Mustafa Kemal Atatürk, sınırları belli bir vatan üzerinde milli bir devletin kurucusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin yaratıcısıdır. Bu muhteşem işin başarılmasında o, en  kuvvetli desteğini milletinde ve milliyetçilik ilkesinde bulmuştur. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşaması , gelişmesi ve varlığını sürdürmesi için de  yine , milliyetçiliği başlıca etken olarak görmüştür.  Demek oluyor ki; bu eserin yaratılmasında olduğu kadar, yaşatılmasında da milliyetçiliğin son derece önemli bir rolü vardır.
Milliyetçilik ilkesinin dayanağı millettir.  O halde millet nedir? Millet, bir toplum aşamasıdır. İnsanların oluşturduğu toplum, millet olma niteliklerini kazanıncaya kadar bir çok aşamalardan geçmiştir.  Millet, toplumun en son ulaştığı çağdaş durum ve son aşamasıdır.
Tarihin en eski çağlarında toplumlar millet olma niteliklerini kazanamamışlardır. Yani, insanlar millet hayatı yaşamıyorlardı. Bir toplumun millet olabilmesi  bir takım koşullara ve belirli bazı niteliklerin var olmasına bağlıdır. Uygarlık ilerledikçe bu koşullar oluşur ve toplum , millet olma niteliklerini kazanır. Milletin günümüzde  yaşayan bölümüne halk denir. Bir millet içinde bir tek halk vardır. Bir çok halktan oluşan bir millet düşünülemez ve de olamaz.
Milliyetçilik ilkesinin dayanağı millettir.  Milliyetçilik bir amaç ilkesidir. Çünkü milleti yüceltme ve yükseltme amacı belirgindir. Kendilerini ayni milletin üyeleri sayan kişilerin o milleti yüceltme  istekleri milliyetçiliği oluşturur.
Milli devleti kurma ve yaşatma , milliyetçiliğin asıl amaçlarındandır. Bu ilke , bağımsızlık ve egemenlik koşullarına dayanır. Yani bağımsız olması ve egemenliğin millette bulunması esastır.  Bilindiği gibi  Mustafa kemal Atatürk’ün gençliği, Osmanlı devletini bu hale düşüren nedenlerin en önemlilerinden biri de , o zamanın dünyasına hakim görünen Milliyetçilik akımı olmuştur.
Gerçekten de XIX. Yüzyılın  karakteristik  belirtilerinden biri olan  bu akım, Osmanlı egemenliği altındaki yabancı unsurların devlet bünyesinden  kopmalarına,  her birinin kendi başına buyruk birer varlık haline gelmesine  yol açmıştır.   Böylece çözülüp  dağılmaya başlayan bir imparatorluğun kurucuları ve sahipleri olan Türkler de  en sonunda kendi varlıklarını koruyabilmek için milliyetçilik ilkesine sarılmak gereğini duymuşlardır.
İşte Mustafa Kemal, Türkler arasında ortaya çıkan Osmanlılık, İslamcılık, Turancılık veya Türkçülük gibi çeşitli düşünce akımlarının birbirleriyle  çatıştığı böyle bir ortam içinde yetişmiş, taze ruhunda  ve dimağında bir takım duygu ve düşünceler belirerek zamanla olgunlaşmış ve en sonunda bunları mensubu bulunduğu toplumun hayatına uygulamıştır.
Sözü edilen bu duygu ve düşünceler  arasında en başta son derece kuvvetli bir Türkçülük duygusunun  Mustafa Kemal’in gönlünde yer tutmuş olduğunu görmekteyiz. Bunun nasıl başlayıp geliştiğini kendisinden dinleyelim: “Bizim neslin gençlik yıllarına Osmanlı telkin ve tesirleri hakimdi. İmparatorluk halkını meydana getiren  Türk’ten başka  uluslara özel değer veriliyor, memleketin ve devletin kurucusu olan biz Türkler, 2. Planda gelen önemsiz halk yığınları sayılıyordu.”
Şair Mehmet Emin Yurdakul’un ilk defa Manastır Askeri idadisinde öğrenci ilen okuduğum “Ben Bir Türküm, Dinim Cinsim Uludur” mısraı ile başlayan manzumesinde bana milli benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştur.  Fakat ben asıl bunu, orduya  katıldığım günlerde bir Anadolu çocuğunun göz yaşlarında gördüm ve kuvvetle duydum. “Ondan Sonra Türklük Benim En Derin Güven Kaynağım, En Zengin Övünç Kaynağım Oldu” diyordu.
Gerçekten de Mustafa Kemal’de zamanla sistemleşerek bir milliyetçilik bilinci halinde gelişmiş ve bu “Türk!.. Öğün , Çalış, Güven”, “Bir Türk Dünyaya Bedeldir” ve en sonunda “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözlerinde klasik ifadesini bulmuştur. İşte Mustafa Kemal’deki bu milliyetçilik  bilinci Kurtuluş Savaşımızın kılavuzu olmuş ve her şeyden önce Kurtuluş Savaşımıza Milli Mücadele adı verilmiştir.  Bunun gibi Kuvva-i Milliye, Milli sınırlar, Misakı Milli, Milli siyaset  gibi sözler  hep o günlerden kalma ve mücadelenin mahiyetini açıklayan deyimlerdir. Gerçekte Türk Kurtuluş Savaşı bir bakıma Türklerin milli benlik bilincine  erişerek eyleme geçmeleri anlamını taşır.
Mustafa Kemal Atatürk “Biz milliyet fikirlerini tatbikte gecikmiş ve çok ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak önce bizim kendi benliğimize ve milletimize bu saygıyı, duygu, düşünce , bütün iş ve eylemlerimizde gösterelim. Milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avı olurlar.” Demiştir.
