Girit ve Kıbrıs, Doğu Akdeniz’in tarihsel süreçte kilit özelliği gösteren iki adası olup her iki ada stratejik bütünün bir parçası gibidir.. Kıbrıs ve Girit; üzerinde uluslararası politik oyunların oynandığı ve Megali İdea’nın hedefleri içinde yer almaları yönünden daima birlikte anılması yanında Doğu Akdeniz’in egemenliğinde Kıbrıs’ı ele geçirenin Girit’i de fethettiği görülür.
Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Girit ve Kıbrıs Jeostratejik ve jeopolitik açıdan hayati önem taşımaktadır. Dünden bugüne diplomatların, siyasetçi ve akademisyenlerin Kıbrıs konusunda önemle dile getirmek istedikleri konu; Girit’in Osmanlı Devletinin elinden çıkışıyla Kıbrıs’ta yaşanan gelişmelerin çok yönden bir benzerlik göstermiş olmasıdır.
1791 yılında Yunan şairi Rigas Ferreros tarafından Bükreş’te çizilen ilk “Büyük Yunanistan” Haritası 1796’da İngilizlerin yardımıyla Viyana’da yayınlanmasının ardından ilerleyen yıllarda 1814’te Rus Çarı I. Aleksandra, Yaveri Aleksandra İpsilatis’e Odessa kentinde Filiki Eterya adlı bir örgüt kurdurtmuştur. Bu örgütün amacı Yunanistan’ın bağımsızlığını sağlamak ve Megali-İdea Haritası içindeki hedefleri gerçekleştirmekti. Filiki Eterya örgütü ilk hedefine 1821’de Yunan İsyanı, 1822’de “Bağımsızlık Bildirgesi”, 1829’da gerçekleşen Edirne Anlaşmasından sonra 1830’da Yunanistan’ın tam bağımsızlığını kazanmasıyla ulaşmıştı..
1830 yılında bağımsızlığını elde eden Yunanistan’ın Megali-İdea politikasının ilk hedeflerinden biri Girit olup; Teselya, Epir, Akdeniz’deki adalar ve bunun tamamlayıcısı olan Kıbrıs da bu hedefin bir parçası idi. Anılan bu bölgeler Osmanlı İmparatorluğundan koparılıp Yunanistan’a katıldıkça Kıbrıs Rum Kilisesi ve liderleri de Kıbrıs’ın ayni yöntemlerle bir gün Yunanistan’a ilhak edileceğini hep hayal etmişler ve de dünden bugüne bu yönde mücadeleler vermişlerdir.
Osmanlı Devleti 1571’de Kıbrıs’ı ve 1645’te de Girit’i fethederken bu fetihlerle her iki adada da Katolik baskısı sona eriyordu. Osmanlı Devleti her iki adada yerli halka toprak üzerinde mülkiyet hakkı tanırken yine her iki adada halk Venedik dönemine göre daha özgür bir hayat alanına kavuşmuşlardı..
1821’de Yunan İsyanı sırasında Kıbrıs’ta ve Girit’te de isyanlar çıkmış, Kıbrıs’ta ayaklanmalar bastırıldıktan sonra Kıbrıs’ın idaresi 1878’de İngilizlere geçene kadar ciddi bir olaya rastlanmazken Girit’te olayların ardı arkası kesilmemiştir.
1897’de Girit isyanı en kanlı ve sıcak günlerini yaşıyordu. O günde Osmanlı Devleti Yunanistan’a savaş açarken Yunan ordusu dağılıyordu. Girit Adası 18 Aralık 1897’de Muhtariyet kazanarak bu tarihten itibaren Osmanlı Devletinin askeri ve siyasi egemenliği altında bir Vilayettir. 1898’de Osmanlı Devleti Ada’nın özerkliğini ve Hristiyan bir Vali’nin atanmasını kabul etmesinin ardından 1899’da Girit bağımsızlığını ilan eder. 1913’de Yunanlıların Girit’i ilhak etmelerinin ardından 14 Aralık 1913’te Yunan Kralı Girit Adası’na Yunan bayrağı çekilmesinin ardından Girit gibi Kıbrıs’ın da kendilerine verilmesini isteyeceklerdi.
