Kıbrıs Türk Halkının Varoluş ve Özgürlük Mücadelesi Lideri Dr. Fazıl Küçük’ün doğum günü nedeniyle dün birçok etkinlik düzenlendi. 14 Mart Tıp Bayramı’nda doğan Dr. Küçük, aynı tarihte, 14 Mart 1942 yılında Kıbrıs Türk halkının mücadelesinde meşale olan ‘Halkın Sesi’ gazetesini hayata geçirmişti…
Bu anlamlı günde Girne’de Çevre Yolu Çemberi’nde Dr. Fazıl Küçük Anıtı büyük bir kalabalığın katıldığı törenle açıldı. Anıt, Dr. Fazıl Küçük Vakfı, İçişleri Bakanlığı, Girne Belediyesi işbirliği ve TC Kalkınma ve İşbirliği Ofisi’nin katkılarıyla yapıldı.
Etkinlikler çerçevesinde “Kalbimdeki Dr. Fazıl Küçük Resim Yarışması Ödül Töreni ve Sergisi’ ile Dr. Küçük’ün Mormenekşe köyünü ziyaretini konu alan ‘Enginar Dolması’ adlı filmin galası da dün gece Lefkoşa Atatürk Kültür Merkezi’nde yapıldı.
Biz ise dün Ergün Olgun ile Lefke’deydik. Lefke Avrupa Üniversitesi’nde (LAÜ) düzenlenen ‘Ulusal Kıbrıs Davası Peşinde Soluksuz Koşan İki Lider: Dr. Fazıl Küçük ve Rauf R.Denktaş’ konulu panelde konuşmacıydık. Ben, Doktor Küçük’ü anlattım, Ergün Olgun da Rauf Denktaş’ı… Malum Ergün Olgun kardeşim, uzun yıllar Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’la birlikte çalışmış, Kıbrıs müzakerelerine görüşmeci olarak katılmış, Denktaş’ı yakından tanıyan biri.
Denktaş’ın özellikle müzakere masasında Kıbrıs Türk halkının haklarını koruyabilme açısından üstün manevra kabiliyetine sahip bir hukukçu olduğunu vurgulayan Ergün Olgun, Denktaş’ın, Dr. Küçük’ten devraldığı bayrağı KKTC’nin kuruluşuna ve sonrasına kadar taşıdığını, Türkiye ile ilişkileri en iyi noktaya getirdiğini kaydetti. Ergün Olgun, Denktaş’ın mücadele yaşamından çeşitli örnekler verdi. Konuşmalardan önce Dr. Küçük ve Denktaş’ın yaşamlarından kesitler içeren görsel sunum yapıldı.
Bu arada Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Saadettin Yıldız ile panel yöneticisi Doç. Dr. İhsan Tayhani, konuşmalarında “Biri yorulup düşse bu yarış kaybedilirdi. Birinin başarısı diğerine eklenmiş ve bu büyük dava ancak böyle kazanılmıştır” dediler.
Evet; Kıbrıs mücadelesi denilince ilk akla gelen iki isim Dr. Küçük ve Denktaş. Toplum lideri Küçük’ün mücadelesi çok çetin geçmişti… Denktaş, siyaset sahnesine Dr. Küçük tarafından çekildiğinde henüz 24 yaşındaydı… Fazıl Küçük dört-beş cephede savaş veriyordu… İçte birlik ve beraberliği sağlamaya çalışırken, gerici akımlara karşı da mücadele içindeydi. Bir yandan İngiliz sömürge idaresi ile uğraşıyor, diğer yandan Rumların, Yunanistan’a ilhak (ENOSİS) naralarına karşı tedbir almak zorunda kalıyor, olası tehlikelere karşı Türkiye’yi de uyandırmaya çalışıyordu.
Tüm bu cephelerde mücadeleyi sürdürürken, Denktaş’a ve onun gibilerine de ihtiyaç vardı. Denktaş, iyi bir hukukçu, milliyetçi ve hitap kabiliyeti yüksek bir gençti. Dr. Küçük, onu Trodos Dağlarının eteklerinde Denktaş’a tahsis edilen Başsavcılık konutunda bir kiraz ağacının altında ikna etmişti… Daha doğrusu kulağına kar suyu kaçırtmış, “Sen, İngiliz idaresine hizmet etmektense, gel sana bir avukat yazıhanesi açalım, gerekli desteği de verelim” demişti…
‘Kalmak mı zor, gitmek mi zor’ kabilinden Denktaş iki seçenekle karşı karşıya kalmıştı… Gayet iyi bir maaşı vardı, ama bir yanda da topluma hizmet aşkı inkâr edilmezdi. Sonuçta Dr. Küçük’ün önerisini kabul etti ve el ele vererek, Osman Örek ve diğer çalışma arkadaşlarıyla birlikte meşaleyi daha yükseklere çıkarmaya koyuldular.
Rumların ENOSİS için plebisit yaptığı günlerde Türkiye’den tıs yoktu. Hatta iki eski dışişleri bakanı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yaptıkları konuşmalarda, Kıbrıs meselesi diye bir mesele olmadığını söylemişlerdi…
Tüm bu olumsuz koşullarda Dr. Küçük’e Ankara’da hükümet yetkilileri randevu vermekten kaçınıyorlardı. Dr. Küçük bu zorlukları, bu engelleri aşabilmek için neler yapmadı ki? Kapıdan kovuldu, pencereden girdi. Bir yandan da 4’üncü güç basını safına çekmeyi başardı. Ankara’daki dostlarıyla gerçekleştirdiği toplantılarda Milli Türk Talebe Birliği ile Kıbrıs mitingleri düzenlendi… Edirne’den Ardahan’a kadar!
Ankara’daki hükümet yetkilileri, bu gelişmeler üzerine Dr. Küçük’e randevu üstüne randevu verdiler. Dr. Küçük’le Denktaş mitinglerde Kıbrıs davasını anlatarak, ada Türklerine sahip çıkılmasını istediler ve başardılar da! Bence en büyük başarı budur. Eğer sahip çıkılmasaydı bugün adanın tümünde Yunan bayrağı dalgalanacak, Türklükten eser kalmayacaktı.