Mustafa Kemal’e göre Türkler ancak Kurtuluş savaşı ile Cemaat hayatından  kurtulup millet hayatına  geçmişlerdir. O halde Atatürk  millet denince ne anlıyor sorusu ile karşı karşıyayız. Mustafa Kemal’e göre millet, genel olarak dil ve kültür, ülkü ve menfaat birliği ile  birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir siyasi ve içtimai heyettir.
Atatürk Türk milliyetçiliğini tanımlarken “Türk Milliyetçiliği ilerleme ve gelişme yolunda uluslararası temas ve ilişkilerde bütün iz doğrudan doğruya Milliyetperveriz ve Türk Milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa  o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur” diyordu. Yine Atatürk, 10. Yıl nutkunda  Türk milliyetçiliğini şöyle vurgulamaktadır. “Türk Milletinin Karakteri Yüksektir. Türk Milleti Çalışkandır, Türk Milleti Zekidir”
Yine Atatürk: “Her milletin kendine özgü gelenekleri, kendine özgü görenekleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir  milletin taklitçisi olmamalıdır” diyerek gerçek olan ve milli değerleri teşkil eden gelenekleri muhafaza etmeye büyük önem veriyordu.
Atatürk milliyetçiliğinin en başta gelen vasfı muhakkak ki bağımsızlıktır. Atatürk, bağımsızlığı milleti için olduğu kadar kendi şahsı için de karakter, bir hayat meselesi saymaktadır. Atatürk; “Hürriyet ve İstiklal Benim Karakterimdir. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi , mutlaka o milletin hürriyet ve İstiklaline sahip olmasıyla mümkündür” diyordu.
Büyük nutkunda Mustafa Kemal Atatürk “Ya İstiklal Ya Ölüm” parolasının gerçeklerini açıklarken “ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun istiklalden  yoksun bir millet medeni insalık önünde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık olamaz” demişti.
Atatürk milliyetçiliğinde bağımsızlığın  yanı başında “Ulusal Egemenlik” vasfı yer alır. O annesinin mezarı başında “Milli Egemenlik Uğruna Canımı Vermek, Benim Vicdan ve Namus Borcumdur, Ant İçerim” diye haykırıyordu. Atatürk’ün milliyet anlayışı, “Milli Ahlak ile  Milli Seciye’nin yanında Milli Birliğin de çok önemli bir yeri vardır. Atatürk Milliyetçiliğinin çok açık olan bir özelliği de gerçekçi ve ölçülü oluşudur.  Atatürk milliyetçiliği Panislamizm ve Ümmetçiliği olduğu kadar bütün dünyayı kendine uydurmak isteyen komünizmi de reddetmektedir.
Aşırı akımlar, Türk düşmanıdır. Örneğin komünizm kendi amaçları , yani yayılma ve dünyayı egemenliği altına alma görüş ve anlayışı bakımından Türk milliyetçiliğini en büyük engel sayar.  Bu milliyetçiliğin esası olan bağımsız milli devlet ve milletin egemenlik anlayışını yıkmaya çalışır.  Halkın tarihi ile ilgisini ve bağını koparmaya çalışır.  Halkın tarihi ile ilgisini ve bağını koparmaya çaba gösterir.
Türk milletine büyük hizmetler yapmış, milli birlik ve beraberlik ruhunun temsilcisi olmuş kişileri halkın gözünden düşürmek için  elinden geleni yapar.  Halkın inançlarını sarsıp durur ve mezhep ayrıcalıkları yaratmaya çalışır. Halkın kendine güvenini yok etmek için her yola başvurur. Milleti halklar diye ayırarak bölücülük yapar.
Türk milletinin birlik ve bütünlük içerisindeki mutluluğu, varlığı ve çağdaş uygarlık düzeyinin üstündeki yerini alması ancak ve ancak bu gibi akım ve anlayışlara karşı alacağı sağlam duruma ve tutuma bağlıdır.  Bunun da yolu Atatürk’ün esaslarını çizmiş bulunduğu Türk Milliyetçiliği ilkesine bağlı kalmaktır.
Sonuç olarak; Atatürk milliyetçiliği, millet ve milliyet ilkelerini kavramış ve benimsemiş vatandaşların  birbirine kaynaşmasıdır. Atatürk milliyetçiliğinin bu vasıfları  Türkiye Cumhuriyeti anayasasında şöyle ifade edilmektedir: “Bütün fertleri kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde milli şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi bilen Türk Milliyetçiliği..”
 Bu tanım Atatürk milliyetçiliğinin ta kendisidir . Bu Atatürk yoludur. Kendi ifadesiyle bu yolu çizen yaşadığımız yurt ve bağrından koptuğumuz Türk milletidir. Atatürk “Benim hayatta yegane övüncüm, Türklükten başka bir şey değildir.” Diyordu.
İşte Atatürk duygusu ile düşüncesi ile buydu.
 
 
Kaynak :1- Dr. Hikmet Tanyu, Atatürk ve Türk Milliyetçiliği, Elip Kitap, 2. Baskı, Ankara, 2007
Kaynak :2- Er Ülker, Atatürk Milliyetçiliği, Önce Vatan, 2018, Halk Kitabevi
Kaynak :3- Prof. Dr. Mustafa keskin, Atatürk’e göre Millet ve Türk Milliyetçiği
Kaynak :4-Yard. Doç. Dr. Cemal Avcı, Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı
Kaynak :5-Ahmet Bican, Atatürk Bir Türk Milliyetçisidir, 02 Ekim 2021