Girit ve Kıbrıs’ta Enosis amaçlı olarak çıkılan yolda yaşanan ve hala daha Kıbrıs’ta yaşanmakta olan süreçleri karşılaştırdığımız zaman şunları görmekteyiz: Girit ve Kıbrıs’ta Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’i gerçekleştirmek için başvurulan yöntemler tamamen aynıdır. Her iki adadaki yöntemin esası Enosis’i gerçekleştirmek için gerçekleştirilen tedhiş ve yıldırma hareketlerinin arkasında Avrupa devletlerinin , Batılı devletlerin desteğinde gerçekleşmiş olmasıdır…
Her iki adada Enosis’in gerçekleştirilmesinin “Büyük Yunanistan” Projesinin gerçekleştirilmesine bir basamak teşkil edeceği inancı vardı. Bu çerçevede Enosis kampanyalarının ardında Yunanistan ve Rum Ortodoks Kilisesi vardı… Kıbrıs Türk Halkı; Tesalya’yı, Epir’i, 12 Adaları ve Girit’i örnek alıp Kıbrıs’ta da ayni gelişmelerin yaşanmasına engel olma mücadelesi vermiştir. Türk ulusundaki temel kaygı, Enosis gerçekleşirse Kıbrıslı Türklerin yazgısının Girit , 12 Adalar ve Batı Trakya’daki Türklerle ayni olacağı idi..
1878’de Osmanlı Devleti’nin Kıbrıs’ı İngilizlere kiralamasının ardından 1898’den itibaren Kıbrıs’ta da Enosis faaliyetleri hız kazanacaktı. Bu gelişmelerin ardından 1914’te I. Dünya Savaşında Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin zıt kutuplarda yer alması üzerine İngiltere Kıbrıs’ı ilhak ettiğini açıklaması sonrasında da 1923 Lozan Antlaşması ile Kıbrıs resmen İngilizlere devredilmişti..
Kısa zamanda topraklarını %100 genişleten ve gözünü Batı Anadolu’ya diken Yunanistan 15 Mayıs 1919’da İngiltere’nin desteğinde İzmir’e çıkararak Batı Anadolu’yu işgale kalkar ve Ankara yakınlarına kadar ilerlerken karşısında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bulur ve de Yunanistan’ın hesapları alt üst olurken Yunan ordusu 9 Eylül 1922’de İzmir’de denize dökülecekti..
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de ölümünün ardından ve de II. Dünya Savaşının başlamasından sonra Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri yeniden dirilirken gözlerini 12 Adalara ve Kıbrıs’a dikmişlerdi.. Nitekim, 10 Şubat 1947’de Paris Barış Antlaşması ile Menteşe Adaları ve Meis Adası Yunanistan’a verilirken 1923 Lozan Antlaşması ile kurulan Türk-Yunan dengesi de bozulacaktı!…
15 Ocak 1950’de Rum Ortodoks Kilisesi, Komünist AKEL Partisi desteğinde 2 hafta süreyle ada genelinde tüm Kiliselerde Enosis Plebisiti düzenlemişlerdi. İngiliz Yönetimine verilen resmi bilgilere göre oy kullanan 224747 kişiden %96.7’si ‘Evet’ yönünde oy kullanmışlardı.. 18 Ekim 1950’de Makarios II’nin ölümünden sonra 28 Haziran 1950’de Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’u olarak seçilen Makarios III’ün istekleri doğrultusunda Yunanistan konuyu BM’e taşıyarak “Kıbrıs’ta tek halk vardır ve Kıbrıs Halkı da Enosis istemektedir. Bu hakkımıza saygı duyulsun derken Türkiye ve İngiltere’nin girişimleriyle Rum-Yunan istekleri reddedilmişti.
Bu gelişmenin ardından daha 1952’de Atina’da kurulan EOKA tedhiş örgütü 1 Nisan 1955’te Lefkoşa’da bombalarını patlatarak faaliyete geçerken gizli yollardan Yunanistan’dan gemiler dolusu silah ve cephane taşınıyordu.. Girit’te büyük güçlerin de desteğinde yer alan isyanlar tavizleri, tavizler özerkliği doğurmuş ve de neticede özerklik terörle birleşip Enosis’i doğurmuştur. Bir sonraki hedef, Kıbrıs’ta da ayni yolu izlemek olacaktı!.
