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde; Annan Planı döneminde ‘evet’ kampanyasının başını çeken, iki ayrı devlet yerine federasyonu, Birleşik Federal Kıbrıs tezini savunan sayın Mehmet Ali Talat; KKTC’nin 2’nci Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından federasyon görüşmeleri yeniden başlayacaktı!..
Sayın Talat, KKTC Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Kıbrıs’ta siyasi çözüm için GKRY Başkanı Tasos Papadopulos ile görüşmelere başlar. Ancak Enosis hayali ile yaşayan Papadopolos’un o yönde bir heyecanı yoktu ve de olamazdı! Çünkü, Güney Kıbrıs’ın Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB üyesi olmasını; Rum-Yunan ikilisi Enosis’in gerçekleşmiş olduğu yönünde değerlendiriyorlardı!.. Nitekim ilerleyen günlerde Güney Kıbrıs’a gelen Yunanistan Başbakanı yazılı olarak yapmış olduğu konuşmada Kıbrıs’ın AB üyesi olmasıyla birlikte dolaylı da olsa Enosis gerçekleşmiştir demişti…
Güney Kıbrıs’ta Başkanlık seçimlerinin yapıldığı 2. Turunda 24 Şubat 2008 tarihinde Rum Meclis Başkanı ve AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas; GKRY Lideri olarak seçilmesiyle birlikte sözüm ona Kıbrıs’ta “çözüm rüzgarı” esmeye başlıyordu!..
Neticede Talat-Hristofyas ikilisi ‘yoldaş’ olarak anılıyordu.. 21 Mart’ta başlayan yeni uzlaşma sürecine Liderlerin 23 Mayıs, 1 Temmuz, 25 Temmuz ve 3 Eylül’de yaptığı görüşmelerle devam edilmiş ve de nihayet 11 Eylül 2008 tarihi itibarıyla kapsamlı müzakereler başlamıştı. Hristofyas’a “dostum Dimitri” diye hitapeden sayın Talat, Ankara’nın da çözüm sürecini desteklediğini vurguluyordu.
İki liderin 23 Mayıs ve 1 Temmuz Anlaşmalarında , Kıbrıs Türk ve Rum Kurucu Devletlerinin eşit statüye sahip olduğu ana yapıyı oluşturmayı başardığını dile getiren Talat, “sıfırdan başlanmayacağı için, anlaşmaya ulaşmanın zaman almayacağını” dile getirecek kadar iyi niyetli idi…Ancak, sayın Mehmet Ali Talat’ın ‘dostum’ dediği Hristofyas’ta ne öyle bir heyecan ve ne de öyle bir ‘niyet’ söz konusu idi…
Gerek Kıbrıs’ta taraflar arasında ve gerekse Türkiye ile Yunanistan arasında denge kurulmasına önem verdiklerini vurgulayan sayın Talat, “Bunlar ve geriye kalan konularla ilgili olarak bir zemine ulaşacağımız ve Kıbrıslı Türk ve Rumların siyasi eşitliğine saygılı bir anlaşma planında anlaşacağımızdan ümitliyim” diyordu...
Ancak Hristofyas’ın hedef çok açıktı!.. Hedefi öncelikle Kıbrıs Türk halkını Rum egemenliğine dahil ederek tüm Kıbrıs’ı kontrol altına almak ve de Enosis’e giden yolu açmaktı… DEVAM EDECEK..