19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları temelinde Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliğine ve egemenliğine dayalı olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile kurulan bağımsız Kıbrıs Cumhuriyetini Rumlar, Enosis için bir sıçrama tahtası olarak görmüşlerdi.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunu Rumlar, Girit’teki Özerk Yönetim dönemini örnek alarak Enosis’in bir aşaması olarak görmüşlerdi. Girit Özerk bir statüye kavuştuğunda ayrı bir bayrağı, pulu, parası ve polisi vardı. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de ayrı bir bayrağı, pulu, parası ve polisi vardı. Türklerle Rumların ortak bir Meclisi ve Hükümeti vardı. Ancak Rum-Yunan ikilisi bu durumu Girit’te olduğu gibi Enosis’e sıçrama tahtası olarak görmüşlerdi, çünkü bu Girit’te başarılı olmuştu!...
Türk tarafı ise 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmalarıyla; 1923 Lozan Antlaşmasıyla kurulan dengenin sağlamlaştırıldığını düşünüyordu.. Özellikle Türkiye’nin 1960’ta Kıbrıs’ta hukuken elde ettiği etkin ve fiili garanti hakkı ve yetkisi, Rum-Yunan ikilisinin ‘Enosis’ hedefinin gerçekleşmemesi için Türkiye ve Yunanistan arasında 1923 Lozan Antlaşmasıyla kurulan denge 1960 Antlaşmalarıyla sağlamlaştırılıyordu..
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile Rum-Yunan ikilisi Enosis’e giden yolu açmayı hedeflerken Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınmasının ardından alınan 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı kararlarla büyük güçler, Rum liderliğine bir bakıma destek olurken Kıbrıs sorununun bugünlere gelmesinde en büyük neden olacaklardı.
Rum-Yunan ikilisinin 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarına karşı Kıbrıs Türk Halkı 11 yıl boyunca TMT etrafında bütünleşerek anavatanına güvenerek büyük mücadeleler verdi. 15 Temmuz 1974’te RMMO ve EOKA-B’nin Makarios’a karşı düzenlediği darbenin esas hedefi bir an önce Enosis’in gerçekleşmesini sağlamaktı.. Nitekim Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te Rum Radyo-TV’de yapmış olduğu konuşmasında Kıbrıs Helen Devletini ilan edecekti!.. O günde , Kıbrıs Türk Halkı Girit misali yok olmakla karşı karşıya idi.. Anavatanımız Türkiye’nin sessiz kalması mümkün değildi. Nitekim, 20 Temmuz 1974’te Türkiye’nin düzenlediği Barış Harekatı ile Kıbrıs’a barış ve huzur geldi, iki bölgelilik oluştu.
20 Temmuz 1974 Barış Harekatı, Kıbrıs sorununun gerçekçi ve yaşayabilir bir çözüm şekline kavuşturulması için gerekli parametrelerin ada sathında fiilen oluşmasını sağlarken yıllarca devam eden görüşme sürecinden olumlu bir sonuç çıkmaması üzerine 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
Bugün Kıbrıs Türkleri, yoktan var ettikleri vatan topraklarında ana bağrının sıcaklığını duyuyorlarsa; her gece başlarını yastığa koyduklarında huzur içinde ve rahat uyuyorlarsa; köyünde/kentinde her gün sabah Kilise çanlarının sesleri ile değil, minarelerden yükselen ezan sesleri ile mutlu bir geleceğe uyanıyorlarsa; günün herhangi bir saatinde , Kuzey Kıbrıs’ın her karış toprağında, şerefine, namusuna, canına, malına zarar gelmeden gönüllerinde dolaşabiliyorlarsa; bütün bunların hepsini, her şeyden önce KKTC devletine ve Türkiye ile Adada konuşlanan Türk askerine borçlu olduklarını asla unutmamalıdırlar.
Kıbrıs Asla Girit Olmayacaktır..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…
Kaynak (1) Rauf R. Denktaş “Kıbrıs Girit Olmasın”, Remzi Kitabevi, 4. Baskı , Mart 2005
Kaynak (2) Sabahattin İsmail “Girit’ten Kıbrıs’a Yunan Yayılmacılığı, Girit Nasıl Kaybedildi”
Kaynak (3) Girit Oyunu ve Kıbrıs, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları 11, Kasım 2000
Kaynak (4) (E) Tümgeneral Ali Fikret Atun, “Girit’in Yunanistan’a İlhakının Kısa Bir Kesiti” 28.01.2019
Kaynak (5) Tugay Uluçevik, Kıbrıs Milli Davamız Nereye, Bölüm 3; 22.06.2016